02 Eylül 2010 00:00
BAŞYAZI
Başbakan Erdoğan, bugün Diyarbakırda bölge halkından referandumda evet isteyecek.
Başbakan Erdoğan, bugün Diyarbakırda bölge halkından referandumda evet isteyecek.
Ancak AKP propagandası ve yardakçıları; günlerdir, Başbakan Diyarbakırda yeni bir şey söylemeyecek! diye ısrar ediyor. Oysa aynı çevreler, başka illerde ya da başbakanın sırf el görsün diye yaptığı temel atma ve tesis açma törenlerindeki basmakalıp konuşmalarda bile bir keramet keşfedip; Aman ilk kez böyle konuştu; keramet buyurdu! diyenler takımı şimdi ısrarla, Başbakan Diyarbakırda yeni bir şey söylemeyecek diye ısrar ediyorlar.
Daha da ileri gidenler ise. BDPnin Diyarbakırda Başbakan yeni şeyler söyleyecek, açılımla ilgili yeni açıklamalar yapacak diyerek Erdoğana tuzak kurdu; bir komplo hazırlıyor diye yaygara yapıyorlar.
AKPnin sözcüleri (AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik) şimdi; Her ilde, o ilin nabzına göre konuşan parti değiliz diyorlar. Oysa AKP ve onun genel başkanı ve önde gelenleri için nabza göre şerbet vermeyi bozan tek kural Başbakan Erdoğanın sinirlenmesi ve aklından geçenleri pat diye söylemesi durumudur. Aksi halde AKP, gelmiş geçmiş en nabza göre şerbet vermeyi bir uzmanlık işi haline getiren partilerin birincisidir!
Peki, Başbakan yeni bir şey söylemeyecekse neden Diyarbakıra gitmektedir? Diğer söylediklerini herkes gibi Diyarbakırlılar da her gün TVlerden izliyor!
Belki şöyle anlamalıyız; gezi programı yapıldığında Erdoğanın Diyarbakırda yalan da olsa (Yalandan kim ölmüş ki? Hele AKPliler!) yeni bir şey de söylemesi planlanmıştı. Ama geçen süre içinde AKP, bölgedeki Kürt kökenli burjuvaziyi ve tarikat çevrelerini BDPye karşı ayaklandırarak, ilk kez bu kadar açıkça BDPnin karşısına dikerek, bir evet odağı oluşturmuştur. Dahası AKP tarafından BDPnin artık evete dönmeyeceği de anlaşılmıştır. Bunu fark eden AKPnin ortamı daha da gererek, Kürt siyasi güçlerin tehdit ederek halkı sindirmeye yöneldiği görülmektedir. Bu nedenle de Başbakan ve AKP propagandası, Diyarbakırda yeni bir şey söylemeye gerek görmedikleri gibi, muhtemelen de boykot yapanları tehdit edeceği bir yönelişe girmiştir. Başka bir söyleyişle AKP, son gelişmeler içinde BDP ve etkisindeki siyasileşmiş Kürtleri kazanmaktan vazgeçmiştir.
Benzer bir durum Aleviler için de vardır. Son bir-bir buçuk yıldır Alevi çalıştayları ile Alevilere çeşitli vaatler yapan hatta dedelere maaş bağlamayı bile ortaya atarak açıkça dedelerde rüşvet teklif eden Başbakan ve AKP, son günlerde Alevilerin hayır diyeceğinin açığa çıkmasıyla artık Alevileri kazanmaktan vazgeçen bir yönelişe girmiştir. Öyle ki Başbakan Kılıçdaroğluyla girdiği soy-sop tartışmasında Alevileri aşağılayan Başbakan, konuşmalarında Ebu Suud (*) efendiden söz etmeye, mezhep ayırımcılığını Yargıda artık dedelerden icazet alarak atama yapma dönemi bitmiştir diyerek, açıkça mezhep ayırımcılığına, Alevilerle köprüleri atan bir çizgiye gelmiştir.
Öyle anlaşılmaktadır ki; AKP propagandası ve Erdoğan MHP ve CHP tabanında 12 Eylül, cunta karşıtlığı motifleri üstünden ve milliyetçi ile liberal solcu kesimleri kazanacak, dolayısıyla karşısındaki siyasi odakları zaafa uğratacak bir propagandaya yönelmiştir. Burada da AKP için en risksiz ve renksiz (gerçek hayatta kendisine hiç bir yükümlülük getirmeyen) bir konu olarak 12 Eylül hesaplaşma motifine ağırlık vermiştir. Bu yüzden son günlerde AKP propagandasının söyleminde de milliyetçilik, Kürt ve Alevi karşıtlığı motifleri belirginleşmeye başlamıştır.
Bugün Diyarbakırda yapacağı konuşma ile Başbakan yöneldiği milliyetçi, Kürt karşıtı rengi daha da beli edecektir.
(*) Çorumlu olarak bilinen Ebu Suud Efendi, Anadoluda büyük Alevi katliamı yapan Yavuz Sultan Selimin Şeyhül İslamıdır. Ve katliamın dinen uygun olduğuna dair fetvayı o vermiştir. Alevilerin, canları, malları, namusları size helaldir, İster okla, ister mızrakla, ister bıçakla olsun Alevilerin kestiği mırdardır, yenilmez diye fetva vermiş bir şeyhülislamdır ve Başbakan Çorumlulara, Çorumluların övünmesi gereken hemşehrileri olarak Ebu Suud efendiyi göstermiştir.
İHSAN ÇARALAN