8 Eylül 2010 01:00

12 Eylülde gerçekleştirilecek olan anayasal değişikliği referandumuna sayılı günler kala, kafa kafaya gittiği tahminleri yapılan evet ve hayır oylarındaki dengeyi evet lehine çevirmek için adeta bir kuşatma yaşanıyor. AKP’nin büyük sermaye medyasından Taraf gazetesine kadar uzanan basın organlarına günlerdir verdiği tam sayfa ilanlar, bu ilanlara kadar görece bir denge gözeten basın organlarının tercihlerini de neredeyse tamamen ‘evet’e doğru çevirmiş durumda. Bilboardlar, pankartlarla desteklenen bu kampanya, kararsız olduğu tahmin edilen kesimlerde ‘evet’ten yana bir eğilim oluşturma ve o eğilimi de 12 Eylüle kadar yönetme üzerine kurulu. Hatta bu kampanya arada kara propaganda yöntemleriyle de destekleniyor. Örneğin gazetemizde yayımlanan bir fotoğrafla da belgelediğimiz gibi, ‘hassasiyetleri’ bilinen bir bölgede bulunan Ordu ilinde ‘PKK hayır dediği için evet’ yazılı pankartlar bile kullanılabiliyor. Bu da bir çeşit Ergenekon yöntemi aslında.
AKP’nin bu tutumunda şaşılacak bir yan yok. Ancak, bazı kesimlerin eğilimlerini ‘evet’ yönünde belirlerken yaşadıkları süreç üzerine, referandumdan önce son bir kez değinmekte yarar var. Bu anayasa değişikliğinde maddeler kadar kimin ne dediği üzerine kurulu değerlendirmelerinde etkili olduğu görülüyor. Aslında bu etki, Ergenekon sürecinden bu yana gözleniyordu. Liberal çevreler, ‘sol’un bazı kesimlerinin Ergenekon sürecinde ortaya koydukları ulusalcı refleksten hareketle, tüm bir solu ‘silkelemek’, hırpalamak ve bu kesimleri zayıflatmak için epey çaba sarf etti. Bu süreç içinde özellikle örgütsüz aydın kesimlerinin durdukları zeminin yerinden oynatıldığı ve bu zeminin büyük ölçüde de AKP’ye doğru yamultulduğu biliniyor. Ergenekon ile mücadeleyi desteklerken, bunun AKP’nin kendisi açısından bir ‘alan temizliği’ ile sınırlı kalmaması ve gerçek anlamda bir kontrgerilla temizliğine dönüşmesi, faili meçhullerin aydınlatılması taleplerini öne çıkararak dik durmak yerine, Ergenekon’a avukatlık yapan ‘ulusal solcu’larla aynı tarafta görünmeme adına AKP’nin zeminine doğru kayma tutumu bazı kesimlerde etkili oldu. Bu tutumun izleri, bugünkü referandum sürecini bile önemli ölçüde maniple ediyor aslında.
Referanduma sunulan maddelerin Türkiye’ye demokratikleşmeye katkı sunup sunmayacağı sorusu bile CHP ve MHP ile aynı safta görülmeme adına ıskalanırken, Erdoğan’ın yarılma yaratmak için öne sürdüğü darbecilerin yargılanmasının önünü açacak değişikliği, bir süre önce Baykal gündeme getirdiğinde, Erdoğan’ın ‘Böyle sulu şakalar yapmayın’ dediği bile ıskalanıyor.
CHP ve MHP ile aynı safa düşmeme gibi aslında son derece sığ kaygılarla ‘evet’ cephesine meyledenler, acaba bu cephede BBP’nin yer alıyor olmasını neden umursamıyor?
CHP ve MHP’nin bu referandumdan önce de AKP’ye karşı oldukları bilindiğine göre, onların bu konumlarını bugün de korumalarına şaşırmamak gerekir. Ancak, dün AKP’ye karşı olanların, bugün önlerine konular CHP-MHP korluğunun etkisiyle AKP’nin etki alanına savrulmuş olmasını nasıl yorumlayacağız? Üstelik bunların içinde, Türkiye’de birçok önemli konuda örnek duruşlar gösteren, birçok değerli aydın da var. Kanımızca şu son birkaç gün içinde, yaratılan kutuplaşma süreci ve bu süreci besleyen yakın dönem etkilerinin üzerine çıkarak yapılacak sağlıklı bir değerlendirme, ‘tek başına’ iktidarını bu referandumla pekiştirme için sular seller gibi reklam paraları döken AKP’ye karşı daha uyanık olmaya, daha gerçekçi bakmaya yardımcı olabilir.
FATİH POLAT

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bütün toplum heybede

Bütün toplum heybede

Emekçileri bastırmak için grevler yasaklandı. “İç cepheyi tahkim” denilerek her kesimden siyasetçi, gazeteci ve aydına yönelik sabah operasyonları, tutuklamalar ve akılalmaz gerekçelerle açılan davalar sürüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Adalet bakanı, "Kimileri ‘Bize soruşturma açın’ dercesine ortalıkta dolaşıyor" demişti. BİRTEK-SEN genel başkanının tutuklanmasından sonra siyasetçiler, gazeteciler ve sanatçılar şafak operasyonu ile gözaltına alındı

Evrensel'i Takip Et