01 Temmuz 2010 00:00

‘O gün devlet Sivas’ta yobaza teslim olmuştu’

2 Temmuz 1993; Türkiye tarihine kara leke olarak giren Madımak Katliamı’nın tarihi. O gün önceden planlanmış bir saldırıyla, aralarında yazar, ozan, karikatürist, gencecik fidanların da bulunduğu 33 can yakılarak, boğularak katledildi.

Paylaş

2 Temmuz 1993; Türkiye tarihine kara leke olarak giren Madımak Katliamı’nın tarihi. O gün önceden planlanmış bir saldırıyla, aralarında yazar, ozan, karikatürist, gencecik fidanların da bulunduğu 33 can yakılarak, boğularak katledildi. O can’lardan biri de annesinin biricik kızı Nurcan Şahin’di. Annesinin gözünden bile sakındığı, özlemine dayanamayıp, okul çıkışı işyerine getirttiği Nurcan… Nurcan’ın annesi Fidan Şahin ve babası Mahmut Şahin özlemlerini, duygularını gazetemize anlattılar.

Katliamın üzerinden 17 yıl geçti, Nurcan’sız 17 yıl nasıldı?
Nurcansız 17 yıl değil, 17 dakika duramıyordum. Liseye gidiyordu, ben de ana sağlıkta çalışıyordum, akşama kadar dayanamadığım için öğlenleri yanıma çağırıyordum. Nurcan Sivas’a gidince, yokluğuna dayanamadığım için ilk günü emekli olduğum kuruma gittim, 2 Temmuz günü kardeşimin evine gittim. Dayanmak değil de... Ümit kestim, çaresizsin. Onun için katlanıyoruz. Yoksa Nurcansız ben 17 saat de duramazdım.

Madımak Oteli kamulaştırıldı, talebiniz nedir?
Madımak’ın, kesinlikle ve kesinlikle müze olması gerekir. Hatta bu haliyle değil, o isli, yanıt haliyle, devletin yüz karası olarak durması lazımdı. Solingen’de 5 Türk yakılarak öldürüldü, orayı kamulaştırdılar müze yaptılar. Biz de öyle istiyoruz ama devlet yan çiziyor. Ama erinde geçinde orası müze olmalı. Müze olunca, acımız dinmez belki biraz yüreğimize su serpmiş olur.

Biraz Nurcan’dan bahseder misiniz? Nasıl biriydi, ne yapardı?
Nurcan... Girişken, sevecen, arkadaşlarıyla iyi geçinen, paylaşmayı çok seven biriydi. Arkadaşlarına çok bağlı, cıvıl cıvıldı.
Ben işten gelince elişi yapardım, o da okuldan gelince çantayı atar boynuma sarılır, ‘bunu niye yapıyorsun, kim kullanacak, at’ diyordu. ‘Kızım sen gelin olacaksın evleneceksin ileride’ derdim, o da ‘hayır ben büyümeyeceğim, böyle kalacağım’ diyordu, ve öyle kaldı…
Özlem’le (Madımak’ta katledilen Özlem Şahin) beraber, evde benden habersiz, Che Guevera ve Pir Sultan’ın resimlerini çizmişler kırmızı mendiller üzerine. ‘Bunlar ne’ dedim, “Sivas’ta satacağız’ dedi. Sivas’a gitmesine kesinlikle karşı çıktım, ‘Dört gün anne, ne olursun’ dedi. ‘Dört gün değil, dört saat dayanamam ama git, orada da kendinizi koruyun’ dedim.
Özlem daha önce Pir Sultan’ın eşini oynamıştı. Nurcan da Saraç köyünün semah ekibindeydi. Ama Sivas’a hediyelik eşya satmakla görevli olarak gitti. Özlem amcasının torunu. Huriye-Yeşim (Madımak’ta katledilen Huriye-Yeşim Özkan) benim teyzemin torunları. Ben gitmesine izin vermeyince, “üç dört otobüs, hep büyükler gidiyor’ diye ısrar etti. ‘Bizim köyümüzden giden var mı’ dedim; ‘Huriye ile Yeşim gidiyor’ dedi. ‘O zaman onlardan ayrılma, onlar abladır... Beraber gidin beraber gelin’ demiştim. Kimseden de ayrılmadı, ölüme de birlikte gittiler. Biz de ayırmadık, Allah da.
Kaç yaşındaydı?
18 yaşındaydı. 1992’de liseyi bitirdi. Ben de emekli oldum, Nurcan başka yeri kazanırsa birlikte giderim diye. Nurcan ODTܒden başka yeri tercih etmedi. O sene kazanamadı, ikince sene benim ısrarımla Hacettepe Matematik Bölümü’nü koydu. İmtihandan çıkıp gelince, ‘gözün aydın dediğin oldu’ dedi. ‘Ne oldu annem’ dedim. ‘ODTÜ olmadı ama Hacettepe garanti’ dedi. Kendisi biliyordu ama öğrenemedi.

Devletin rolü…
O gün Devlet yobaza teslim olmuştu Sivas’ta. Nasıl olur da… Kapkaç değil, vur kaç değil, 8 saat...
Daha önceden yobazlar oraya toplanmışlar Türkiye’nin her tarafından Hatay’ından, İzmir’inden İstanbul’undan, Hakkari’sinden…
Devletin MİT’inin de itinin de haberi var. ‘Vurduğunuz vurduk, kırdığınız kırdık, kaç kişi öldürürseniz kâr’ diyerek, sanki kırım yapıyorlar. Memur-işçi hakkını aramaya çıktığında su sıkmayla dağıtıyor da orada neden elini bile kırmaştırmadı. Polisin omuzuna basa basa çıktı, oteli yaktılar. Bunlar mahkemelerde hep söylendi.. ‘İki-üç defa poşeti patlattım. Sırtındaki gömleği çıkardı, benzine batırdı öyle geldi’ diye anlattı polis.

‘Asıl suçlular yargılanmadı’ diyorsunuz?
Devlet çok suçlu... O iki -üç çapulcu değil, yöneten, oraya toplayan, getiren kimse onların bulunmasını istiyorum. Şimdi de ‘Zaman aşımı’ diyorlar. Zaman nereden aşılır. Aradın mı ki bulamadın. İstanbul Belediyesi’nde çalışıyor adam; Sivas’ta eşi doğum yapıyor adam hapiste, bu nasıl hapislik. Adam gidip askerlik yapıyor, ehliyet alıyor… Bu nasıl arama. Hiçbir zaman aramadılar, derinine inmediler. Büyük suçlu devlet. Asıl suçlular aranmadı. Cafer Erçakmak nerede? Belediye Başkanı’nı milletvekili ettiler (Temel Karamollaoğlu), yargılanması gerekiyordu. Tugay komutanı, emniyet müdürü hepsinin yargılanması gerekiyor ki, bizim devletimiz olduğunu bilelim. Bu devlet benim devletim değil. Sadece vergimi alıyor, askere götürüyor o da çoluğumuzu çocuğumuzu öldürüp, tabutlarla getiriyor.

Mahkeme süreci nasıldı?
Mahkemede de yobazlar, maşalar arkalarına dönüp, ‘çocuklarınızı öldürdük, sıra sizde’ diyorlardı. Hakimlerin üstüne çakmak atıyorlardı. Solcu, devrimci olsa orada linç ederlerdi. Ama bunların arkasında Adalet Bakanı (Şevket Kazan) geldi, Erbakan geldi onlara destek için. Ama bizim oy verdiğimiz kişiler de bir gün gelip bize destek vermediler. Hangisi geldi, Deniz Baykal’ı mı geldi? Bir gün olmuş, birisi bir başsağlığına gelmedi, ‘sizin de çocuğunuz vardı, ne oldu’ demediler...

Vali ‘Cuma’ya denk geliyor, gelmeyin’ diyor, Sivas’a gidecek misiniz?
Cuma’ya geliyor, gelmeyin... O Sivas bizim ise mecburuz bir o Sivas’a gideceğiz. Ölsek de, kalsak da önde anneler yürüyecek, biz gideceğiz. Valinin çocuğuysa eğer gitmeyelim. Ama O çocuk benim çocuğum tek evladım. Bir kedinin bile yavrusuna elini uzatsan seni parçalar. Ben kimseyi parçalamadım…
(Ankara/EVRENSEL)

‘YÜZ YIL GEÇSE ÇİĞER UNUTULMUYOR’

Mahmut Amca da 17. yılında Sivas Katliamı’nı, kızına duyduğu özlemi, mahkeme sürecini şöyle değerlendirdi:
“17 yıl da geçse, 27 yıl da geçse, 100 yıl da geçse ciğer unutulmuyor. Aileler olarak hepimiz de birbirimizi görüyoruz, elimizden bir şey gelmiyor.
1955 Haziran’ında işe girdim, Sivas’ta on sene çalıştım. O zaman birbirimize o kadar bağlıydık ki, o kadar seviyorduk ki, Erbakan’ın Mercimek davasından (Mercümek Davası) sonra milleti karman çorman ettiler, bütün milleti birbirine düşman ettiler. Yoksa biz Alevi Sünni bilmezdik. Yaylalarımıza giderken onların evinde yatardık, bize dünyanın saygısını gösterirlerdi, gelir ekinlerimizi biçerlerdi, biz de onlara saygı gösterirdik. Tohumları olmasa biz onlara araba ile tohum yetiştirirdik ki eksinler yazık diye...
Bütün bu ayrılıkları hükümet yaptı.
Mahkeme sürecinde, “Cumhuriyet yıkılacak, şeriat gelecek” diye bağırıyorlardı. Getirdiler zaten, şeriatın gelmedik bir şeyi kalmadı. 16-17 bin öğretmen açıkta, dünyanın işçisi açıkta, millet sersefil. Bütün kurumları özelleştirdiler, milleti kapının önüne koydular. Millet perperişan. Böyle hükümet, böyle devlet olur mu. Üniversite bitiyor genç açıkta, boyama işine razı, iş yok. Kocaman üniversite mezunu çay parası bulamıyor...
Şu ayırdımı bu ayırdımı kesinlikte yoktu, ama yarattılar. İzmir’inden, Diyarbakır’ına gezmediğimiz yer kalmadı. İki ilkokul çocuğu, ‘arkadaşına soracaksın Alevi mi Sünni mi..’ diyorlar. Askerde ayırıyorlar, iş vermiyorlar. Böyle devlet olmaz. 78-79 yaşındayım böyle devlet görmedim.
Sivas’a katliam sonrası cenazeleri almaya gittik. Bir gördük ki, betonun üzerinde, ayağı bir yana gitmiş, saçı başı bir yana gitmiş. İslam devleti şurada dursun hiçbir Hıristiyan devletinde de olmaz. Görünce içimiz çıktı. İnsanlık dışı. Götürmüş götürmüş atmışlar üst üste..
İşte bunların yaşandığı Madımak Müze olmalı. Park yapacaklarmış… Park yapacaklar, gelen giden içine sıçacak. Ağaçlarını kıracaklar, tuvalet olacak, müze olmazsa. İçki içecekler, ne kadar sarhoş, ayyaş varsa gelecek oraya…
Sağlık sorunlarım nedeniyle bu yıl 2 Temmuz’da Sivas’a gidemiyorum ama Hanım gidecek. Sağlık sorunlarım… Yoksa canım çıkıyor gitmez olur muyum. Ama gönlüm orada dolanıp geliyor…”
Sultan Özer
ÖNCEKİ HABER

Esenyurt’ta 2 Temmuz etkinliği

SONRAKİ HABER

Orhan Doğan unutulmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa