9 Ağustos 2010 00:00

EKONOMİ VE POLİTİKA


Önümüzdeki anayasa referandumu ile ilgili olarak toplumun bölünmesi, tüm diğer bölünmelerde olduğu üzere, fevkalade tehlikeli bir gelişmedir. Ancak; bu tehlikeli gidiş irtica simsarlarının işine gelmiş olacak ki, yarım yüzyıldan beri oluşturulmaya çalışılan altyapının tamamlanmak üzere olduğu hissine kapılarak, Humeynî benzeri tavırlarla, okyanus ötesi emirler yağmaya başlamıştır. Emperyalizm siyasetine boğazına kadar batmış olan avanenin masum insanları yönlendirme gafleti gölgesinde yükselen irtica üzerinden, AKP de siyasal misyonunu yürütmeye çalışmaktadır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde tarikat şeyhleri İngiltere’nin emri ve desteğinde iken, küresel güç değişimine uygun olarak, günümüzde bu siyasetin ABD tarafından yüklenildiği anlaşılmaktadır.
Denetlenemez şekilde ortaya saçılan son olaylar ve gelişmeler referanduma sunulan anayasa değişiklik taslağının ideolojik yapısını çok net olarak ortaya koymaktadır. Yapılması öngörülen değişikliklerle siyasetin lehine toplumsal kurumların sesinin kısılması ve/veya işlevlerinin değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Başbakanın “bu yola beyaz gömlekle çıktık” sloganı da, kendisinin dahî inanmadığı şaşırtmacadan başka bir şey değildir. Bir “evet” kopartmak için her yolu mübah gören başbakan, beyaz gömlek acındırması ile, dikkatleri çarpıtarak, asıl hedefi gizlemeye çalışmaktadır. Asıl hedef çok açıktır: halkların çıkarları doğrultusunda yapılandırılmış kurumları uluslararası emperyalizmin emrine sokarak, toplumsal çıkarlara aykırı emperyalist dayatmaları siyaset görüntüsü altında ve değişim süslemesi eşliğinde bir itiraza maruz kalmadan geçirmektir. Bu bir emirdir ve siyaset bu emri yerine getirmekle görevlidir!
Neden ve nasıl oluyor da bu denli kesin yargıda bulunulabiliyor? Bir defa, AKP ilk defa 1982 Anayasası’nı değiştirmemektedir; 1982 Anayasası 16 kez değiştirilmiş olup, son değişiklik önerisi de AKP’nin onuncu hamlesidir. Bu değişiklik önerisi 1982 Anayasası’nın hemen hiçbir baskı kurumuna dokunmamaktadır. AKP’nin, emirler doğrultusunda olarak bu değişiklilerdeki ısrarı, misyonerlik görevini engelsiz yapabilmesinin sağlanmasıdır! AKP, Kıbrıs konusunda “çözümsüzlük çözüm değildir!” sloganı ile Kıbrıs’a el attı; özelleştirmelerle ülkenin güzide birikimlerini yok pahasına elden çıkardı; zengin bor yataklarını yok pahasına göz koyan emperyalistlere devretmeye hazırlanmaktadır; ciddî çözüm üretmeden, çeşitli açılımlarla Türk ve Kürt halklarını emperyalizmin emrine sunmada beis görmemektedir, vs.. Daha da uzatılabilecek olan emperyalizm dayatmalarının itirazsız ve fazla gürültü kopartmadan yürürlüğe sokulabilmesi için “halk bekçisi kaleleri”nin zayıflatılması ve işlevsel dönüşüme zorlanmaları gerekmektedir. Bu amaçlarla, yüksek yargı organları, bürokrasi, silahlı kuvvetler, akademik kurumlar böyle bir dönüştürülme sürecinden geçmektedir. Medya zaten halledilmiş durumdadır! Buradaki amaç; emperyalist yasa ve uygulamaların iç yargı denetimine takılmamasıdır; halk aleyhine uygulamaların içte bürokrasi engeliyle geriletilmesinin engellenmesidir; iç ve dış tehlikeye karşı yurt savunması ile işlevlendirilmiş silahlı kuvvetlerin küresel teröre karşı ucuz savunma gücüne dönüştürülmesidir; akademik çevrelerin kapitalizm ve emperyalizm çözümlemeleri ve böylece halkları aydınlatması yerine, emperyalizmi demokrasi ve özgürlük gibi gösterme palyaçoluğuna dönüştürülmesidir!
Halkların aleyhine içeri sızan politikaların resmen şekillendirilmesi misyonunun siyasî erk tarafından gerçekleştirilebilmesi ise, siyasal kadroların geniş halk kesimlerinin desteğine mazhar olması ve böylelikle alınan kararlara halkların yararına görüntüsü verilmesi koşuluna bağlıdır. Hemen her alanda yönetim zaafı gösteren siyasal erk, uluslararası emperyalizm ortamında ne pahasına olursa olsun ayakta kalmak mücadelesi verirken, söz konusu kaleleri zaafa uğratarak ele geçirme çabaları her halde demokrasi adına savunulacak bir durum olarak görülemeyeceği gibi, halkların yararına da hiç değildir! Demokrasi ve halk hakimiyeti, anti demokratik bir seçim ve siyasi partiler yasası koşullarında yüzde 47(!) oyla neredeyse anayasa değişikliği yapabilecek bir meclis çoğunluğu partisinin istediğini yapabileceği anlamına gelmez. Okyanus ötesinden kulağına fısıldanan “gücün genetiği” öğüdünden(!) dahi nasibini alma basireti gösteremeyen bir iktidarın, daha büyük bir gücün etkisi ve emri altında ne derece kör olduğu ve ortadadır!
İZZETTİN ÖNDER

Evrensel'i Takip Et