5 Ağustos 2010 00:00
BAŞYAZI
GÜNÜN YAZILARI
Başbakan Erdoğan, evet mitinglerini aralıksız sürdürüyor. Ama neden evet denmesine gelince; kendi amaçlarını saklıyor, sanki paketinde bunlar varmış gibi; 12 Eylül, özgürlükler türünden sembolleri öne çıkarıyor. Örneğin 12 Eylülle hesaplaşmak tan söz ediyor ya da Evet demek demokrasinin geliştirilmesine evet demektir gibi aldatıcı paralellikler kuruyor.
Hızını alamıyor Başbakan, 12 Eylülün cezaevlerinden, işkencehanelerinden geçen, geçemeyip yaşamını yitiren sağcı ve solcu çevrelerin duygularını istismara yöneliyor. Bunun için liboşlaşan eski sağcı ve solcuları konu mankeni olarak kullanıyor; onların apolitik, kendilerine acımayı her şeyin önüne koymuş kişilik bozukluklarını, 12 Eylül zulmü görmüş çevrelerin gerçek ruh halini ve düşüncesini yansıtıyormuş gibi propaganda ediyor. Burada da en büyük desteği; elbette yandaş basın, liberal açık ve gizli AKP destekçilerinden, yetmez ama evet diyen, bireysel özgürlük girdabına kapılanlardan destek görüyor.
GÖBELSCİ PROPAGANDA TARZIYLA GERÇEKLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLÜYOR
Ve son günlerde Erdoğan, önceleri hiç üstünde durmaya değer görmediği, 12 Eylülle hesaplaşma propagandasını en verimli yatırım olarak keşfetmiş görünüyor! Onun için de AKP propagandası ısrarla; Evet demenin 12 Eylülle hesaplaşmada evet anlamına geldiğini, evet demeyenlerin ise 12 Eylülle hesaplaşmayı istemeyenler olduğunu ve onların 12 Eylül düzeninin devamını istedikleriniöne çıkarmış bulunuyor. Bununla da yetinmiyor Başbakan ve basını, Göbelsvari bir yalan ve demagojiyi sanat düzeyine çıkaran (hitabet sanatı tarzına mı desek) propaganda tarzıyla; solculara dönüp, Hayır diyerek milliyetçi MHP ve statükocu CHP ile aynı çizgiyle düştüklerini, ülkücülere dönerek de Bakın siz de 12 Eylülde çok zulüm gördünüz ama MHP evet diyerek 12 Eylülcü CHPnin peşine takılıyor diyor.
Ancak, AKPnin kaldırdığı toz dumandan ve kopardığı gürültüden kurtulup gerçeklere bakmayı başaranlar görüyor ki; bu pakette sadece AKP ve patronların ihtiyaçlarına yer verilmiş; ama ülkenin en acil sorunlarına Anayasanın koyduğu engellere dokunulmamıştır. Bu yüzden de Bu pakete hayır denmelidir!
HALKIN VE ÜLKENİN ACİL İHTİYAÇLARINA YANIT VERMEYEN PAKETE HAYIR!
Neden hayır denmesi gerektiğine biraz daha yakından bakalım:
Her şeyden önce Anayasa gibi önemli bir temel yasa metninde bir değişiklik yapılacaksa, hele de ülkede milyonlarca (Kürdün, Alevinin, emekçinin, aydınların, demokratların bilim dünyasının) insanın acil talepleri ortadaysa, bir anayasa değişikliği öncelikle bu kesimlerin taleplerinin gerçekleşmesinin önünü açacak değişiklikleri kapsamalıdır.
Peki, AKPnin getirdiği Anayasa değişiklikleri böyle midir?
Bu açıdan bakıldığında
1) AKP ve onun önde gelenlerinin iddiası odur ki; Ülkenin en önemli ve çözülmesi en acil sorunu Kürt sorunudur. Son birkaç yılda öne sürdükleri tek doğru önerme de budur! Ama ne var ki, pakette Kürt sorununun demokratik çözümünün önünü açacak, hatta ona çok dolaylı da olsa dayanak sağlayacak hiçbir değişiklik yoktur.
2) Ülkenin demokratikleşmesi için diğer en önemli ve acil sorun laisizm sorunudur ve devletin tüm din ve mezhepler karşısında eşit mesafeye çekilmesi, diyanetin kaldırılması, eğitimin içeriğin laikleştirilmesi, camilere devletin imam atamasının yasaklanması gibi sayısız sorun ortadadır. Ama Anayasada devletin din işlerinden, dinin de devletin işlerinden uzaklaştırılmasını anayasal güvenceye alacak hiçbir değişiklik yoktur.
3) Özgürlükler sorunu; ifade özgürlüğü, basın ve halkın haber alma özgürlüğü, Seçim Yasası , Siyasi Partiler Yasası, OHAL Yasası, Polis Selahiyetleri Yasası, Terörle Mücadele Yasası, Toplantı ve Göteri Yürüyüşleri Yasası, yüzde 10 barajı, YÖK, TRT, Sendikalar Yasası, Grev ve TİS Yasası, kamu emekçilerine grev hakkı gibi pek çok 12 Eylül ve 12 Elül zihniyeti ürünü yasanın keyfini çıkaran (*) hükümet bunları görmezden gelirken, artık hiç bir pratik değeri kalmamış geçici 15. Maddeyi pakete son anda koyup, 12 Eylülle hesaplaşıyoruz demagojisine sarılmıştır. Dahası Anayasa değişikliği paketinde bu türden anti demokratik, faşizan önlemleri ortadan kaldırmayı amaçlayan, özgürlükleri geliştirmeyi amaçlayan hiçbir deşiklik yoktur.
AKP VE PATRONLARIN
İHTİYACINA YANIT VEREN PAKETE HAYIR!
Anayasa değişiklik paketine, varlar açısından bakıldığında ise; bu paketteki değişikliğin AKP için asıl nedeni olan Anayasa Mahkemesi ve HSYKnın yapısının yeniden düzenlenmesine ilişkin maddeleri, tamamen AKPnin bugünkü durumuyla yargıyı ele geçirme hamlesinin ihtiyacına yanıt vermek için düzenlenmiştir.
Diğer maddeler ise; bu amacı saklamak ve pakete çeşitli çevrelerden destek almak amacıyla konmuş; istismarcılık amaçlı değişikliklerdir. Ne var ki, istismarcılık yapılırken bile bir şeyler de verelim geleneksel rüşvetçilik anlayışı aşılarak, halk ve emekçiler için eskisinden bile kötü düzenlemeler getirilmiştir. Tabiri caizse, oltaya takılan yeme bir de zehir katılmıştır!
Örneğin sendikalarla ilgili; iki sendikaya birden üye olabilme, kamu emekçilerine grevsiz TİS hakkı ve Ekonomik Sosyal Konsey, Başbakan ve yandaşları tarafından emekçilere yeni haklar getirme olarak propaganda edilmektedir. Ancak dün de gazetmizde İ. Sabri Durmazın köşesinde ifade edildiği gibi, aslında sendikal hareketi bitirmek, sadece resmiyette muhafaza edip sendikaları sıradan birer sivil toplum örgütüne dönüştürme amacına hizmet eden emek düşmanlığını kutsayan değişikliklerdir.
Kadın hakları ve çocuk hakları üstüne değişiklikler ise artık hiçbir yerde, olsun mu olmasın mı gibi bir tartışma konusu olmayan düzenlemelerdir. Üstelik de bu istismarcılık, Cennet anaların ayağının altındadır, Çocuklar çiçektir. En az üç çocuk yapın gibi bu hakların ruhuna aykırı bir propaganda eşliğinde yapılmaktadır.
Bu nedenledir ki, halkın, ülkenin içinde bulunduğu ağır sorunları aşmanın bir gereği olarak bir anayasa değişikliği talep eden herkes bu; sadece AKP ve bir ölçüde de patronların talebini yerine getiren anayasa değişikliği paketine hayır demelidir.
Çünkü aksi halde bu 12 Eylül Anayasasının ömrünü uzatmak için girişilmiş, artık ülkenin her bakımdan önünü tıkadığını hemen her çevrenin kabul ettiği, CHPnin bile yeni bir Anayasa lazım dediği bir ortamda AKPnin bu girişimi, 12 Eylül Anayasasına yeni bir meşruiyet, halk oyuyla (referandumda evet çıkararak) onu yeniden onaylatma girişimidir. Kenan Evrenin bile bu değişikliğe destek atmasının nedeni budur.
AKPYİ ZAYIFLATACAK BİR REFERANDUM SONUCU ÖNEMLİDİR!
Ve süreç, yakında bir genel seçime de bağlanarak ısındığı için, AKPnin icraatını referanduma sunması süreci olarak da işlemektedir. Bu yüzden de evet fazla çıkarsa AKP kendinin de icraatlarının da halk tarafından onaylandığını öne sürüp, o motivasyonla ve muhalefete göre çok önde seçim yarışına girecektir. Tersi çıkarsa; AKP seçime zayıflamış, kendi iç çatışmaları da derinleşmiş olarak girecek muhtemelen seçimi de kaybedecektir. Bu, Türkiyenin (eğer demokrasi mücadelesini burjuva klikler arasında kim daha iyi ya da onlar arasında bir mücadele olarak görmüyorsak) demokrasi mücadelesi açısından önemlidir. Çünkü sekiz yıldır sorunsuz hüküm süren AKP kültünün ve iktidarının çökmesi, sermaye güçlerinin hükümet kurma ve düzeni yenileme girişimlerini güçleştireceğinden, halk inisiyatifinin ve demokrasinin gelişmesinin önünü açacak bir ilerlemeye yol verecek imkânları çoğaltacaktır.
Ne demek yani AKP zayıflasın da MHP ve CHP mi güçlensin? demek ya hakikaten tümüyle politika dışına düşmüş çevrelerden yükselen bir hezeyan ya da gizli AKPlilerin gündemi saptırma taktiğidir.
Çünkü; bugün hem demokrasi mücadelesinin hem de emek mücadelesinin önündeki engel AKPnin böyle güçlü biçimde iktidarda duruyor olmasıdır. Seçimden MHP ve CHP güçlenerek çıksa bile bu tamamen konjonktürel (gelip geçici) bir güçlenme olacak asıl demokrasi güçlerinin önü açılacaktır.
İşte, boykot taktiği de, başka mahzurları bir yana bırakılsa bile; AKPyi referandum sürecinden güçsüz çıkarma, seçime hırpalanmış bir AKP ile girme imkanını göz ardı etmesi, dahası AKPyi olduğundan bile güçlü göstermesi nedeniyle yanlıştır. Çünkü boykot oyları yüksek çıksa bile belki oylama sonucunun meşruiyeti üstüne bilim ve yüksek siyaset erbabı tarafından felsefi tartışmalar yapılsa bile, pratikte sadece geçerli olan evet ve hayır olacağı için AKP propagandası bunun üstünden toplumu ikna edecektir.
Kısacası boykot taktiği; AKPnin zayıflatılmasını dışladığı gibi fazladan bir güç birikimi de sağlamaktan uzak bir taktik olduğu nedeniyle bugün yanlış ve zararlıdır, henüz vakit varken dönülmesinde yarar olan bir taktiktir.
Boykot savunucusu siyasi parti ve çevrelere gelince; BDPnin boykot fikrini oluştururken öne sürdüğü, bölge ve halkının özellikleri açısından yabana atılamaz kaygıları vardır ve bunlar tartışılabilir. Elbette bu kaygılar da, boykot taktiğinin yukarıda sözünü ettiğimiz, AKPyi zayıflatmayan bir taktik olması zaafını ortadan kaldırmaz; dolayısıyla onu doğru kılmaz.
Dahası boykotu bir devrimci taktik hatta tek devrimci taktik düzeyine yükseltip kutsayan çeşitli türden solcular için elbette bu tutum, anlaşılmaz değilse de makbul bir tutum da değildir. Hele hayır diyenlerle evetçileri aynı safa koyup, boykotla karşı karşıya getirmenin (karşı tarafı birleştirip kendini yalnızlaştırmak saflığını görmezden gelsek bile) bir anlamı yoktur. Kaldı ki bu çevreler, bununla da yetinmeyip MHP ve CHP ile hayır diyenleri aynılaştırmakta, her gün şurada burada ortak eylem yaptığı siyasi parti ve çevrelerle saldırgan bir üslupla hesaplaşmaya girmeyi marifet saymaktadırlar ki, elbette bunun da mantıklı bir yanı yoktur.
Türkiyenin demokrasi güçleri ve emek güçleri için doğru seçenek; referandumdan, 12 EYLÜL ANAYASASINA DA AKP YAMASINA DA HAYIR çıkmasıdır. Ve AKP bu referandumdan hırpalanmış olarak çıkmalı, seçime referandum yenilgisiyle gitmek zorunda kalmalıdır.
(*) Bu yasalar elbette Anayasa değişikliği ile kendiliğinden değişmez. Ancak anayasaya bu antidemokratik, faşizan karakterli yasaları ortadan kaldırmayı zorlayacak madde ya da maddeler konabilirdi. Ama bu değişiklikle böyle bir şey yapılmamıştır. Bu doğrultuda hükümetin, AKPnin kaygılarını gösteren bir değişikliğe bile yer verilmemiştir.
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et