5 Ağustos 2010 00:00

MERCEK


Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), “değişen çevre şartları ve dünya nüfusunun hızla artması sonucu ortaya çıkan açlık”la mücadele için, “böceklere dayalı yeni bir beslenme modeli”nin geliştirilmesi için çalışılmasını önermiş! Örgüt adına araştırma yaptığı açıklanan entomolojist Arnold Van Huis,(Belçika Wageningen Üniversitesi), et tüketimindeki yükselişe işaret ederek, bunu ‘artan dünya nüfusu’yla bağlantılandırmakta, “et tüketiminin bugün 50 kilogram olduğunu, önümüzdeki 2 yıl için de de 80 kilograma kadar yükselmesinin beklendiğini” ileri sürerek, bu “et krizi”nin, “böceklere dayalı beslenme modeli”yle aşılabileceğini ve böylece “sera gazı salınımının da oldukça düşürülebileceği”ni iddia etmektedir.
BM(Birleşmiş Milletler) teşkilatının bir diğer icraatı ise, daha “insalcıl”(!) sayılabilirdi. Bir süre önce yapılan ve hararetli tartışmalara sahne olan BM toplantısında, “temiz suya ulaşımın ve sağlığın korunmasının temel insan hakkı olduğu”na ilişkin bağlayıcılığı olmayan bir karar, 122 ülkenin desteğiyle kabul edildi.
Başını ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Hollanda, İsrail ve Türkiye’nin çektiği 41 ülke ise, bu kararı “çekimser”(!)likle karşıladılar. “Çekimser”(!)lerin gerekçesi,”konunun zaten BM’nin gündemine geldiği” idi.
Karar metninde bir milyar insanın temiz ve güvenli sudan ve 2.6 milyarı aşkın kişinin de temel sağlık korumasından yoksun olduğu belirtiliyor; “Herkes için güvenli, temiz, erişilebilir, ulaşılabilir su ve sağlık koruması için çabalar artırılmalı” deniliyor, her yıl 5 yaşın altındaki yaklaşık 1.5 milyon çocuğun, “su ve sağlık koşulları bağlantılı hastalıklar” nedeniyle öldüğüne işaret ediliyordu. “Çekince” koyanlar, bu ‘felaketler’e karşı önlem alınmasına karar veremiyorlardı(!)
BM’de ele alınan ve farklı gibi görünmekle birlikte, hemen hemen aynı karakterdeki bu girişim ve karar bağlantılı politik/ideolojik ve etik tutum, kapitalizmin bir sistem ve egemen kurumlar örgütlenmesi olarak insanlıkla bağdaşmadığını; aksine insanlığın düşmanı olduğunu çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.
Kapitalist devletlerin temsilcileri kapitalizmi tarihin ve uygarlığın “en üst” ve “artık aşılamaz” aşaması olarak gösterirlerken, sadece bu sistemin artı emek sömürüsü üzerinde şekillenip varlığını sürdürdüğünü değil, açlık, susuzluk ve yoksulluğun kapitalist kaynağını da gizlemek isterler. Açlığı “artan dünya nüfusu”yla izah eden teori böyledir. Alınabilir ve alınması çok da pahalı olmayan önlemlerle etkisi azaltılabilir “sera gazı salınımı”nı ağır sanayi ve özellikle de nükleer, biyolojik ve kimyasal silah sanayisiyle değil de, “çiftlik hayvanları”nın çıkardığı gazlarla bağlantılandıran ve böceklerin yenilmesini teşvikle bu tehlikenin ortadan kalkacağını ileri süren şaklabanca sözler böyledir.
ABD yöneticileri başta gelmek üzere emperyalist-kapitalist devletlerin elebaşları, insan soyunun emekçi kesimlerinin yarattıkları/ürettikleri zenginlikleri talan ederek yaşamını sürdürme olanağı bulan azınlık yararına kararlara imza atar ya da bu tür kararları zor yoluyla uygulamaya geçerken, birbirleriyle hakimiyet için rekabet ötesinde bir çekince göstermezler. Örnekleri, sıralanmayı gerektirmeyecek kadar çok olan silahlanmaya yüz milyarlarca Dolar/Euro/Sterlin/Ruble ya da Yen ayırırlarken tereddüt göstermiyorlar. Ama açık ki, 2.6 milyar insanın-ki bunların çok büyük çoğunluğu Asya ve Afrika’nın yoksullarıdır- sağlıksız(sağlık sorunları için gereken korumadan yoksun), ve bir milyar insanın temiz suya erişme olanaksızlığı onları “enterese etmiyor!”
Hemen hergün, “herkesin huzur ve güvenlik içinde, refah ve mutlu olarak yaşaması”nı kaygı edindiklerini vaaz edenler, insanın en acil, en temel, en gerekli ve yaşamı için zorunluluk gösteren ihtiyaçlarını dert edinmemekte; çıkarları, ve daha fazla kar için insan soyunun geleceği dahil, yaşamını karartmaktan geri durmamaktadırlar. Demek ki “insanlık”ın kurtuluşunu olduğu gibi, insanca yaşamı da ancak kapitalist barbarlığın yıkımı sağlayabilir.
Bunun içindir ki, dünya yoksulları; işçi sınıfı ve ezilen emekçi kitleleri, temiz su, gıda, sağlıklı yaşam, barınma ve çalışma koşulları için dahi kapitalizme karşı mücadele etmek zorundadırlar. Kaynakların savaşlar için yığınak yapmaya ve halkların baskı altında tutulması için egemen şiddet aygıtlarının takviyesine değil halkların en temel gereksinmelerine harcanması için mücadelenin uluslararası düzeyde yükselmesine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç ve zorunluluk, bu günlerde, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelerek İzmir’de bir arada bulunan ‘dünya gençleri’ne de sorumluluk yüklüyor. Yukarıda sözü geçen sorunlar çünkü, “kriz, gençlik ve gelecek”; “gençlik ve çevre sorunu” başlıklarıyla belirledikleri gündem konularıyla da dolaysızca bağlıdırlar.
A. Cihan Soylu

Evrensel'i Takip Et