13 Ağustos 2010 00:00

‘Kürt belgeselciliğinin en büyük engeli asimilasyon’

BOĞAZİÇİ Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası Belgesel Çalışmaları Kongresi’nde ‘Kürt sineması ve belgeselciliği’ konulu bir panel düzenlendi.

Paylaş

BOĞAZİÇİ Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası Belgesel Çalışmaları Kongresi’nde ‘Kürt sineması ve belgeselciliği’ konulu bir panel düzenlendi. Modatörlüğünü Ayça Çiftçi’nin yaptığı panele Çayan Demirel, Kazım Öz ve Müjde Arslan konuşmacı olarak katıldı. “Dersim 38” ve “5 No’lu Cezaevi” belgesel filmlerinin yönetmeni Çayan Demirel, Türkiye’deki savaşın ve uygulanan asimilasyon politikalarının Kürt sinemasına ve belgesellerine yansıdığını ifade etti. Demirel, Kürt sineması üzerindeki en büyük sorunun Kürtlerin birikmiş ve devredilmiş bir yazılı tarihlerinin olmaması olarak yorumlarken, Kürt belgeselciliğinin üzerindeki en önemli sorunun da devletin asimilasyon politikası olduğunu ifade etti.
‘DERSİM 38 ÜÇ YILDIR YASAK’
AKP’nin açılım politikasını samimiyetsizlik olarak nitelendiren Demirel, Dersim katliamının anlatıldığı ilk belgesel filminin 3 yıldır Türkiye’de yasaklı olduğuna, açılım sürecini başlatanların bu belgeselin yayınlanmasına izin vermediğine dikkat çekti. İki hafta önce filmin yasağının kalktığını ifade eden Demirel, belgesel üzerindeki yasağı ancak mahkeme kararı ile kaldırdıklarını vurguladı. Demirel, “AKP geçen yıl yaşanan 38 tartışmaları sonucunda, Dersim katliamını iç politikada malzeme olarak kullandı fakat Dersim ile ilgili anlatılan gerçeklikleri yasaklıyor” diye konuştu.
‘KÜRTLER ÖLÜMÜN SİNEMASINI YAPIYOR’
Halasının gerçek hikâyesinden etkilenerek “Kuma” isimli belgeseli çeken yönetmen Müjde Arslan ise, Kürtlerin asimilasyon politikalarından çok fazla etkilendiğini dolayısı ile belgesellere de bu asimilasyon politikalarının yansıdığını ifade etti. Babası, Kürt özgürlük mücadelesine katıldığı için kendisinin yıllarca ‘teröristin kızı’ olarak anıldığına dikkat çeken Arslan, bu yaşadıkları sayesinde Kürt halkının acılarını anlatması gerektiği gibi bir misyona sahip olduğunu ifade etti. “Kürtler ölümün sinemasını yapıyorlar” diyen Arslan, “Kürtler için ölümden korkmak gibi bir durum yok her belgeselde ölümü bir metafor olarak görürsünüz” dedi. Kürtler yeni bir belgeselcilik anlayışı ile Türk belgeselciliğine de önemli katkılar da bulunduğunu kaydeden Arslan, Kürt sinemasının yönetmenlerin durduğu yer olarak “daha kişisel bir sinema” olduğunu söyledi. Daha önce sinemada Kürtlerin olduğunu ama filmlerde pis kokan, kötü konuşan, kaba insanlar olarak gizli gizli dikte edildiğini anlatan Arslan, “Kürtlerin belgeselciliği bugün görüntülü bir bellek hatırlama durumudur” dedi.
‘ÖZELEŞTİRİ VATANI SEVMEKTİR’
Kadın sorunun evrensel bir sorun olduğunu vurgulayan Arslan, filminde Kürtler açısından kadın sorununu anlattığını ama ‘Kürtleri kötü gösteriyor’ eleştirilerini aldığını dile getirdi. Arslan, “Filmim bir özeleştiri filmidir. Kürtlere karşı olan bir özeleştiri filmidir. Halam şiddete uğramıştı ve onu anlatmam gerekiyordu. Bence özeleştiri vatanı sevmektir” diyerek eleştirilere cevap verdi. Arslan, “Kürt belgeselcileri ellerinde kameraları ile gerilla gibi savaşın içinde olmaya devam edeceklerdir” dedi. (KÜLTÜR SERVİSİ)
ÖNCEKİ HABER

Biz bu filmi kenar mahallelere adıyoruz

SONRAKİ HABER

Kıral’dan Haliç üzerine bir aşk mektubu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...