15 Ağustos 2010 00:00
SADEDE GELELİM
GÜNÜN YAZILARI
Hükûmet askerî ve bürokratik vesayeti geriletecek reformlarla emekçilerin bölüşüm mücadelesini zorlaştıracak değişiklikler içeren bir anayasa tadilatı paketini halka dayattı.
Bu dayatma neoliberal dönemde burjuva sınıfının tekrar tekrar kullandığı bir yöntem. 1980li yıllarda burjuva sınıfı Türkiyede, birçok Latin Amerika ülkesinde, Pakistanda, Bangladeşte kanlı diktatörler eliyle planlı sanayileşme uygulamasına son verdi, sendika hareketlerini ezdi, tarımsal destekleme politikalarını kaldırdı, vergi sistemlerini değiştirerek vergilerin yükünü emekçilerin sırtına bindirdi, sosyal güvenlik sistemlerini özel sigortaya benzetti, kamu varlıklarını özelleştirmeye girişti. Bu ülkelerde halkın mücadelesiyle dikta rejimleri sarsılırken burjuva sınıfı neoliberal politikaların devamı ve ilerletilmesi karşılığında demokratikleşmeyi destekledi. Türkiyede halk Özalın başkanlığında ANAPı emekçilerin geçimini adım adım karartan politikalarına rağmen çok partili parlamenter sisteme dönüşü temsil ettiği için destekledi. Dünyada birçok ülkede bu oyun oynandı. Öyle ki bu oyunun otuz yıl oynanması sonucunda, 1990lara kadar çoğu az gelişmiş ülkede tek parti rejimleri yaygın iken, günümüzde bu ülkelerde genellikle çok partili sistemlerin işlediğini görüyoruz. Aynı zamanda emekçiler birçok sosyal kazanımını kaybetti, yoksullaştı.
Türkiyede bu demokrasi tavizi karşılığında çalışma şartlarını ağırlaştırıp maişeti kısma taktiği Avrupa Birliği müzakeleri bahanesiyle de uygulandı. ABye uyum çerçevesinde Millî Güvenlik Kurulu sureta sivilleştirilirken, karakollar guya şeffaflaşırken işçilerin çalışma şartlarını esneten yasalar çıkarıldı, sosyal güvenlik bir kere daha elden geçirildi, özelleştirme hızlandırıldı. Solcu burjuva liberaller Emeğin Avrupasına katılma hezeyanıyla buna çanak tuttu.
Şimdi bu referandumda aynı taktikle bir kere daha karşılaşıyoruz. Fakat bu defa taktik etkili olmayabilir. Çünkü bazı sendikacılar sunulan pakette emekçilerin aleyhine olan ince hukukî ayarlamaları teşhir etmektedir. İkincisi, anayasal değişikliklerin demokrasiyi kesin olarak genişlettiği de söylenemez. Bir kere uzmanlar bu anayasa değişikliği ile yargının hükümlerinde kamu yararını gerekçe gösteremeyeceğini söylemektedir. Daha da önemlisi, toplum artık Kürt sorununun çözümünü talep etmektedir. Demokratik siyasî çözüm dışında bir yol olmadığı her gün daha açık hâle gelmektedir. Bazı Kürt temsilcileri demokratik özerklik gibi somut öneriler ifade etmektedir. Referanduma sunulan anayasa değişikliği paketinde bu soruna yönelik bir şey yoktur. Oysa ki Kürt sorunun demokratik çözümü herhâlde köklü anayasa değişiklikleri gerektirir. Bugünkü şartlarda demokratlığın, demokrasiye bağlılığın mihengi Kürt sorunundaki tavırdır.
Yine de paketin karmakarışık niteliği sebebiyle referandum farklı yönde oy kullanan emekçiler ve emekçi örgütleri arasında husumete yol açmamalıdır. Üç büyük burjuva partisi arasındaki tartışmanın seviyesi ve konuları (villa, emekli maaşı gibi alakasız saçmalıklar ) olayı anayasa referandumu olmaktan çıkarmaktadır. Kampanyanın yürütülüşü referandumu iktidarı ya da muhalefeti onaylamaya çevirmektedir. Burjuvalar için referandum, burjuva hizipleri arasında devletin kaynaklarından yararlanma mücadelesidir. Emekçiler için önemli olan, neoliberal saldırının otuzuncu yılında hâlâ geriye ne kaldı ise, eldeki haklarını kaybetmemektir. Onun için hayır oyu vermenin MHPyi veya CHPyi AKPye tercih etmek anlamına gelmediğini anlatmak önemlidir. Kampanyanın etkisiyle birçokları böyle bir muhakemeyle oy kullanabilir.
CEM SOMEL
Evrensel'i Takip Et