1 Ağustos 2010 00:00
Türkler o köyü terk etmeli
Yaptıkları yanlarına kalınca kötülük de bir gelenek haline geliyor gitgide.
Maraş ve Çorum olayları, 6-7 Eylül, Madımak dosyaları tozlanmış bir halde, toz üstüne toz binsin diye, zamanın çürütücü etkisine bırakıldıkça insan ruhları da yozlaşıyor işte. Bir kışkırtıcı söze, galeyana gelmeye, kendini kaybedip linç etmeye bu kadar hazır bir insan tipi yoktur başka dünyalarda herhalde. Bu hale gelebilmek için hukukun uğramadığı kocaman bir köyde yaşamak gerek. Orada kimse bir işaretle topluca harekete geçen cemaate Bu yaptığının hesabını ver demez nasıl olsa. Kötülük bir alışkanlık haline, galeyan bağışlanabilir bir pratiğe dönüşür. Böyle bir pratik tarihte bol miktarda varsa ısıtılıp ısıtılıp güncellenebilir de.
Modern ve normal bir insanın kötülüğün bir gelenek, bir alışkanlık haline gelmesinden utanması gerekir aslında. Gelenek haline gelmiş kötülüğün sorun yaratmakta birebir olduğunu görmeyecek, ama o sorunun çözümünde de tek geçer yol olduğunu düşünecek kadar az gelişmiş bir akla sahip olmaktan da. Çünkü yaşadığı köyde sadece kendisinin yaşamaya hakkı olduğunu düşünüp ailesinden, klanından olmayanları düşman gibi gördüğü cemaat hayatı çok gerilerde kaldı. Ama çok eski adetler, modern bir maşayla bulundukları mahzenden çıkarıldıklarında kullanılabilir hale geliyor ve ortalıkta değdiği yeri yakan bir alev topunun dönmesine neden olabiliyor böyle işte. İnegölde, Hatay-Dörtyolda olduğu gibi. Koca bir ülkeye bir Orta Çağdaki bir köy muamelesi çekerek beğenmediklerini Ya sev ya terk et ültimatomuyla köyden kovmaya kalkan zihniyetin elindeki maşa şimdi Kürtlerle Kürt olmayanları karşı karşıya getirecek bir iç savaş eşiğine getirdi ülkeyi. İnegöle, Dörtyola baktığınızda Maraştaki ve 6-7 Eylüldeki tahammülsüzlüğü hatırlamamanız imkansız. Resimler üst üste biniyor hep. Biri ötekini hatırlatıyor.
Fakat bu denklemin ögeleri sadece bir avuç kışkırtıcı ve galeyana gelmiş, kışkırtılmış kitleden mürekkep değil. Rumlardan ve Ermenilerden kurtulmadan milli bir devlet olunamazdı diyerek Türklük haleti ruhiyesinin nasıl bir ideolojik zeminde yeşerdiğini dili sürçmeden söyleyen bir bakan gördük biz. Milli bir devletin irice bir köy cemaati yaratmak olduğunu sanan Vecdi Gönülün gönül rahatlığıyla ettiği bu lafı azımsamamak lazım; o, terk etmeyi, sözde karşısındakinin inisiyatifine bırakan Ya sev ya terk etçiliğin salladığı kılıcı deşifre etti bu sözlerle: beğenmediğimizi bu köyden yollarız; burada yaşatmayız.
Nitekim binlerce Kürt kendi evlerinden, köylerinden sürüldü. Şimdi de onlara gittikleri yerde de rahat yok. Geçen yıl açılım yapacağız diye herkesi beklentiye sokan hükümetin başının bugün en çok kullandığı söz açılım değil terör. Açılım için Meclisteki partilerden, sivil toplum örgütlerinden, aydınlardan destek isteyen Başbakan şimdi Kürt sorununun çözümü için barışçıl öneriler getiren herkesi Yardım ve yataklık etmekten zan altında bırakıyor. Bunun İnegöl ve Dörtyoldaki karşılığı Kürt olmayanların da o karambolde hesabının görülmesi.
Öte yandan İnegöl ve Dörtyol içeriksiz bir açılımın Vecdi Gönül zihniyetiyle ne kadar çabuk doldurulabildiğini de gösterdi. Ve pek sık söylendiği gibi Kürt sorunu konusunda 90lı yıllara değil 6-7 Eylül olaylarına, Maraş katliamı günlerine dönüldü birden. Çünkü devletin yüzleşip hesaplaşmasını yapmadığı o olayların tozlu dosyaları raflarda durduğu sürece aşılamayan her kritik dönemeçte durup durup o noktaya dönülmesi kaçınılmaz. Hukuk yoksa köy devletinin temayülü önemli çünkü.
Kürt sorunu o köyden ve köylülükten kurtulmak için de bir fırsat yarattı aslında.
İnfiallerin, kışkırtmaların ve tahammülsüzlüğün oluşturduğu bütün o kötü gelenekle hesaplaşmak için de bir fırsat bu. Bu sorunun barışçıl çözümü, ulus devlet olmak için farklı milliyetlerden ve dinlerden olan kendi yurttaşlarını ortadan kaldırmayı alışkanlık haline getirmiş bir devlet anlayışıyla hesaplaşmak, Vecdi Gönülgillerden de kurtulmak anlamına gelecek. Ama daha önemlisi sadece Kürtleri değil, Kürt sorununun barışçıl çözümünü isteyenleri de düşman gibi gören bir yönetme anlayışının yozlaştırdığı ruhların da arınmasının yolu bu. Linçler, kışkırtmalar, katliamlar maşayla tutulup kullanılacak bir politik araç olma değerini yitirmeden Türklüğün de bu hastalıklı ruh halinden sıyrılmasının ve Orta Çağdan çıkmasının şansı yok.
Kürtler huzura ermeden Türkler de ermeyecek. İki halkın kaderi hiç bu kadar birbirine bağlı olmamıştı şimdiye dek.
Kürt sorunu Türklük sorununun çözümünün de anahtarı artık; kapı açıldığında ya o eski Ortaçağ köyünde kalmakta diretilecek ya da artık kendinden olmayanlarla birlikte yaşamayı öğrenmek için o köyden çıkıp gidilecek.
İkilem Türklerin ikilemi bu saatten sonra
Kürtler varoluşlarıyla ilgili bir sorun yaşadıklarını Kürt olmayanlara öğretti; Türklerin de kendi varoluşlarıyla ilgili bir problemi var kuşkusuz. Bu problem düşman yaratarak değil dostluklar kurarak, ve de kötü geleneklerle hesaplaşıp tarihle yüzleşerek çözülebilir ancak.
Nuray Sancar
Evrensel'i Takip Et