10 Temmuz 2010 00:00

‘HAYATIM ALTUST OLDU’

Gazeteler tarafından canlı bomba olarak teşhir edilen Kürt kadının yaşamı, haber yalan olduğu halde bütünüyle değişti.

Paylaş

Geçtiğimiz 30 Haziran tarihli Takvim, Sabah, Milliyet gazeteleri, “İşte kadın canlı bomba” diyerek afişe ettikleri Kürt kadın Perşini Bilen hakkındaki haberlerinin gerçek olmadığı anlaşılınca, tekzip yayınlamak zorunda kaldılar; ancak Bilen’in hayatı artık eskisi gibi değildi. Ne yalnız evden çıkabiliyor ne de işyerine gidebiliyordu. Kendisiyle birlikte evi, işyeri ve ailesi de fişlenmişti. Artık yaşam alanları “teröristin marketi”, “teröristin evi” diye anılır olmuştu.
Perşini Bilen, şimdi tedirginlik içinde yaşadıklarının hesabını soracak birilerini arıyor. Çünkü ilk olarak Buca Cezaevi’nde “Canlı Bomba Aranıyor” yazılı resminin asılı olduğu görülen Bilen’in kendisini ihbar etmek için gittiği emniyette de jandarmada da böyle bir arama kararı olmadığı, böyle bir resmin söz konusu olmadığı söyleniyor. Bilen, benzer asılsız haberlerin yapılmasını, basının savaş kışkırtıcılığı olarak değerlendiriyor.
İNSAN HAYATI HEDEFTE
Gazete haberlerinin insan hayatını hedef gösterdiğine dikkat çeken Bilen, “Keşke barışa katkı koyan bir habere konu olsaydım” diyor. Bilen, basının hâlâ yaptıkları haberi meşru gösterebilmek için geçmişini kurcalamak istediğini anlatıyor ve “Geçmişimle ilgili tartışamayacağım hiçbir şeyim yok” diye de ekliyor. Bilen, “Kürt olmanın başınıza bunların gelmesi için yeterli olduğu bir sistemde yaşıyoruz” diyor ve devam ediyor: “Yani köyünden gelmiş, sadece bir şekilde tarımda şurada burada geçim derdinde olan politikayla alakasız insanlar bile, sadece Kürt kimliklerinden ötürü toplumsal linçlere maruz kaldılar. İzmir’de yakın zamanda Torbalı’da, Aliağa’da bu tarz toplumsal linç girişimlerinin örneklerini gördük. Günlerce insanlara ulaşılamadı. Bu ve benzeri olayların ağır tahribatları oluyor. Başıma gelenleri linç girişimlerinin devamı olarak düşünüyorum.”
KİMSE SORUMLULUĞU ÜSTLENMİYOR
Yaşananların çok trajikomik olduğunu belirten Bilen yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Bu haberi ilk yapan Takvim Gazetesi Muhabiri Murat Karaman’a avukatım soruyor ‘Senin haber kaynağın nedir?’ diye. Gazeteci tabii cevap vermek zorunda değil. Ama şöyle diyor: ‘Ben bir polis muhabiriyim ve bu resim devlete ait bütün kurum ve kuruluşlarda asılı bulunuyor.’ Ne kadar doğru söylediğini bilemeyiz. Ama daha sonrasında Adana valisinin yapmış olduğu bir açıklama var ki, bu durumu resmen yalanlıyor. Vali, ‘Bu istihbari bilgiyi bizden önce alan kimse, gelsin kendisini tebrik edelim’ demişti. Emniyete gidiyoruz, kendimizi açıkça ihbar ediyoruz. Emniyet genel müdür yardımcısı olduğunu sandığım kişi, ‘Seni tanıyoruz. Böyle bir şey olsa istesek seni elimizle koyduğumuz gibi bulabiliriz. Bu konuda aciz bir durumda değiliz’ diyor. Terörle mücadele ekipleri çağrıldı, onlara da bizim yanımızda soruldu. ‘Bizde herhangi bir arama kaydı yok. Böyle bir konuda herhangi bir soruşturma da söz konusu değil’ dendi. Kimse üstlenmiyor. Avukatlarım ilgileniyorlar, materyaller toplanıyor. Bütün hukuksal yolları deneyeceğiz. Şu an İçişleri Bakanlığı’na Milletvekili Sayın Ayla Akat’ın verdiği bir soru önergesi var. Hâlâ yanıtlanmış değil, onu bekliyoruz. Takvim gazetesi ve atv’nin yaptığı çok çirkin bir haber var. Onlarla sonrasında yaptığım röportajı tekzip olarak yayınladılar. Düzeltme yoluna gittiler ama telafisi yok, hayatım allak bullak oldu.”
UĞRADIĞIM HAKSIZLIK MEŞRU KILINAMAZ
Basının haber için arayıp sürekli geçmişini kurcalamak istediğini söyleyen Bilen, çekinecek bir geçmişi olmadığını anlatıyor ve ekliyor: “Ben bu ülkede yaşayan bir Kürdüm. Kendi kimliğimle bugüne kadar ‘barış’ için mücadele ettim. Muhalif biriyim ve bunun gizli bir yanı yok. 13 yıl cezaevinde kaldım. 2005’ten beri de İzmir’de yaşıyorum. Çok küçüktüm, 16 yaşındaydım. O günün koşulları daha farklıydı. Bu yüzden, eğer geçmişim üzerinden bugün uğradığım haksızlık meşru kılınacaksa bunu tartışmıyorum dedim. Yoksa çekineceğim bir geçmişim yok.”
AİLESİ DE ETKİLENDİ
Kendi hayatıyla sınırlı kalmayıp ailesinin de hayatının doğrudan etkilendiğini belirten Bilen, “Bunun tedirginliğini hepimiz yaşıyoruz. Yaşlı bir annem var. Ondan saklamaya çalıştık ama konu komşudan duydu. İşi yurdu belli olan kardeşlerim var. Üniversiteye, ilkokula giden yeğenim var. Geçenlerde otobüs durağında kardeşim ve yeğenime GBT kontrolü yapılıyor. O kadar insanın içinde sadece onlara. Küçük yeğenim bile ‘Teyze biz Kürt olduğumuz için mi bunlar başımıza geliyor’ diye soruyor. Düşünün; evimiz teröristin evi, işyerimiz teröristin marketi diye anılıyor. Eskiden müşterim olan, selamlaştığım, konuştuğum insanlar şimdi kötü kötü bakıyorlar. Ekonomik anlamda da zor duruma düştüm. Sonrasında çıkan düzeltmeler hiçbir şeyi değiştirmedi. İşyerime gidemiyorum. Çeşitli tacizler var. Yürürken, belki bendeki travma halinin yarattığı bir durum, sürekli insanların gözleri üzerimde gibi geliyor. Kendimi yanımda biri olmadığında savunmasız hissediyorum. Ve her an başıma kötü bir şey gelebilir kaygısını taşıyorum.”

iLK DEFA BU KENTTE ‘ÖTEKİ’ OLDUM
Şu an barışa, halkların buluşmasına dönük bir atmosferin ülkemizde söz konusu olmadığını söyleyen Bilen, son olarak şunları söylüyor: “Giderek de bu noktadan uzaklaşıyoruz. Yani AKP’nin açılım paketinden çıkan canlı bombalar oldu. Bir katil olarak ya da bir hırsız olarak haber olabilirsin, teşhir edilebilirsin. Kimse dönüp bakmaz, umurunda olmaz. Ama bu kamplaşmanın toplumda hasarı çok fazla. Bu tür durumlar ve haberler de daha fazla taraflaştırıyor. Bugün buradan çıktığımda bir linç olayıyla karşılaşmayacağımın garantisi yok. Açılım olsun diyen gazeteciler, köşe yazarları şimdi yine şovenist bir çizgiye geçti. Basının bu konularda daha duyarlı olması gerekli. Türkiye çok şiddetli bir çatışma ortamında ama ben bir o kadar güzele ve doğruya yakın olduğumuzu düşünüyorum. Bu ülkede güzel şeyler olacak umudunu taşıyoruz. 1977 yılından beri İzmir’de yaşıyoruz. Burada doğdum, bu kentin ekmeğiyle suyuyla büyümüşüm. Bunca zaman çok az kendimi ‘öteki’ hissettiğim bir kentti burası. İlk defa kendimi gerçekten ‘öteki’ hissediyorum. Ama yine de İzmir’i de insanlarını da çok seviyorum ve başka bir yere gitmeyeceğim. Sadece diyorum ki, keşke savaşa değil de barışa katkı sunabilecek bir haber olsaydım.”

Savaş medyası protesto edildi

Barış ve Demokratik Çözüm Platformu, yaşanan çatışmalı ortamda savaş kışkırtıcılığı yaptıkları gerekçesiyle bazı yazılı ve görsel medyanın takındığı tavrı Gazeteciler Cemiyeti önünde protesto etti. “Medya savaşa ortak olma, dökülen mürekkep değil kan ve göz yaşıdır” pankartı açan platform üyeleri, “Operasyonlar durdurulsun”, “Yaşasın halkların kardeşliği” ve “Savaş medyası istemiyoruz” sloganı attı. 41 kurum ve kurul tarafından oluşturulan Barış ve Demokratik Çözüm Platformu adına konuşan 78’liler Girişimi Başkanı Celalettin Can, medyanın sorumlu davranarak toplumu savaşa değil barışa ve kardeşliğe hazırlamasını istedi. Bunun için gerçeği çarpıtmama yolu ile ırkçılığa, şovenizme ve cinsiyetçiliğe dur diyebilecek demokratik bir medyaya sahip olmak istediklerini dile getiren Can, medyanın gerçek haberciliğin sesi olması gerektiğini vurguladı. Savaş kan siyasetinin sıradan ama etkili bir dişlisi olmaya yönelimli medyayı kınayan Can, basın organlarını gerçeğe davet etti. (İstanbul/EVRENSEL)
Ayşen Güven
ÖNCEKİ HABER

Evde gaz bombası karakolda tehdit

SONRAKİ HABER

‘SERMAYEYE KAYMAK HALKA DEVE YÜKܒ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa