05 Ağustos 2010 00:00

Varlığı Türk varlığına ‘armağan’ edilenler...

Resmi ders kitapları üzerinden öğretilmiş tarih bilgisi, her ülke yurttaşı için, ona resmi bir yurttaşlık ...

Paylaş

Resmi ders kitapları üzerinden öğretilmiş tarih bilgisi, her ülke yurttaşı için, ona resmi bir yurttaşlık biçimi verme eyleminin bir ürünüdür. Ancak bu ezberletilmiş resmi tarih ile yüzleşme bilincini edindiğimizde, geleceğimizi de doğru bir mecrada kurmaya imkan verecek gerçek bir tarih bilinciyle de tanışmış oluyoruz. Bu nedenle de, resmi tarih içinde, hem eleştirel bir zihinle, hem de belgelere dayalı olarak sağlam bir kazı yapmaya girişen çalışmalar, kendi gerçek tarihi ile yüzleşmekte herkes için önemli bir hazine değeri taşıyor.
Belge Yayınları’ndan kısa bir süre önce çıkan iki kitap bu açıdan üzerinde durmayı hak edecek değerde. Deneyimli gazeteci Nevzat Onaran’ın ‘Emvâl-i Metrûke Olayı-Osmanlı’da ve Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi’ adlı kitabı ve ‘11 Nisan Anıtı’ adlı çalışma.
EMVAL-İ METRUKE OLAYI
Nevzat Onaran’ın kitabı, uzun bir tarihsel dönemde azınlıkların birikimlerine el konulması sürecini, resmi belgelere dayalı olarak gözler önüne seriyor. Türkiye’de ulusal burjuvazi yaratma sürecinin, aynı zamanda ‘gayri-muslim’ diye adlandırılan azınlıkları mülksüzleştirme süreci olarak işlediği biliniyor. Daha önce pek çok teorik çalışmada ya da tarih çalışmasında dile getirilmiş olan bu gerçek, Onaran’ın çalışmasıyla birlikte, sağlam bir belgesel temele kavuşuyor. Meclis tutanakları ve kanunları tarayan, bu arada, çalışmasında ilerleyebilmek için Osmanlıca Türkçesi öğrenmek için kursa da giden Onaran, kitabını hazırlarken, TBMM kütüphanesi yanında, İstanbul Beyazıd Kütüphanesi ve İstanbul Barosu Kütüphanesi’ni de kullanmış. Bu titiz fikri takip çalışması sonunda, ortaya 1. Jöntürk (İttihad) ve 2. Jöntürk (Kemalist) dönemlerin politikalarının bu anlamdaki sürekliliğini de saptamış. Ermeni ve Elen halkının mallarının yağmalanma sürecinin, büyük kırım politikasının ekonomi-politik bileşeni olarak nasıl işlediğini resmi yazışmalara dayalı olarak Onaran’ın kitabında bulabiliyoruz.
Onaran, bu büyük kırım ve talan sürecinin kendi hayatındaki izdüşümlerine de kitabında yer veriyor:
“Köyde, yıllarca Ağanın tarlası diye bildim...
Ve sonra öğrendim...
-Ohannesler’in, evleri şordaydı...
O tarla da bizim köylü Ohannesler’inmiş...
Ama benim bildiğimde tarla Ağa’nındı.
Muş’da da böyle olmuştur...
Muş ovasındaki 105 Ermeni köyünün 35’ini Kürt Hacı Musa, 15’ini Fatkanlı Süleyman Ağa ve 15’ini de Dirboyi Cibri imha ederken, elbette Ermenilerin mallarına el koymuştur...” (sayfa 29)
Onaran, çalışmasının çerçevesini özetlerken şu vurguyu yapıyor: “Cumhuriyetle birlikte Osmanlı’dan alınan ve uygulanan mevzuatın biri de Emvâl-i Metrûkeyle ilgili olanıdır.. Ermeni mallarının tasfiyesi amacıyla İttihadçı iktidarın Birinci Dünya Savaşı’nda Eylül 1915’te çıkardığı geçici tasfiye kanun-ı, ocak 1920’de yürürlükten kaldırılırken eylül 1922’de önce gizli ve ardından aleni celsede kabul edilen bir kararla yeniden yürürlüğe konur ve nisan 1923’de tam kanun kimliğine ulaşır..
Bu kanun Danıştay’ın başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından, 1961 Anayasası’na uygun bulunarak, kasım 1988 yılına kadar tam yürürlükte kalır..
Geçmişi 19. yüzyıla kadar giden ekonominin Türkleştirilmesi süreci aslında mülkiyetin Türkleştirilmesiyle başlar ve uygulanır..” (sayfa 31)
‘GAVUR’UN MALI’
Sait Çetinoğlu, kitaba yazdığı önsözde, Onaran’ın tarif ettiği bu sürece atıf yaparak, “Gavur malı deyimi de bu uygulamalardan kalmış olsa gerektir” diyor.
Onaran’ın, Ermeni ve Rum mallarının Türleştirilmesiyle ilgili olarak kitabında yer verdiği belgelerden sadece birini aktarmak bile, bu uygulamanın ne kadar yaygın bir teamül haline getirildiği göstermeye yetecektir. Emvâl-i Metrûke’nin satılmasıyla ilgili olarak İcra Vekilleri Heyete Reisi (Başbakan) Hüseyin Rauf’un Meclis’e gönderdiği tezkerede, İstanbul’daki Rum ve Ermenilerin mallarıyla ilgili gerekli iznin verilmesi istenir:
“TBMM Riyaseti Celilesine,
Memlekette kalmak ve memleketi terk etmek isteyen anasır-ı gayr-i Müslimden Rum ve Ermenilerin uhdelerinde bulunan Emval-i gayr-i menkuleleri dun (düşük) bir fiyatla devir ve ferağ ederek ellerinden tamamen çıkarmaları mübadele ve zarar ve ziyan mesailinin tatbiki hususunu müteassir (zor) bir şekilde ifrağ edeceği (sokacağı) kaviyyen melhuz bulunduğuna (olabileceğine) dair Maliye Vekaletinin 10 Kanun-ı evvel 1338 (10 Aralık 1922) tarihli tezkeresi İcra Vekilleri Heyeti’nin (Bakanlar Kurulu’nun) 10.Xll.1338 tarihli içtimaında (toplantısında) ledettezekkür (konuşuldu) Maliye Vekili İstanbul’daki ve sair mahallerdeki Rumlar’ın Emvâl-i gayr-i menkûllerini satmamaları hususunda da Sıhhiye Vekili muhalif kaldığından halledilmek üzere bu iki cihetin Meclis-i Aliye arzı takarrür (karar verme) etmekle ifayı muktazasiyle (gereken) neticesinin işarına (haber verme) müsaade buyurulmasını istirham eylerim efendim.” (sayfa 139)
Üzerinden bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen hala çözülememiş olan bu asırlık mülkiyet sorununun izini sürmek, bunu yaparken, öğretilmiş resmi tarih bilgisinin neleri örttüğünü de görmek bakımından Onaran’ın çalışması ufuk açıcı. Ayrıca bu alanda çalışma yapmayı düşünenler için de önemli bir başvuru kaynağı olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
11 NİSAN ANITI
“Büyük Felaket, o zamanki İttihatçı hükümetin aydınlara yönelik toplu tevkifatı ile, 11 Nisan 1915 tarihinde başladı, yazın ise tüm bir halkı girdabına alarak, binlerce yıldır yaşadıkları coğrafyadan adeta kazıyarak temizledi. 11 Nisan, bugünkü takvimimiz ile 24 Nisan tarihine denk düşüyor. HUŞARTSAN yani ’11 Nisan Anıtı’ adlı kitap, bir anlamda 24 Nisan anmalarının da başlatıcısı oldu.”
Kitabın oluşumunda, kendisi de tehcire tabi tutulan, mucize olarak sağ kurtulan gazeteci ve yayıncı Teodik’in büyük katkısı nedeniyle, kapağında onun adı kullanılmış.
Belge Yayınları’nın Sahibi Ragıp Zarakolu, kitap için yazdığı önsözde, bu kitabın bir kopyasının daha önce Hrant Dink’e verdiğini de aktarıyor: “Bir belge ve eski kitap kurdu, bu kitabın bir kopyasını Hrant’a verdiğinde, sanki dünyanın en büyük hazinesi kendisine verilmiş gibi hissetmişti Hrant. Kitabı hemen çevirtti. Ama sonra yine gizemli bir biçimde, birkaç önemli çeviri ve kendi araştırmalarının da yer aldığı bilgisayar çöktü. İçindekileriz kurtarmak için ne kadar büyük bir çaba harcadığını biliyorum. Ve kurtaramadığını da...”
Yayınlanmasıyla Hrant Dink’in de bir özlemi yerine getirilmiş olan kitabın önsözünün hemen ardından Hrant Dink ile ilgili bir bölüm yer alıyor. Yayınevi Ermeni aydınların bu coğrafyada yaşadıkları büyük kırımın hikayesine, anısı en sıcak olanı ile başlamış.
Kitabın ‘Biyografik Bölüm’ başlığını taşıyan ilk bölümünde 11 Nisan’ı yaşayan Ermeni aydınların biyografileri yer alıyor. Bu bölümde birinci kısımda ‘İstanbul’dan Tehcir Edilenler’ başlığının altında yer verilen Krikor Zohrab 1806’da İstanbul’da doğmuş. Hasköy’deki ‘Şahnazaryan Okulu’nu bitirdikten sonra eğitimine Galatasaray Lisesi’nde devam etmiş. Aynı zamanda Ermeni edebiyatının gözde simalarından biri olan Zohrab, genç yaşta İstanbul Ermeni basınında yazmaya başlamış. Ermeni Ulusal Meclisi’ne Samatya’dan delege, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na da İstanbul Milletvekili seçildi.
1860’da Şebinkarahisar’da doğmuş olan Hatutyun Şahrigyan da, Zohrab gibi Galatasaray Lisesi mezunu. Osmanlı Meclis’i Mebusanı’na Üsküdar Mebusu seçilen ve hatta İttihat ve Terakki yöneticileri tarafından Devlet Şurası üyeliğine davet edilmiş olan Şahrigyan’ın, ‘Devlet Reformu ve Toprak Sorunu’, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun Düşününün Tarihi’, ‘Islahat Sorunu’ adlı yapıtları da bulunuyor. Ayrıca, ‘Gayri Millileşme’ adlı kitabı ise basılır basılmaz yok edilmiş.
KAZIDIKÇA ACILARIN
FIŞKIRDIĞI BİR TARİH
Osmanlı Meclisi’nde de dahi yer almış ve pek çok önemli ürün vermiş Ermeni aydınların yaşadıkları kırımın anısına hazırlanmış olan bu çalışma, Ermeni okurlar için nasıl acı yüklü bir belge ise, Türk okurlar için de, kendisine öğretilmiş tarih ile gerçek arasındaki farkın devasa boyutlarını ve kendi tarihinin aslında başka ulusların büyük acılarının üzerine oturtulmuş bir tarih olduğunu da gösteren bir belge niteliğinde. Türkiye’de, okul sıralarında ilk öğretilen cümleler ile söylersek, ‘varlığı Türk varlığına armağan edilenlerin’, bu acı tarihi, aslında hepimizin tarihi. Kazıdıkça altından, gizlenmiş bir sürü acı gerçeğin fışkırdığı bu tarih, bundan sonraki tarihimizin seyrini bizim belirleyebilmemiz açısından da öğrenmemiz ve yüzleşmemizin zorunlu olduğu bir tarih.
Fatih Polat
ÖNCEKİ HABER

Şok şok şok! Taraf’ın ‘evet dedi’ haberi yalanlanmadı!

SONRAKİ HABER

Ozan Rençber Aziz mezarı başında anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa