7 Temmuz 2010 01:00

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre işsizliğin en yüksek olduğu il, yüzde 26.5 ile Adana oldu. Bir dönemin sanayi ve tarım kenti Çukurova, bugün işsizliğin en yoğun olduğu il olarak anılıyor.
2008 yılında Adana’da yüzde 20.5 olarak ölçülen işsizlik, 2009 kriz yılında tam 6 puan artarak 26.5’e fırlamış durumda.
Adana’nın sanayi kentinden işsizler kentine çevrilmesi, yıllardır düzen partileri tarafından uygulanan IMF-DB politikaları sonucudur. Bu politikalar, Adana’yı bir fabrika çöplüğüne dönüştürmüştür. ÇUKOBİRLİK, SÜMERBANK, AKSANTAŞ, Adana TEKEL Sigara Fabrikası, Adana Tütün Yaprak İşletmeleri, Et Balık Kurumu, SEK, birer birer kapatıldı. Sonuç ortada: 2008 yılında Adana, işsizlikte Türkiye ikincisi; 2009 yılında Adana, işsizlikte Türkiye birincisi.
Kapitalist kriz tüm dünyayı sarsarak büyürken, bankalar batıyor, şirketler kapanıyor, fabrikalar işçi atıyor, ücretsiz izinler çoğalıyor. Az işçiyle çok çalışma dayatılarak esnek çalışma, taşeronlaştırma yaygınlaştırılarak yeni işsizler yaratılıyor.
Krizi bahane eden patron örgütleri, sürekli işçileri vuracak tedbirler alıyor. Oysa ki sadece bir yıllık kârları 5 yıl boyunca bütün işçi maliyetlerini karşılamaya yetiyor. Patronlar, kârlarını işçi ve emekçilerle paylaşmadıkları gibi kârdan zarar etmelerini de biz emekçilere fatura ediyorlar.
AKP Hükümeti, kriz karşısında işçilerin değil patronların çıkarını savunuyor: İşten atmaları yasaklamıyor, asgari ücreti vergiden muaf tutmuyor. İşçilerin primlerinden kesilen İşsizlik Fonu’na göz koyuyor. Kıdem tazminatlarını kaldırmaya yelteniyor. İğneden ipliğe her şeye zam yapıyor. Eğitim ve sağlığı paralı hale getiriyor.
Özelleştirme politikaları sonucu halkın birikimleriyle oluşturulan kamu fabrikaları sermayeye peşkeş çekiliyor. Ama iktidara bu yetmiyor. Siyasi iktidar, aynı zamanda sermayeye dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyor. Sendikasız, kıdem tazminatı olmayan, iş güvencesi olmayan, karın tokluğuna çalışmayı kabul etmiş bir çalışma ortamı yaratmak istiyorlar. Bunun için işçilere 4-c’yi dayatıyorlar, kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmak istiyorlar.
Bu uygulamayla birkaç kişinin yaptığı işi tek kişiye yaptırma, işçiye karnını doyuracak bir ücret verme ve istediğinden kapı önüne koyma hedefleniyor. Yani patronun kasasına daha çok kâr, işçi ve emekçiye kölelik, işsizlik ve açlık. İşte bu sömürü politikaları her geçen gün yeni işsizler yaratıyor.
Ülke çözümsüz, emekçi halk sermayenin, IMF’nin programına mahkum değildir. Çözüm, IMF programına karşı emekçilerin kendi programları etrafında birleşmesidir.
Bugün yapmamız gereken; işçileri, işsizleri, emeklileri, gençleri ve kadınları, kısacası tüm ezilenleri, IMF programına ve AKP Hükümeti’nin halk karşıtı politikalarına karşı mücadeleye çekmektir. Verdikleri mücadeleyle sömürü duvarından bir tuğlayı söken TEKEL, Çemen, Diyarbakır Tuğla işçileri ve sayısız işçi-emekçi, direnişi ve yürünecek yolu göstermektedir.
Sendikalar ve meslek odaları, sermayenin saldırılarını püskürtmek ve mücadeleyi büyütmek için birleşmelidir. Yaz rehavetine kapılmadan bir araya gelip neler yapılacağını konuşmalıdır. Gün, mücadeleyi büyütme ve birleşme günüdür. İşsizlik, yoksulluk kader değildir.
Gündüzlerinde işsiz gezilmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir Türküye mümkündür.
HALİL İMREK

Evrensel'i Takip Et