12 Ağustos 2010 00:00

BAŞYAZI


Kürt siyasi çevrelerinde, PKK’nin “tek taraflı da olsa bir ateşkes” yapacağı belirtiliyor. Konu, bu yanıyla, “eğer ateşkes istemeyenler bu girişimlerin önünü kesmezse” de dâhil, gelişmelerin olası yanlarına da dikkat çekilerek, dün Fatih Polat’ın köşesinde ayrıntılarıyla ortaya konmuştu.
Her uzlaşma gibi “ateşkes”in de makbul olanı “iki taraflı” olanıdır. Ama ülkenin bu kadar gerildiği ve bir Kürt-Türk çatışması etkenlerinin böylesi yükseldiği bir ortamda elbette “tek taraflı bir ateşkes” de son derce önemlidir.
Evet, “ateşkes” önemlidir; ama sonuçta “ateşkes” daha ciddi bir uzlaşma amacıyla sürecin başlatılması için bir fırsattır. Ve sorunlar böyle ortada “kanarken”, ciddi uzlaşma için girişimler olmadan, “ateşkes”in sür git olamayacağı da bir gerçektir.
Nitekim bundan önce de defalarca “ateşkes” yapılmış, etkili ve yetkili kişiler, “Ateşkes iyidir” diye açıklamalarda bulunmuşlar ama sonuçta çatışmalar, “düşük” ya da “orta yoğunlukta” bir savaş yeniden başlamıştır. Ve yine bu güne kadar defalarca yapılan “ateşkes”lerde çatışmaların asgariye indiği bu dönemler; “Oh ne güzel Kürt sorunu bitti, bitiyor” gibi gösterilmiş ve ancak çatışmalar yeniden başladıktan sonra sorunun varlığı yeniden kabul edilip, “çözüm” tartışmaları başlamıştır.
Bu koşullarda, en başta hükümet olmak üzere devletin konuyla ilgili odaklarının bir “ateşkes”i sorunun barışçıl çözümü için bir fırsat olarak kullanıp kullanmayacakları önem kazanacaktır. Ancak, geçmişten bugüne bakıldığında, bu odakların; “tek taraflı ateşkes”i “PKK’nin güçten düştüğü için başvurduğu bir taktik”, “bir son çırpınış” gibi propaganda ettiklerini, sadece propaganda da etmeyip sanki gerçek böyleymiş gibi davrandıklarına tanık olduk!
Ancak burada Türkiye’nin demokrasi güçlerinin, emek güçlerinin, sendika ve emek örgütlerinin Kürt sorununun çözümünde bir taraf olarak müdahaleleri daha önemlidir. Çünkü bugüne kadar aydın ve demokratlar da, sorun çok gerildiği, orada burada Kürt-Türk çatışmasının emarelerin ortaya çıktığı zamanlarda devreye girmişleridir. Bugün bu durum da demokratik bir çözüm için değerlendirilmek zorundadır. Dolayısıyla; eğer olursa, bir “ateşkes”, bir “rehavet” dönemi değil, “Kürt sorununun demokratik çözümünün bir vesilesi” olarak değerlendirilmelidir.
Şunu güvenle söyleyebiliriz ki, emek ve demokrasi cephesinden sorunun demokratik çözümü için bir müdahale için koşullar düne göre daha uygundur.
Şöyle ki;
1-) Uzun yıllar içinde yapılan girişimlerden görülmektedir ki, aydınların, bilim çevrelerinin, gerilimin yüksek olduğu dönemlerdeki müdahalesi kan, gözyaşı, silah sesleri ve hamasi nutuklar arasında kaybolup gitmektedir. Bu yüzden “ateşkes” sürecinde doğru ve ciddi bir müdahale daha etkili olacaktır.
2-) Dünden farklı olarak son aylarda Kürt sorununun demokratik çözümünde sendikalar, emek örgütleri ve bunların yöneticileri, sürece daha aktif bir biçimde müdahale etmek için girişimler yapmaya başlamışlardır. Bu amaçla son dönemde basın açıklamaları ve imzalar düzeyinde de olsa basında verilen ilanlarda emek örgütleri, sendikalar ve onların yöneticilerinin yeni bir etken olarak girdiğine tanık olduk. Eğer bu yöneliş, bir “ateşkes” dönemiyle birleşir ve girişimleri cenazelerin, ağıtların ve silah seslerinin kesildiği bir dönemde sürdürülürse bu, kamuoyu açısından da bu girişimleri yapanlar açısından da son derece önemli olacaktır.
Nitekim dün Ankara’da 162 kurum yeni bir çağrıyla, “silahların susmasını” istediler. Ancak emek örgütleri ve sendikaların çağrısının etkin olmasının koşulu, üyeleri arasında açacağı tartışmalarla onları sürece daha aktif olarak katmalarıdır. Çağrı ve imzaların takip edilmesi, bunlar dikkate almayan güç odaklarının baskılanması, “ateşkes sürecinin gidişatını” önemli bir biçimde etkileyecektir, belirleyecektir.
Geleneksel “imzamı atarım, çağrımı yaparım, görevimi yapmış olurum” tutumunun terk edilmesi zorunludur.
Eğer beklenen “ateşkes” süreci, bu etkenleri gözeterek değerlendirilirse anlamlı olur. Aksi olursa tarih bir kez daha “tekerrür” eder!
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et