BAŞYAZI
Kanadada yapılan Obama-Erdoğan görüşmesi sonrasında, birden ortaya çıkan belirtiler göstermektedir ki; AKP Hükümeti, açılıma devam derken, aslında Kürtlerin az çok örgütlü ve hak talep eden odaklarını tasfiyede ısrardan söz etmektedir.
Elbette tasfiye denilince de ilk akla gelen PKKnin tasfiyesi olmaktadır. Çünkü hükümet ve stratejistleri, ancak PKK tasfiye edilirse; en azından etkisizleştirilirse, Öcalanın etkisinin kırılacağını ve öteki Kürt güçlerinin de giderek zayıflayacağını hesap etmektedirler. Ancak süreç ilerledikçe PKKnin iç ve sınır ötesine yapılacak klasik operasyonlarla tasfiyesinin mümkün olacağına, ABDnin de Irakta, Kandile karşı gerçek bir askeri harekat düzenleyeceğine, (istese bile bunu moral bakımından başaracağına) inananların sayısı giderek daha da azalmaktadır.
Bu durum, gerek ABD gerekse Türkiye tarafından fark edildiğinden olacak; ABD-Türkiye-Irak üçlü mekanizmasının yeniden ele alınıp yetki ve imkanlarının yenilenmesine yönelinmiştir.
Erdoğanın Obama ile görüşmesinden sonra; üçlü mekanizmanın istihbarat değişimi ötesinde bir güce sahip olacağına vurgu yapmasından sonra ise ne demek istendiği de hızla ortaya çıkmaya başlamıştır.
Şöyle ki:
1) Daha önce sivil görevlileri ağırlıklı olan üçlü görüşmeler, Irak, ABD ve Türkiye tarafından generallerin katıldığı ve Slopide (sınırda) yapılan bir görüşmeyle öne çıkarılmıştır.
2) İsraille ilişkilerin yenilenmesi için ABDnin desteğinde görüşmeler yeniden başlatılmıştır ve istihbarat ve Heronlarla ilgili yeni bir iş birliğinin geliştirilmek istendiği de anlaşılmaktadır.
3) NATOun Kuzey Irakta PKKye karşı Türkiyenin yardımına koşması gündeme getirilmiştir. Ki, elbette bu sadece PKKyle ilgili değil ama bölgede bütün şer güçlerinin harekete geçmesi anlamına da gelmektedir.
4) Türkiyenin, PKKnin önde gelen kadrolarına karşı İsrailin, MOSSAD-asker iş birliği ile Filistin liderlerine yaptığı gibi nokta saldırıları düzenlemesi, (öldürme, kaçırma vb.) açıkça konuşulmaya başlanmıştır. Bu konuda hazırlıklar yapıldığı belirtilmektedir. Bu eylemlere zemin oluşturmak üzere Irak başta olmak üzere çeşitli hükümetlere, listede adı geçenlerin Türkiyeye teslimi için listeler verilmeye başlanmıştır. Bu liste girişimlerinin ABD ile eşgüdümlü olduğu da görülmektedir.
5) ABD Ankaraya, kontrgerilla faaliyetleriyle ün yapan bir kişiyi büyükelçi olarak atadı. Ankaradaki yeni ABD Elçisi Francis Ricciardone, daha önce Türkiyede 3 kez görev yapmış, çok iyi Türkçe konuşan, Irak ve terör uzmanı bir diplomat olarak biliniyor. Afganistandan Filipinlere kadar çok sayıda görevde bulunan Ricciardoneun, Çekiç Güçte Türk ve Amerikan askerlerine danışmanlık yaptığı da belirtiliyor. (*)
Bu belirtiler, Türkiyenin hızla İsrailleştiğini ve Kürtlere karşı yürütülen savaşın da MOSSAD benzeri saldırıların da katılarak sürdürüleceğini göstermektedir. Dahası; böyle bir pis savaşın, İsrail ve ABD olmadan; onların uluslararası diplomatik ve teknik desteği (hatta NATOnun) olmadan sürdürülemeyeceği de açıktır.
Bugüne kadar Türkiyenin Filistini var diyorduk ama artık Kürtlerin de bir İsraili olacağı görünmektedir. Çünkü uzunca bir zaman Filistini olan, eninde sonunda İsrailleşmek zorundadır.
Kürt sorununu çözmemekte ısrar eden Türkiye, işte böyle bir aşamaya gelmiştir. Bunu başarmak da AKP ve Tayyip Erdoğana nasip olmuştur!
(*) ABD büyükelçilerinin kimlikleri özellikle kriz bölgelerinde ABD politikasıyla doğrudan bağlantılı olagelmiştir. Soğuk Savaşın en azgınlaştığı dönemde Ankaraya, CIAnın Ortadoğu ile ilgili pis işlerinin başında bulunan Kommer atanmıştı. Öğrenciler, CIA ajanı birisinin büyükelçi olarak atanmasını protesto etmek için ODTÜde Kommerın arabasını yakmıştı. Ve Türkiyedeki olaylar Kommerla birlikte farklı bir seyir izlemeye başlamıştı!
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et