29 Ağustos 2010 00:00

Konuş konuşabilirsen…

Kimin nesi olduğunu bilmediğim biri “Konuş ki seni görebileyim” demiş. Kör değilmiş de, düşüncesinden tanımak istemiş adamı. Ben de defterimdeki kimi sözleri söyleyenlerin görülmesini sağlamak ve asıl işime dönmek istedim seçilmişlerin dokunulmazlıklarına dokunmayan, seçim barajını indirmeyen, seçecekleri göçe zorlayan villalı, havuzlu, boylu, poslu anayasa döğüşü sürerken.

Paylaş

Kimin nesi olduğunu bilmediğim biri “Konuş ki seni görebileyim” demiş. Kör değilmiş de, düşüncesinden tanımak istemiş adamı. Ben de defterimdeki kimi sözleri söyleyenlerin görülmesini sağlamak ve asıl işime dönmek istedim seçilmişlerin dokunulmazlıklarına dokunmayan, seçim barajını indirmeyen, seçecekleri göçe zorlayan villalı, havuzlu, boylu, poslu anayasa döğüşü sürerken.
Okuru olduğum Birgün gazetesinin Yazanlarından Erkut Tekin geçmiş günlerin birinde “Adına ister forvet arkası isterseniz Football Manager ağzıyla AMC (Attacking Mid fielder Centre deyin… ) diyerek bir açıklamada bulunmuştu çok da tekin görünmeyen bir biçimde. Çünkü, özene bezene İngilizce yazdığı manager ağzıyla amc denilen oyuncuların nasıl bir şey oldukları yeterince anlaşılamıyordu. Gizli golcü müydü, yoksa atağa yönelik orta alan oyuncusu gibi bir şey miydi, neydi bunlar? Ama salt orta oyuncu olmadıkları kesindi. Uğur Meleke ise salt “attacking mildfilder (ofansif ortasaha )” demişti oysa. Tekin’ in sözündeki mid ve centre sözcükleri mi konuyu karıştırmıştı bilemiyorum. Ama Tekin ile Meleke’ nin deyişleri arasında tekin olmayan bir meleke sorunu var gibiydi.
Aynı gazetenin Yazanı Bülent Karpat’ ın kullandığı ve geçen yılın sonlarında şiirsel bir biçimde anlatmaya çalıştığım “Motion ofense” “penetre” , “pick and roll “ “Coaching atraksiyonlar”, “Transition” terimlerini de eklemek gerekecek bunlara. Ama, hepsi bu değil kuşkusuz.
Yiğiter Uluğ da, dilini bu tür efektif (!) kullananlardan. O da geçmiş günlerde bir söyleşisinde “Kaleyi hafifçe sağdan gören, 22- 25 metre mesafedeki serbest vuruşları sol ayağının içiyle efektif kullanabiliyor” diyordu bir topçu için. Şimdilerde, yeşil alanlarımızın yeni fırtınası Q7’nin ayağının dışı ile yaptığı vuruşlar için kullanıyordur belki de bu sözcüğü. Uluğ’ un bu sözünden anladığıma göre kendisinde Orhan Ayhan benzeri bir bakış ve görüş bulunmaktadır. Orhan Ayhan da bir karşılaşmayı anlatırken izleyicisi sayısını bir bakışta kestirip atar ya… Örneğin “İnönü Stadı nda nereden baksanız 23 bin 673 seyirci var, ki ben buradan bakıyorum…” demiş. Uluğ da, 20- 25 metre dememiş de, biraz daha net ölçümleyerek 22-25 metre de karar kılmış. Orhan Ayhan’ ın yaşına geldiğinde hiç kuşkum yok, eline yazılı bilgi verilmemişse, 23 metre 95 santimetre diyecektir. Ama asıl sorun o efektif sözcüğünde. Demek ki etkili değil efektif kullanıyormuş adam sol ayağını.
Feridun Niğdelioğlu da eski yazılarından birinde “…kafasına taş yemiş olmasına rağmen olayı, egzajere etmemesi…” diyordu da, abartmaması diyemiyordu. Dilini efektif kullanmak isterken exagerer etmekten geri kalmıyordu nedense.
Bana göre, birisine bir şeyin adamı olduğunu söyleyebilmek için öncelikle o alanda at koşturması, sonra da at koşturduğu o alanda kafa yorup ortaya bir ürün çıkartmış olması gerekir. Yani yirmi sene salt gitar çalan birine müzik adamı demek gerçek müzik adamlarına haksızlık olur. Adam, konusunda üretken olmalıdır; bir yöntem, bir dil, en azından bir sözcük ortaya çıkarabilmelidir ki adam olsun. Bu nedenle, pick and roll, motion ofense, penetre, efektif , egzajere ve benzeri sözcüklere bir karşılık bulunmasını ve önerilmesini isterdim kendi adıma. Yani, ülke sporu salt yabancı oyuncuları, takımları getirmekle gelişmez. Onu anlaşılır kılmak gereklidir. Yazanlar bunu yapabilseydi salt şu sporun ya da bu sporun adamı değil, eli öpülesi adam olurdu benim için. Yani “Rock and roll” a sallan yuvarlan yakıştırmasını yapan insanların ülkesinde “pick and roll” a da bir karşılık bulunmalıydı.
Dilimizi korumak, kurtarmak ve kullanmak adına çabaladığını söyleyen Dil Derneği bile online sözcüğünü Türkçe sözlüğe, okunduğu gibi onlayn olarak alıp bu sözcüğün karşılığı olan ve ne yazık ki (!) her şeye karşın sıkça da kullanılan “çevrimiçi” sözcüğüne yer bile vermezken kimilerini; özellikle de bilişim terimlerini Türkçeleştirmek için çabalayan Aydın Köksal’ ı “O ne layn” şaşkınlığına düşürürken sporun ileri geri yazanlarına çok şaşmamak gerekiyor. Anlayacağınız, birisi çevrimiçinin ne olduğunu öğrenmek isterse Dil Derneği’ nin sözlüğünde bulamayacak; ama o sözlükte onlaynı bulacak.
Bu durumda köşelerde, bucaklarda yazanların ana dile karşı olan tutumlarını yadırgamamak gerekse de yine de ve tümünü de övünerek yadırgıyorum. Konuştuklarından böylesine bir görüntü verenlere de “Konuş ki dilin bu dil değildir, başkasının dilini kullanmak hüner değildir” demek geliyor içimden.
Üstün Yıldırım
ÖNCEKİ HABER

Post-ideolojik halay başları

SONRAKİ HABER

Herkes kendi evine(!)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...