25 Temmuz 2010 00:00

BÜLENT ORTAÇGİL : Şarkıda yalan olmuyor

"Yılların eskitemediği” şarkıcılar ve şarkılar vardır, bilirsiniz... Bülent Ortaçgil şarkılarını da yıllar eskitememiştir ama, bunun yıllarla falan ilgisi yok. “Tamirci Çırağı”nı dinlerseniz mesela, eski ama hâlâ güzel gelen bir şarkıyı dinlemiş olursunuz. 40 yıl önce yapılmış “Benimle oynar mısın?”

Paylaş

"Yılların eskitemediği” şarkıcılar ve şarkılar vardır, bilirsiniz... Bülent Ortaçgil şarkılarını da yıllar eskitememiştir ama, bunun yıllarla falan ilgisi yok. “Tamirci Çırağı”nı dinlerseniz mesela, eski ama hâlâ güzel gelen bir şarkıyı dinlemiş olursunuz. 40 yıl önce yapılmış “Benimle oynar mısın?” şarkıları ise hiçbir nostaljik duygulanım yaratmaz. Hep bugünün şarkılarıdır çünkü. Genç kalmamıştır, zaten gençtir. Belki de “Ben değişmezsem ben olamam ki” düsturuyla başarmıştır bunu Ortaçgil, kim bilir... Aşkları, hataları, kırgınlıkları, incelikleri, hasretleri, küçük mutlulukları ile hep insan vardır Ortaçgil şarkılarında. “Her şarkı insanla ilgili değil midir?” diyeceksiniz ama “Başka bir insan mümkündür” der onun şarkıları. Bu yüzden geleceğe yazgılıdır, bugünse körpeciktir. 40 yıldır sahnede, daha ne kadar kalır bilinmez, ama ben, birbirine “Benimle oynar mısın?” diye sormayacak bir kuşak olacağını sanmıyorum.

“Benimle Oynar mısın?” nasıl olup da 40 yıldır her kuşağı derinden etkilemeyi başardı?
Ben çok objektif bakamam ama bunca yıllık geçmişten bir takım şeyler çıkardım. Yer ve zamandan bağımsızdı “Benimle oynar mısın?” şarkıları. O günün Türkiye koşullarından, etraftaki insanların sözlerinden, günün moda müziğinden, ticaretten uzaktı.

Bir kategori içerisine sokmaya çalıştığımızda popüler müziğin içerisine koymamız mı gerekir Ortaçgil’i.
Bir isim koyamıyor olmanız benim suçum değil. Ben popüler sanatçı mıyım? Evet yaptığımız iş popüler müzik sonuç olarak.

Ama kırk yıl sonra dinlenen popüler müzik olmaz herhalde...
Popüler müziği biz normal şartlarda tüketir, çiğner atarız 15 günde. Demek ki bunlarda söz edilen şeyler çiğnenip atılacak türden şeyler değil. İnsan o kadar hızlı değişmiyor, insanla ilgili şeyler de demek ki değişmiyor. Şimdi sen diyelim Ortaçgil tutkunusun, senin çocuğun da ister istemez dinlemeye başlıyor. Böylece birbirini etkileyen bir nesil zinciri oluyor.

Ben nesil değil bir hayat zinciri olduğu kanaatindeyim. Babasının dinlediğine ekseriyetle uzak durur insan. Herkes kendi hayatıyla keşfediyor bence Ortaçgil’i.
Söylediğin güzel, eğer keşfedebiliyorsa. Yaşadığımız çağda reklam yoluyla “Bunu dinle, bunu dinleme” diye her şeyi önüne koyuyorlar adamın. Dolayısıyla bunun dışında olanı seçmek çok daha özgürce ve özel. Televizyonda yirmi saniyede bir Ortaçgil klibi dönse onu tüketme hakları olur insanların.

HATALARIMIN ŞARKILARINI YAPMAKTAN KEYİF ALDIM
O zamanın siyasi şartlarından da çok etkilenmediğinizi söylediniz. Neden?
“Doğru müzik şudur arkadaş, bu senin yaptığın doğru değildir” yargılamalarının olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Güncel şeylerin bana şarkı yazdırmasını kabul etmedim. Ben düşünce olarak o bölgedendim ama slogan atmak, “Devrim şarkılarında benim şarkılarım da olsun” gibi bir tutkum yoktu.

Herkesin “devrime koştuğu” ‘70’lerde “Benimle oynar mısın” gibi naif bir şey dediniz. 2000’lerde ise “Biri anlatsın bana, nedir bu normal” dediniz. Nedir bu “aksiliğin” sebebi?
Başarmak istediğim şey; bir bilge arif gibi tepe bir noktaya konmamak. Benim söylediklerimin insanlar tarafından emir ve çözüm gibi algılanmaması. Hatalarımın, yanlışlarımın veya dalga geçilecek bir şeyim varsa onun şarkısını yapabiliyor olmaktan keyif aldım. Şarkıda yalan olmuyor. Hiç olmadığın, hiç yaşamadığın, sana bir şey ifade etmeyen bir konuda sırf insanları etkilemek için bir şey yazmaya kalktığında belki insanları 15 gün etkiliyorsun, ama yirminci gün insanlar yalan söylediğini anlıyor. Tatlıses, Müslüm Gürses gibi şöhret adamların samimi olduğunu düşünüyorum ben. Onlar kendi olduklarını yapıyor, o yüzden insanlar seviyor. Onlar gibi olmaya çalışanlar ise ikinci ve üçüncü sınıf onlar olarak kalıyor. Ben de güncel politika şarkıları yazsaydım herhalde öyle olurdum.

“Normal”i nereye koyuyorsunuz o zaman?
Fikret Kızılok’tan biraz öğrendiğim bir şey varsa o da şarkılarda hinlik ve espridir. Çok ekstrem ama çok başarılı şarkıları vardır onun. Fikret çok keskindi; “Beyazlar burada, siyahlar burada, karışmayın” diye bakardı dünyaya. “Hiç bi şeycik olmaz”, “Normal”, “İntegral” biraz öyle şarkılardır. Fikret’ten öğrendiğim ve içselleştirdiğim bir takım şeyler olabilir.

BİR ŞİRKETTE MÜDÜRLÜK YAPIP GİTARLA DOLAŞAMAZDIM
Herkes kendi olsun diyorsunuz ama diğer yandan “Değişmezsem ben olamam ki” demiştiniz... Değişimle arası nasıl oldu Ortaçgil’in?
Çok büyük bir görüş değişikliğine uğramadım. Bu tarafa doğru giderken başka tarafa gitmedim. Ama o otoban içinde tabii ki sallandım. İnsanın hele ki müzisyenin denemesi gereken müzikal denemeler yaptım ama. Benimle oynar mısın şarkılarıyla şimdi son yaptığımız “Gece yalanları” arasında tabii ki fark var ama kulvar farkı değil.

Müzik dışında hayata dair büyük bir değişim peki?
En önemli değişiklik mühendislik yapmaktan vazgeçmem ve müziği seçmem olmuştur herhalde. Sadece müzikle yaşasam yeter diye düşünüyordum ama bunu bir döneme kadar yapamadım. Ama sonra Türkiye değişmeye başladı, alternatif şeyler yaşama şansı buldu.

Şimdi de müzikle uğraşmak isteyen ama ekmek davasına bu isteğini öteleyen beyaz yakalı dolu ortalık…
Ben müzikle uğraşmak isteyen insanlara hep “Bunu niye istiyorsun, kendine iyi itiraf et” derim. İlginç bir tip olmak için müzik yapabilir, kız tavlamak için, insanları etkilemek için yapabilir. Şöhret ve para sahibi olmak için de... İnsanın kendi kendine bunu itiraf etmesi güzel bir şey. O zaman samimi oluyorsun ve o samimiyet seni kurtarıyor. Bilmem ne şirketinde kravatla oturup, bir sürü para kazanılan bir hayat kurmayı da yeğleyebilirsin tabii. Çıkacak albümde de “İstediğini yap” diye bir şarkı var, bu meselelerle ilgili.
Ben elimde gitar kasasıyla sokakta dolaşıp da bir şirketin müdürü olabilir miyim diye sordum kendime, çok düşündüm, olamazdım.

Ortaçgil’e şarkı yazdırtır mıydı müdürlük?
Yalan söylemiş olursun ve kimse yemez onu. İki şarkıda yer belki, üçüncü şarkıda yemez ama. Yani hem başka türlü yaşa, hem yapmak istediğini yapama, sonradan insanlara öğüt vermeye kalk. Kimse yemez.

MÜSLÜM, “SENSİZ OLMAZ”I ANLADI MI? BİLEMİYORUM
Ortaçgil denince beni en çok şaşırtan şey bu kadar arabeske meyyal bir ülkede zerre kadar arabesk bir duygulanım içine girmemesi...
Bu altyapıdan olan bir şey. Babam evde bağlama çalan bir adam olsaydı böyle bir adam olmayacaktım hiç şüphesiz.

Arabeske uzak olmaktan kastım Müslüm Gürses olmamak değil. Sevgiliden ayrılıyoruz, kırgın ve mutsuzuz, bir güzel çemkirebiliriz çekip gidene… Ama bir Ortaçgil şarkısı asla çemkirmez....
Öyle olmadım ben. Başka bir boyutu da itiraf etmek zorundayım; aile yetiştirmesiyle de ilgili olarak, din benim hayatımda hiç bir zaman öge olmadı. Başka türlü bir dünya görüşü için bence önemli bu altyapı. Aksi taktirde hemen başvurabileceğin ve suçu başkasına atabileceğin, cevabını bilmediğin binlerce şeyin hazır cevabı olarak bekleyen bir düşünce var, kabullenirsin. Benim hayatımda o da yok. Sanata yatkınlıktan ileri gelen edebiyat, sinema, müzik gibi merak var.

Müslüm “Sensiz olmaz”ı söyledi; “Anlamak çözmeye yetmez” dedi…
O sözü anladı mı hakikaten bilmiyorum, eleştiremiyorum da. Benim “Allah’ım” filan diye şarkı söylememe benziyor.

BAYKAL’A ŞARKI YAZMAK ZORUNDA KALACAKTIM
Cebinizde yeni bir albüm var. Eylülde çıkacak deniyor…
On beş kişilik bir yaylı grubuyla çaldım. Senfonik bir durum var ortada, form değişikliğini, farklılığı hissedeceksiniz. Yazdığım şarkıların çoğunun içinde deniz var, kaptan var. Şehirlerden kaçıp denize doğru gidenler var.

Bozburun’da yaşamanın sonuçları galiba?
Evet ama hepsi öyle değil. Dolayısıyla albümün adını henüz koymadım, hep düşünüyorum.

Hepsi yeni şarkı mı olacak?
Biri dışında. 1969 yılında yapılan bir şarkı bu. “Benimle Oynar mısın?” albümü yapılırken o şarkıyı seçmemişim. Onun dışındaki şarkılar son beş yılın şarkıları.

“Sahnede 40 yıl” ne düşündürüyor adama?
Bir sürü şey; işin dramatik tarafı da var, eğlenceli tarafı da. Dramatik tarafı, bu işin sonuna yaklaşmış olduğunu düşünüyorsun. Sonra, Benimle oynar mısın?’da katkısı olan arkadaşlarımın bir kısmı yoklar artık. Eğlenceli tarafı; giderek insanların daha fazlası seni tanıyor, şarkını birkaç nesil insan biliyor, etkileniyor. Ben hâlâ çalmaktan keyif alıyorum. İnanılmaz mutlu bir adamım çünkü bu şarkıları söyleyerek bir hayat kurmayı başardım. Eğer mühendis olsaydım hasta bir adam olurdum.

“Biraz umut ver, ver ki yeniden başlasın” diyordunuz, şimdi de ben istesem biraz umut...
Biraz umut var bence. O kadar da değil. Hâlâ fakiriz ama eskisi kadar değil. Türkiye başkalarına çok tabii bir ülke ama hâlâ. Biri öksürüyor, biz burada verem oluyoruz. Umut değil zaman veriyorum. Baykal gitti mesela ya fena olmadı. Gitmese ona şarkı yazmak zorunda kalacaktım.


ŞARKI YAZMAK DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTEMEKLE İLGİLİ
İnsan ne için müzik yapacağını bilmeli dediniz, size şarkı yazdırtan nedir peki?
Şarkı yazmanın dünyayı değiştirmek istemekle ilgili olduğunu düşünüyorum. O dürtünü kaybettiğin zaman şarkı yapma ihtiyacın kayboluyor.

Dünyayı değiştirmek derdi olmayan şarkı sözü çok ama...
O şarkı sözleri nasıl oluyor? “Canım, cicim, sevdim, öldüm, bittim” filan... Her insan kişisel olarak aşk, cinsellik ya da başka bir şeyi mutlaka yaşıyor. Oradan özet olarak biriktirdiğin şey de “Niye beni yalnız bıraktın”dan ibarettir.


BİLGİ DEPOLAYARAK AYDIN OLUNMUYOR
Şarkılarınız özel olarak kayıtsızlıkla uğraşır, kayıtsız kalanlarla dalga geçer. Neden?
İnsanların farkında olmalarını istiyorum belki de. İnsanlarda, kaptırıp yaşama, hiçbir şeyi sorgulamama, yuvarlanıp gitme var ya, hayat öyle geçiyor çoğunlukla… O insanlar hiç bir şey düşünmüyor, hiç bir şeyden zevk alamıyor. Hep mecburiyetler karşısında hayatı oturtmaya çalışıyor. Hayat kolay değil. Adam olmak da son derece zor yani.

Aydınları da hiç kayıtsız olmaması gereken bir kesim olarak gördüğünüz için sert eleştiriyorsunuz?
Aydın olmak demek bilgi sahibi olmak demek değil, onu kullanmak demek. Her şeyi biliyor olmak insanın hayatını kurtarmıyor. İnsan bilgi depolayarak aydın olmuyor. Ama sadece dışıma dönük bir eleştiri değil şarkılarımdaki; “Kendim de böyleyim” kavgasından çıkmış şeyler daha çok.


ORTAK ŞARKI YAZMAK ÇOK TEHLİKELİ
Şarkı yazmak çok kişisel bir şeydir ama Kızılok’la çok başarılı işlere imza atmıştınız…
Fikret’le ortak şarkı yazdık. “Bizim Şarkılarımız…”ı ve “Pencere önü çiçeği”ni yaptık. Sonra Fikret’in yayınladıklarında vardır ortak bir şeyler. Şarkı sonuçta bir insanın kafasından yüreğinden çıkıyor. Büyük bir ego malzemesi. Ortak şarkı yazma fikri çok tehlikeli bu yüzden. Kimin nerede, ne kadar parmağı olduğu belirsizdir. Daha sonra, Fikret yaşarken o şarkılar üzerine kavga etmişliğimiz bile var. Ortak bir şey yapıyoruz, egolarımızı frenliyoruz. Ne sana benziyor, ne bana benziyor şarkı, ortak bir şeye benziyor. Bu çok büyük bir terbiye işi, herkesin yapacağı iş değil. “Bir Nihavent Yalnızlık” bir Ortaçgil şarkısıdır, ama sözleri Fikret’indir. İki ortak şarkı yazarının başarısıdır mesela.


KENTLİNİN MİLLİYETİ YOK
Şarkı yazarlığı, yani sizin yaptığınız iş bir nevi ozanlık değil mi?
Müzik kendi başına başka bir şey. Git Beethoven dinle, söz de var, resim de var, her şey var içinde. Şarkı dendiği zaman, bir fikri, bir şiiri, müzikli olarak anlatan insan düşünüyorum. Herhangi bir şarkının sözlerini yok edip müzikal olarak da alırsın bir şeyler, ama her şeyi ifade etmez. Türkiye’de bu, halk şairlerinden, ozanlarından gelen bir gelenek. Batıda sürüyor, Türkiye’de de sürse bile artık sonuna geldi. Artık halk şairinin hayatı bitiyor, çünkü o hayatı şehirlerde sürdüremezsin.

Kent ozanı yakıştırmasını nasıl buluyorsunuz?
Tuhaf buluyorum, onun kentlisi köylüsü olur mu? Demek ki oluyor. Kentlinin milliyeti filan yok, yeri de yok. İstanbul’la New York arasında sadece resim farkı var; burada cami orda başka bir şey var. Ama ikisinde de yirmi milyon insan yaşıyor. İkisinde de trafik derdi var, İkisinde de yolda giderken para harcıyorsun. İkisinde de yalan dolan işi çok. Kent insanı kapsıyor. Arabeskin nedeni zaten o. O kadar insanı oradan alıp kente soktuğunda insanlar eskiyi unutamaz ki. Eskiyi bir anda yok sayamazsın. O zaman feryat ediyor ve bildiği dilde ediyor.
Devrim Büyükacaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Edebi

SONRAKİ HABER

Ayrılık türküleri meselesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...