26 Ağustos 2010 00:00

BAŞYAZI


Başbakan Erdoğan, günlerce meydanlarda bağırdı:”Biz teröristlerle görüşmeyiz; bölücülerle görüşmeyiz!”, “Bize bölücü başıyla görüştü diyenler şerefsizdir, namussuzdur!”, “Görüştüğümüzü ispat etsinler istifa ederim. Ama göstermezlerse müfteridirler!”, “Başbakan görüşmedik diyor inanmıyorlar ama Kandil’deki terörist görüştük diyor ona inanıyorlar!”… mahalle kabadayısı ağzıyla ne denecekse her şeyi söyledi Başbakan.
Başbakan böyle meydan meydan, meydan okurken, Cumhurbaşkanı Gül, “Devletin kurumları var. Her kurumun bir görevi var!” diye Öcalan’la görüşme yapıldığı iddialarını üstü kapalı olarak da olsa kabul ediyordu. Sonunda Başbakan Erdoğan da, Öcalan’la İmralı’da görüşüldüğünü kabul etti. Ama bütün o söylediklerini reddetmeden ve pişkince; “Biz derken hükümet ve AKP’yi kastettim. Devlet görüşmüş olabilir”e geldi. Cumhurbaşkanı da son günlerde daha açıkça bu görüşmelerin yapıldığı ve yapılmasının gerektiğinden söz etmeye başladı.
Kısacası iki haftadan beri, meydanlarda sermaye muhalefetiyle iktidar, basında da yandaş basınla öteki sermaye gruplarının basını arasında “Görüşüldü, görüşüldü diyenler şerefsizdir” biçiminde süren seviyesiz tartışma bitmiş gibi görünse de; bu tür polemiklerin tam bitti denirken yeniden daha yüksek perdeden sürdüğü de bir gerçek!
Elbette, “Öcalan’la görüşüldü!” denirken kimse “Erdoğan gitti görüştü!” demedi. Ya da kimse, “AKP bir heyet gönderdi, Öcalan’la görüşmek için” de demedi! Ama Başbakan Erdoğan, artık kendine kimsenin inanmadığını anlayınca; kendisine bir kıvırma imkanı tanıdığı için “Ben ve partim görüşmedi, hükümet görüşmedi!”ye döndü.
“İnkar” böyle bir “kıvırmaya” dönüşünce şu sorular büyüdü: “Peki devlet ve onun çeşitli kurumları size bağlı değil mi?”, “Görüştüğünü kabul ettiğiniz ‘istihbarat’ Başbakan ve İçişleri Bakanına bağlı değil mi?”, “Görüşüldü denilince, ‘Devlet görüşür!’ deseydiniz de bu kadar küfürlü-kafirli bir tartışma yapmasaydınız?”, “Yoksa böyle sövüp saymalı bir polemikten mi besleniyorsunuz; halkın kafasını karıştırmak işinize mi geliyor?”,…
Bu köşeyi ve Evrensel’i izleyenlerin bileceği gibi, biz burada Hükümeti Öcalan’la , PKK ile ya da onun çeşitli yerlerdeki sözcüleriyle devletin çeşitli yetkililerin görüşmesini eleştirmiyoruz. Ama böyle ikiyüzlü davranılmasına “el altından” görüşmeyi, “halka yalan söylenmesini”, “Görüşüp görüşmeme” üstünden kafa karışıklığı yaratılmasını, bir yanda görüşülürken öte yandan görüştüklerine “terörist”, “bölücü”, “hain” diye saldırılmasını, halklar arasında soğukluk yaratılmasını eleştiriyoruz. Ve ancak PKK ile Öcalan’la, Kürtlerin gerçek temsilcileriyle açıkça ve “istihbaratçılar” gibi şaibeli aracıları aradan çıkarıp doğrudan devletin, hükümetin yetkililerinin görüşmesini savunuyoruz.
Çünkü doğrusu budur!
Çünkü ancak böyle bir açıklıkla görüşülür ve nelerin görüşüldüğü halkın açıkça bilmesi sağlandığı ölçüde, gerçek bir barışın kurulması, halklar arasında kardeşliğin gelişmesi mümkün olacaktır.
Ancak böyle açıkça görüşme, “Kürtler ne istiyor, istedikleri hakikaten bölücülük mü yoksa ülkeyi bir arada tutmanın tek yolu mu” sorularının yanıtlarının bilinmesi, AKP ve hükümetin işine gelmemektedir. Çünkü o bir yandan ırkçı, milliyetçi çevreleri kazanmaya, öte yandan “Tek millet, Tek bayrak, Tek dil, Tek ülke” statükoculuğuna oynamakta; bu arada da Kürtlerin gönlünü kazanacak laflar etmeyi politika edinmiştir. Bu yüzden de AKP Hükümeti, kendi Kürtlerinin temsilcileriyle görüşmemek için, bölgede çıkar peşinde koşan tüm gerici ve emperyalist odakları Kürt sorununun çözümünün tarafı haline getirmeyi göze almaktadır. Ve onun bu tutumu, ülkeyi bir Kürt-Türk çatışmasının, gerçek bir bölünmenin eşiğine getirmiş bulunmaktadır.
Referandum tartışmaları içinde AKP Hükümetinin gerçekleri saklama, halkın kafasın karıştırmak için yalan, ikiyüzlülük ve iftiranın envai çeşidini kullanmada nerelere kadar varacağı daha açıkça görülmüştür.
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et