28 Haziran 2010 00:00

DiRENENLER KONUŞACAK 6

‘Şirket çalışanlarını derelerimize sokmuyoruz’

Paylaş

Ardanuç Derelerin Kardeşliği’nden Kamile Kaya, çevre katliamına karşı son yıllarda artan halk hareketlerinin, aralarındaki farkı en aza indirgeyerek birlikte hareket etmeyi öğrenmeleri gerektiğini vurgulayarak, “Doğru önderlikle sivil itaatsizlik, meşru savunma ve bu refleksin ülkede var olan siyasi partilerin tüzük ve gündemlerinde bu konunun sürdürülebilirlik anlayışını benimsemelerini sağlayabilmek, kısa sürede kesin başarıyı getirecektir” diyor.
Ardanuç Derelerin Kardeşliği Üyesi Kamile Kaya ile Karadeniz’de kurulmak istenen HES’leri ve mücadelenin başarıya ulaşmasında yapılması gerekenleri konuştuk

Yörenizde yapımı planlanan HES’lerle ilgili özet bir bilgi verebilir misiniz?
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye genelinde 1700, Karadeniz’de 700 ve Artvin ilinde de 162 HES projesi planlanıyor. Artvin’de inşasına başlanmış 24 HES projesi var. Ardanuç’ta henüz başlanan HES yok. Ardanuç ilçesinde kaç HES projesi var, net olarak bilgimiz de yok. Çünkü bazılarının uygulanabilirliği mümkün değil diye etüt aşamasında iptal edildiği söyleniyor. Dolayısıyla ne kadar elektrik üretileceği konusunda bir netlik yok. Ayrıca HES’lerin sayıları gün geçmiyor ki değişmesin. Sanırız ihaleyi yapanlar bile net sayıyı bilmiyor olmalılar.
Ancak, ÇED sürecine girilen Ardanuç 3-4 regülatörü ve HES projesi 16, 40 MW gücündedir. Şu an için elimizdeki en net bilgi budur.

Yörenizde HES karşıtı mücadele nasıl başladı ve şu anda ne durumda?
Şavşat ilçesinde Meydancık Deresi üzerinde yapımına başlanan Diyoban HES’in doğaya ve çevreye geri dönüşümü mümkün olmayan zararlar verdiğini öğrenince, çevre ve doğa katliamına son vermek için yöredeki duyarlı insanlar harekete geçtiler. Bu zaman olarak 2009’un Temmuz ayına denk geliyor.
Şavşat ilçesinde yaşayan duyarlı insanlar olarak, HES’lerin tahribatları ve hukuksal boyutunun ele alındığı bir panele katıldıktan sonra irkildik. Çünkü konu zannettiğimizden de vahimdi. Öncelikle kendimiz nereden bilgi ediniriz diye akademisyenlere ve çevre örgütlerine başvurduk. Bu işle ilgili birçok çalışma, doküman ve bir sürü farklı bakış açısı olduğunu da bu süreçte fark ettik.
Kendimize en yakın bulduklarımızla irtibata geçip halkla birlikte öğrenmeye, öğrendiğimiz kadar karşı durmaya çalıştık. Bu arada gerek ülkemizde gerek bizim gibi ülkelerde bu tür sözde yatırımların -tahribatların- nasıl yapıldığı ve o yöre insanına yansıyan yaşamsal olumsuzlukları örnekleyerek, kendi yöre insanımıza anlattık. Amacımız kimsede korku yaratmak değildi, ama sahiplenme duygusunu geliştirerek öğrenme süreciyle birlikte sahiplenilsin diye bir öğrenme ve savunma süreci başlattık.
İlk başlarda bölgemizde, Trabzon ve Rize’de yapılan, çevre dernekleri ve yerel mücadeleyi sürdüren platformların düzenlediği toplantılarına katıldık. Buradan edindiğimiz en önemli beceri, yerelde 2 yıldır mücadeleyi sürdüren Derelerin Kardeşliği Platformu’nun çalışma taktik ve biçimini benimsemek oldu. Bize en yakın duruş buydu. Oraları, konuyla ilgili duyarlı akademisyenleri yöremizdeki insanların bilinçlenmesi amaçlı panellere davet ettik. Halk, panelist ve akademisyenleri ilgiyle ve dikkatle izledi. Bunun üzerine bu konuyu diğer iletişim araçlarıyla destekledik; değişik zamanlarda bildiri dağıttık, HES karşıtı afişleme yaptık, kahvehanelere ve çay bahçelerine konunun konuşulması için dikkat çekici yazılar bıraktık. En önemlisi 2009 sonu itibariyle toplumda farkındalık yaratmak için köy köy gezip bilgi aktarma kararı aldık. Bu işle ilgilenecek gönüllülerin bir araya getirilmesi zaten kendiliğinden olmuştur. İlçemize ve derelerimize gelen şirket çalışanlarını, köylerdeki gönüllü bekçiler olarak takip edip derelerimize sokmuyoruz.
14 Mart 2010 günü Yeşil Artvin Derneği ile Ardanuç ve Şavşat Derelerin Kardeşliği Platformu öncülüğünde; değişik sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve çevre illerin de katılımıyla, Tarihi Berta Köprüsü’nde yaklaşık 1000 kişiyle kitlesel bir basın açıklaması düzenledik. Mücadelemizin ulusal basına yansıması eksik kalıyor.
14 Haziran 2010 günü Ardanuç 3-4 regülatörü ve HES projesi ÇED bilgilendirme toplantısı için Bulanık köyüne gelen devlet ve özel sektör yetkililerini, HES karşıtı döviz ve pankartlarla, HES karşıtı sloganlarla karşılayan köylüler, toplantının gerçekleştirilmesine izin vermeyerek, toplantının yapılacağı kahvehaneyi de kapalı tutmuşlardır. Gelenleri yuhalayan köylüler, bilgilenmek istemediklerini ve HES’lere muhalif olduklarını göstererek, mahallelerinde “ÇED toplantısı yapılamamıştır” tutanağını tutturarak, görevlileri geri göndermişlerdir.

Şu anda toplum bizi su işleriyle görevli gibi algılamaya başladı. Belki yanlış ama böyle...
Suyun gerçek sahipleri olan yöre halkı hâlâ tehlikenin boyutunu anlamış sayılmaz. Ancak çok kötü şeylerin gelişmekte olduğunu hissetmektedir. Biz de bu direnç noktasını canlı tutmaya çalışıyor ve HES’lerin bütün hayatımızı tahrip edeceğini canla başla anlatıyoruz.
Yöre halkının karşı duruş anlamında şu anki moral durumu iyi. Ancak yanımızdakilerden de iş birliği yapabilecekler çıkar endişesiyle, karşımızdakilere dikkat ettiğimiz kadar yanımızdakilere de dikkat ediyoruz.

Bergama ile başlayıp son yıllarda ülkenin birçok yerine yayılan çevreci halk hareketlerinin başarıya ulaşması için neler yapılmalı? Size göre çözüm nerede aranmalı?
Bu konuda oluşan sivil inisiyatifler; yerelde Derelerin Kardeşliği Platformu, Su Meclisi, Dereler Özgür Aksın Platformu, Yuvarlakçay direnişi, Allianoi vb. farklılıklarını en aza indirmek, bir arada hareket etmeyi becerebilecek bilinç, kapasite ve önderliklere ihtiyaç vardır. Bu yapılanmalar sistemin bu konularla ilgili yarattığı prosedür boşluklarından sistemi kendi kuralına, kendi hukukuna uymaya çağırabilir.
Mahkemelerin verdiği yürütmeyi durdurma kararları bizim moralimizi yükseltiyor, ancak uygulayıcılara da bu eksiklerinizi tamamlayın gelin demektir.
Yatırımcı adlı tahribatçıların mahkeme kakarlarına uymayışının esas sebebi, mahkemeyi reddettiği için değildir. Sadece en az maliyetle tahribata bakılmaksızın en çok parayı kazanmak içindir. Asıl ve en can alıcı nokta ise yukarıda adlandırdığımız sivil inisiyatiflerin kendi yöresinde yaşayan halkların meşru zeminde ulusal çıkar, bağımlılık-bağımsızlık gibi yönlendirici ve sersemletici yaklaşımlara takılmadan hep birlikte karşı duruşu sağlayabilmektir. Sözün özü; doğru önderlikle sivil itaatsizlik, meşru savunma ve bu refleksin ülkede var olan siyasi partilerin tüzük ve gündemlerinde bu konunun sürdürülebilirlik anlayışını benimsemelerini sağlayabilmek, kısa sürede kesin başarıyı getirecektir.

Mücadele tek başına düşünülmemeli


İsmail Küçük
(Meteoroloji Mühendisi)

Ülkemizde yapılan ya da yapımı planlanan HES’lerle ilgili özet bir bilgi verebilir misiniz?
Şu an işletmede olan 158 adet HES’in kurulu gücü 13 bin 300 MW, inşa halindeki 24 adet HES’in kurulu gücü 9 bin 500 MW, projesi hazır olan 15 adet HES’in kurulu gücü 10 bin 800 MW, planlaması mevcut 175 HES’in kurulu gücü 26.700 MW, master planı hazır olan 95 adet HES’in kurulu gücü 5 bin 100 MW ve ilk etüt çalışması hazır olan 259 adet HES’in kurulu gücü 4 bin 800 MW olmak üzere toplamda yaklaşık olarak 729 HES tamamlandığında, 70 bin 200 MW kurulu güç elde edilmiş olacaktır. Bu projelere ilave olarak yapılmaya çalışılan diğer projeler de dikkate alındığında, en fazla 3 bin MW kurulu güçten söz edilebilir. Ancak burada üzerinde durulması gereken asıl konu, son yıllarda 4628 sayılı Kanun kapsamında geliştirilen yaklaşık 1200 projedir. Çünkü bu projeler genel bir havza planlamasından yoksun, ileride içme, kullanma ve sulama suyu paylaşımında sorun yaratacak projelerdir. Ayrıca bunların üreteceği enerji, sayılarının çokluğuna bağlı olarak doğaya vereceği zararla kıyaslanamayacak değerdedir. Bu projeler sayı olarak özellikle Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde yoğunlaşmıştır.

HES’lerin enerji üretiminden çok, sulara el konulması, suların özelleştirilmesi planının bir ayağı olduğu görüşü yaygın. Bu görüşle ilgili değerlendirmeleriniz neler?
Demokratik kitle örgütleri, hidrolik enerjiden yararlanılması gerektiğini uzun yıllardır ülke gündeminde tutmuşlardır. Ancak gelinen süreç, suyun enerjisinden yararlanmaktan çok derelerin pazarlanması şeklinde bir uygulamayı göstermektedir. Çünkü suyun her görüldüğü yere HES kondurulması, bir anlamda bunun bir göstergesidir. 5. Dünya Su Forumu’nun ardından yapılan açıklama, önceki su forumlarında olduğu gibi suyun ticarileştirilmesinin önündeki bütün engellerin ortadan kaldırılmasından başka bir şey değildir. Bu konu HES uygulamaları için kısaca ifade edilmek istenirse, HES’lerin üreteceği enerji doğrudan su miktarına bağlıdır. HES suyuna başka alanlardan (içme, sulama gibi) gelecek talepler enerji üretimini düşüreceğinden, derelerden alınacak sular için bedel ödenmesi gündeme gelecektir. Bu da dereden alacağınız bir bardak suya para ödeyeceksiniz demektir.

HES karşıtı mücadele son birkaç yıldır büyük bir ivme kazandı. Çoğu kendi yerelleriyle sınırlı kalan bu mücadeleler nasıl birleştirilebilir?
HES’lerle ilgili mücadeleyi tek başına düşünmemek gerekiyor. Bu bir süreçtir. Süreç, geçmişte altın madenciliği ve benzeri nedenlerle değişik yerlerde başlayan mücadelelerin devamı olarak değerlendirilmelidir. Taşına, toprağına, suyuna sahip çıkmak isteyenlerin mücadelesi olarak görülmelidir. Hiçbir şey yoktan var olmadı. Bu mücadelelerin gelişmesinde bir başka yerellerde bir başka nedenden dolayı yaşanan mücadeleler etkili olmuştur. HES’ler genel olarak Karadeniz Bölgesi’nde yoğun olduğundan, buradaki yerellerin birbirlerini etkilemeleri daha hızlı olmaktadır. Burada özellikle üzerinde durulması gereken konu, çimento fabrikaları, çöp alanları, maden alanları, kentsel dönüşüm gibi başka yerlerde yaşanan sorunların HES’ler için de benzer olduğudur. Yasa ve yönetmeliklere sığınılarak ülkenin dört bir yanında kamusal hizmetten uzak olarak doğal alanlar sistematik bir şekilde yok edilerek insanlar fakirleştirilmektedir. Bu mücadeleler birbirlerini etkilediği ve beslediği sürece birleşmeler kendiliğinde gerçekleşecektir.

Bergama ile başlayıp son yıllarda ülkenin birçok yerine yayılan çevreci halk hareketlerinin başarıya ulaşması için neler yapılmalı? Size göre çözüm nerede aranmalı?
Bir bölgede yapılmaya çalışılan “iş”, çevreye vereceği olumsuz etkileri sonucu mevcut yasa ve yönetmeliklerle yasal olarak durdurulmaya yaklaşıldığında, kanun koyucular mevcut yasa belgelerini değiştirme yolunu seçmektedirler. Bu durum, halk üzerinde bir başarısızlık gibi algılanmaktadır. “Ne yaparsak yapalım sonucunda yasaları şirketlerin lehine değiştirmekteler” diye moral bozukluklarının oluştuğu gerçeğini yadsıyamayız. Oysa halk hareketinin başarısı bilinçle ve bilinçlenmeyle ilgilidir. Yasa koyucuların bu konularda benzer işlere çokça başvurdukları gerçeği sürekli bilinmektedir. Mücadele edildiği ve mücadeleler birleştirildiği sürece başarısız olmak diye bir şeyden söz edilemez. Çözüm, mevcut yasaların sürekli şirketler lehine değiştirildiği ve yasal belgelerin (ÇED ve bilirkişi raporları) düzmece olduğu gerçeğinin bilinciyle, mücadeleye devam etmektedir. Yatırımlar(!) öncelikle halkın istemleri doğrultusunda değerlendirilmelidir. Halk istemiyorsa olmaz bilinci yeterlidir.
Hazırlayan: Özer Akdemir
ÖNCEKİ HABER

BAYKUŞ

SONRAKİ HABER

YAŞAMA KÜLTÜRÜ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...