11 Ağustos 2010 00:00

‘Yunanistan’ı IMF, AB değil; mücadele kurtarır’


İzmir Selçuk’ta gerçekleşen 22. Uluslararası Gençlik Kampı’na, 85 Yunanistanlı gençle birlikte katılan Yunanistan Kâğıt ve Kitap İşçileri Sendikası Genel Sekreteri Dimitris Govas gazetemize konuştu. Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizin etkileri ve emekçilerin mücadele deneyimleri üzerine konuşan Govas, Türkiye’deki işçi hareketini ve sendikaları anlamak için gençlik kampının son derece öğretici olduğunu belirtti.

Ülkenizde patlak veren ekonomik krizin etkileri oldukça sarsıcı oldu. Kriz kimi çevrelerin söylediği gibi hükümetlerin beceriksiz yönetimlerinden mi kaynaklanıyor, yoksa gerçekten bu yapısal bir sonuç mu?
Ülkemizde bütün burjuva hükümetler başarısız bir geçmişe sahipler. Ama iş sermayenin çıkarlarını savunmaya gelince son derece başarılılar. Patlak veren ekonomik kriz yapısal bir krizdir. Bu, kimi ülkeleri ölümcül düzeyde etkilerken kimi ülkeleri de başka biçimlerde etkiliyor. Ülkemizde krizle birlikte patronlar işçi ücretlerini düşürmeyi ve işçileri baskı altında tutmayı çözüm olarak sunuyorlar. Kamu alanında ücretlerde yüzde 10 kesintiye gittiler. İkramiyelerdeki kesintiler ise yüzde 13 ve 14 düzeyinde oldu. Toplu sözleşmeler için hükümet 3 yıl boyunca ‘sıfır artış’ dedi ve bunu kanuna bağladı. İşçiler üzerindeki baskılar aynı zamanda AB ve IMF baskısıdır.

Ülkenizdeki tartışmalarında Türkiye, ekonomik kriz açısından iyi bir model olarak tartışılıyor mu?
Muhalefetteki sağcı Yeni Demokrasi Partisi, Türkiye Başbakanı Erdoğan’a atıfta bulunarak, onun politikalarını örnek gösteriyor. Türkiye gibi IMF ile uyum içinde hareket edilmesi gerektiğini söyleyen partinin lideri Samaras, Papandreou hükümetini sıkıştırmak için bu propagandayı kullanıyor.

Yunanistan, sürekli grev ve genel grevlerle anılan bir ülke haline geldi. Peki, gerçekten bu grevler etkili oluyor mu?
İnsanlar kapitalist uygulamalardan ve krizden dolayı çok öfkeliler. Ama emekçilerin grev ve eylemlerinin çok iyi organize olduğunu da söyleyemeyiz. Fakat grevlere ve gösterilere ilk defa katılan geniş bir kesimin olduğunu belirtmeliyiz. Avrupa çapında sosyal patlamalara dair büyük bir tedirginlik olduğu yazılıp çizilmeye başlandı. Bunda Yunanistan’daki gelişmelerin önemli bir etkisi var. Eylemleri ve grevleri sadece ülke düzeyinde düşünmek yeterince başarılı olamamanın bir nedenidir. AB’ye, IMF’ye ve Dünya Bankası’na karşı antiemperyalist bir mücadele gerekiyor. Bu konuda hareketin genel bir zayıflığı var. Ekonomik ve sendikalist mücadelenin ötesine geçip işçilerin politik bir tutumla hareket etmesi gerekiyor.

Gerçekleşen grevler etkili mi ya da bir ‘protestoculuk’ tehlikesi var mı?
5 ve 20 Mayıs’ta, 8 Haziran’da gerçekleşen grevler hayatı her alanda durdurdu. Onun dışında çok büyük ve etkili gösteriler yapıldı. Ama bunların yeterli olduğunu söyleyemeyiz.

Ülkenizde sürekli olarak hükümetler değişmeye başladı ve siz büyük bir politik değişimin olabileceğinizi söylüyorsunuz. Bu nasıl gerçekleşebilir?
Ekonomik kriz, aynı zamanda burjuva partilerde politik bir krize de yol açtı. Emekçiler hızla burjuva partilerden kopuyorlar. Bu nedenle burjuvazi yeni bir parti yaratmak istiyor. Bu yönde çalışmalara başladılar bile. Bu çalışmalar merkez sağda da merkez solda da devam ediyor. Komünist ve devrimci hareketler de politik bir çıkış çabası içindeler. Solda da bir kriz söz konusu. Yeni dinamikler ve politik hareketler gelişiyor.

Gençlik Kampı boyunca işçi gençliğe ve işçi hareketine dair gözlemleriniz nelerdi?
Selçuk Kampı, bizim için büyük bir şans oldu. Farklı sektörlerden işçilerle, işyeri temsilcileriyle, sendikacılarla ve genç işçilerle buluşma şansını yakaladık Bu bizim için büyük bir deneyimdir. Bu görüşmelerden elde ettiğimiz izlenimler iki ülke emekçilerinin de benzer sorunları yaşadığını gösteriyor. Özellikle Tekel işçilerinin mücadelesi ve Tuzla tersanelerinde yaşananlar çarpıcı oldu. Biz, Yunanistan’da bu deneyimleri en geniş kesimlerle paylaşacağız.

Biliyorsunuz ki, kriz üzerinden burjuva hükümetler sürekli fedakârlıktan söz ediyorlar. Son olarak, kriz propaganda edildiği gibi ‘biterse’, emekçileri nasıl bir gelecek bekliyor?
Bunların hepsi küresel yalanlar. ‘Kriz geçene kadar fedakârlık edin, sabırla bekleyin’ diyorlar. Hükümet, IMF, AB ve tekeller Yunanistan’da 10 yıllık bir zaman istiyorlar. Her şeyin bu 10 yılda düzeleceğini söylüyorlar. Sözü edilen bu 10 yılın emekçiler ve gençlik için çok zor geçeceği son derce açıktır. Bunun sonu iyi olmayacaktır. Bu sürede hedeflenen ise, ücretlerde yüzde 30 gerileme, emeklilik yaşının 70’lere çıkarılmasıdır. İşsizlik artacak ve gençlik de bu 10 yılda geleceğini büyük oranda kaybetmiş olacak.
Bu krizin sonunda bize göre ya barbarlık ya da sosyalizm vardır. Orta yol yoktur. Bu nedenle işçilerin, emekçilerin ve halkın iktidarını hedefleyen güçlü bir mücadele gerekiyor.
(Selçuk/EVRENSEL)

SENDİKALAR POLİTİKALARINI GELİŞTİRMELİ
Ülkenizdeki gençlik mücadelesi oldukça kitlesel bir ivme yakaladı. Sendikalar bu hareketle nasıl birleşmeyi düşünüyorlar?
Gençliğin sendikal harekete katılımı geçmişte de zayıftı. Bugün burjuva yasalar ve uygulamalar esasen gençliğin geleceğini vuruyor. İşsizliğin girdabında gençler güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırılıyor. Sendikaların bu kesimleri kapsayacak bir politika geliştirmeleri gerekiyor. Bürokratik tutumlarından dolayı gençlik sendikalara güvenmiyor. Oysaki gençlik mücadeleye çok kitlesel bir biçimde katıldı. Gençliğe sadece dayanışma ve birlik çağrısı ile yaklaşmak yeterli değildir. Geleceğin işçileri ve emekçileri olacak gençlere ancak mücadele bilincini verdiğimizde bu birleşme maddi bir zemin bulabilir. Aksi takdirde dayanışma ve birlik sloganları anlam taşımazlar.
Ercüment Akdeniz

Evrensel'i Takip Et