02 Temmuz 2010 00:00

DURUM

Ülkeyi yöneten egemen sınıflar, Kürt sorununun demokrasi yoluyla çözümüne yönelik adımlar atılmasından neden...

Paylaş

Ülkeyi yöneten egemen sınıflar, Kürt sorununun demokrasi yoluyla çözümüne yönelik adımlar atılmasından neden bu kadar korkuyorlar ve tüm güçleriyle bu yöndeki mücadeleleri bastırmaya çalışıyorlar? Genelkurmay’dan yüksek bürokrasiye, AKP Hükümeti’nden CHP ve MHP gibi muhalefet partilerine kadar uzanan kesimler, bu korkularını “ülkenin ve devletin birliği ve bütünlüğünün tehlikede olduğu” gerekçesiyle temellendiriyorlar. Açıklanan, üzerinde birleşilen temel gerekçe bu.
Oysa Kürtlerin demokratik ve ulusal hak talepleriyle mücadeleye atılmalarının tarihi neredeyse cumhuriyet tarihine eşit! Bunun son 26 yılı da PKK hareketinin varlığıyla geçmiş. Kürt hareketine damgasını vuran hareketin ve onun etkilediği çevrelerin bugün bölünmeye ilişkin bir talep ve istekleri bulunmuyor. İstedikleri ulusal ve demokratik haklar, birlikte eşit bir yaşam. Kürtlerin bölünmek isteyip istemedikleri bir yana, ortada olan bir gerçek var. O gerçek de şu; verilen onca mücadeleye karşın, “ülkenin ve devletin birliği ve bütünlüğü” bozulmamıştır!
Yani ne kadar yalan ve demagoji yapılırsa yapılsın, egemen sınıfların ve onların çeşitli temsilcilerinin dile getirdiği korku gerçekleşmemiştir. Eğer bölgede ve dünyada çok büyük altüst oluşlar yaşanırsa, bu durum zaten çok farklı koşulların ortaya çıkması anlamına gelir ve sonrasını kimse bugünden kestiremez. O halde, bu korkunun gerçek nedeninin ne olabileceği konusunda, egemen sınıflarca ileri sürülenden daha farklı gerekçelerin olabileceğini düşünmek gerekmiyor mu? Soruna bu açıdan bakılınca, bu korkunun, Türklerin ve Kürtlerin demokratik bir devlet ve ülke için birlikte mücadeleye yönelmesinden, mevcut despotizmi yıkma ihtimalini güçlendirmesinden ortaya çıktığını açıkça görebiliriz.
İşte bu birliği engellemek üzere Türk şovenizmi kışkırtılmakta, sürekli olarak baskı ve terörde ısrar edilmekte, ölen her Türk ve Kürt gencinin ardından eller ovuşturulmaktadır. Ülkenin değişik yörelerine giden her cenaze, baskı ve teröre taze kan taşımak için adeta kutsal ayinlerle toprağa verilmektedir. Egemen sınıflar, onların çeşitli temsilcileri bilmektedir ki, milliyetçilik ve şovenizm ne kadar tırmanırsa, Türk halkıyla Kürt halkı arasında,Türk ve Kürt işçi ve emekçileri arasında birlikte mücadele etme eğilimi o kadar zayıflayacak; demokrasi ve kardeşlik için ortak mücadele istekleri o kadar darbe yiyecektir.
Yakın siyasi geçmiş, Türk halkının bu gerici politikadan büyük zarar gördüğünü kanıtlamaktadır. Bu zarar sadece gençlerin kaybedilmesiyle sınırlı değildir. Kürtlere atılan her kurşun, Kürt bölgelerine yapılan her operasyon, Kürt halkını baskı ve terör altında tutmak için alınan her önlem, Türkleri ve tüm halkı vurmuştur. Bu vurulma, büyüyen yoksulluk, artan işsizlik, kölece çalışma koşulları, sendikal hakların budanması ve geriye götürülmesi, eğitim ve sağlıkta büyük hak kayıpları, demokrasi yoksunluğu vb. olarak gerçekleşmiştir. “Terörle mücadele” adına kaldırılan toz bulutu arasında hedefe konulan demokratik, ekonomik, sosyal hak ve özgürlüklerdir.
Açıkça görülmüştür ki, Türklerin Kürtlere karşı uygulanan gerici politikalardan hiçbir çıkarı bulunmamaktadır. Aksine, Kürtleri baskı ve terör altında tutmanın maliyetini Türkler de ağır bir biçimde ödemektedirler. Türk ve Kürt halkının, işçi ve emekçilerin, egemen sınıfların bu gerici politikalarına karşı birleşmekten, birlikte mücadele etmekten başka çıkar yolları bulunmamaktadır. Bu yönde atılmış her adım, ortaya çıkan her eğilim, devleti ve ülkeyi yönetenleri korkutmakta; onların kurduğu egemenliği sarsmaktadır. Egemen sınıfların gerçek korkusu da tam burada yatmaktadır. Onlar için devletin birliği despotizmi sürdürme, ülkenin bütünlüğü halklar için cezaevi koşullarının sürdürülmesi anlamına gelmektedir.
Bu nedenle Türk ve Kürt halkının birliği, ortak mücadelesi, bu mücadele üzerinden demokrasi ve özgürlüklerin kazanılması, egemen sınıflar tarafından mutlaka engellenmesi gereken bir tehlike olarak görülmektedir. Bir temel gerçek, her geçen gün daha açık seçik olarak görünmeye başlamıştır. Bu ülkenin geleceği, demokrasi ve kardeşlik içerisinde devletin yeniden kurulması, Türk ve Kürt halkının, işçi ve emekçilerin ortak mücadelesine bağlıdır. Egemen sınıfları, bunun gerçekleşmesi yönünde atılmış-atılacak adımlardan daha fazla ne korkutabilir ki? Bu nedenle onlar baskı ve terörle, kan içicilikle, demokrasi ve özgürlüklerin gasp edilmesiyle saltanatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Türkler ve Kürtler, demokrasi ve eşitliğin egemen olduğu bir ülkeyi kurmayı mutlaka başaracaklardır.
Ahmet Yaşaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Vali Mutlu’dan Halkalı açıklaması

SONRAKİ HABER

Kılıçdaroğlu’ndan türban
‘açılımı’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...