19 Eylül 2010 00:00

EGEMENLERE ARTIK YOL GÖRÜNÜYORDU

Kraliçe Penelopeya, karşısında oturan dilenci kimliğindeki ihtiyarın, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra dönen kocası Kral Odisseus olduğunu bilmiyordu

Paylaş

Kraliçe Penelopeya, karşısında oturan dilenci kimliğindeki ihtiyarın, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra dönen kocası Kral Odisseus olduğunu bilmiyordu. Onunla böyle gece vakti odasında konuşurken, son gördüğü düşünü anlattı. Bir kartal gelip bahçedeki yirmi kadar kazın boyunlarını kırıp kırıp yerlere sermişti! Daha sonra geri dönen kartal dile gelip; ‘Ey Penolepaya, korkma! Ben senin evine Zeus’un kartalı kılığında gelip o kazları kırıp geçirdim. Aslında senin kocan Odisseus’um.. O kazlar da evin ve halkın varını yoğunu sömüren arsız egemenler!” demişti.”
Odisseus birden Penelopeya’ya çevirdi bakışlarını... İçi kıpır kıpır etmeye başladı...
Penelopeya da;” Bu düş gözlerimin önünden hiç gitmiyor! Sen ne dersin buna?” diye sordu.
Yaşlı dilenci; “Ne diyebilirim, soylu kraliçem, “ dedi yarım bir gülümsemeyle. ““Gördüğün düş çok açık-seçik.... Kocan Odisseus gelip bu soysuz egemenlerin belini kıracak! Hem sen, hem halk kurtulacak onların elinden! Benim içime öyle doğuyor...Bu yanıt üzerine; “Ah, keşke dediğin gibi kolay olsaydı işlerim, sevgili konuğum...” diye başladı Penelopeya. “Gördüğüm düş, kocama kavuşmak için duyduğum o dizginsiz hasretimin bir belirtisi olmalı! Ama konuk amca, sana bir şeyimi daha söyleyeceğim: Şafak tanrıçasının uyanıp etrafı aydınlatmasına az kaldı... Evet, yarın burada benimle evlenmek isteyen şu egemen bozuntuları arasında bir yarışma düzenliyorum... Kocam Odisseus, o uğursuz savaşa katılmadan önce böyle yarışlar düzenlerdi. Bir gemi kaburgasını oluşturan ince uzun tahtalar gibi, on iki baltayı dizerdi. Sonra da karşılarına geçip yayından saldığı oku, baltaların arasından geçirirdi. Bu yarışta kimse onun gibi başarılı olamazdı. Şimdi beni isteyen talipler arasında ben de böyle bir yarışma düzenleyeceğim. Yarışı kazananla evlenmek üzere bu evimden ayrılacağım. Artık yetişkin oğlum Telemahos da bu arsız egemenlerin masraflarından kurtulacak!... Ama evimi, kocamı hiç unutmayacağım...”
Penelopeya bu sözlerin ardından dalıp gitti. Ama dilenci kimliğindeki
Odisseus da; “Ey Odisseus’un saygeğer eşi, güzel düşünüyorsun. Ama bana öyle geriyor ki, bu yarışmada talipler daha yaylarını gerip baltaların arasından oku geçiremeden, Odisseus hop deyip gelecek buraya! O soytarıların hepsinin hakkından gelecek!...”
Bu sözleri dinleyen Penelopeya da gülümseyerekten; “Ah, sevgili konuğum, sabaha az kaldı. Ne güzel şeyler söylüyor, içimi açıyorsun. Senin de benimle bu odada kalmanı isterdim. Şuraya bir post serdirir, üstüne yumuşak minderler koydururdum... Ama bakarsın uyuyamam, seni de uyutmam! En iyisi yukardaki odama çıkayım......”
Penelopeya üst kattaki odasına yatmaya çıktı... Odisseus da ön odaya geçti. Sütanası Eurinome Nine, bir post sermişti yere. Üstüne minderler, yastıklar koymuştu. Oğlu gibi sevdiği ve memesindeki sütüyle büyüttüğü yorgun Odisseus, rahat rahat yatıp dinlensin diye. Odisseus hemen uzandı yatağa. Eurinome Nine de gelip onun üstünü sessizce örtüp gitti...
Tam dalacağı sırada konakta çalışan kadınların sesleri gelmeye başladı kulağına... Karısı Penelopeya’nın talipleri, kollarından tuttukları konağın görevli kadınlarını alıp odalarına götürüyorlardı... Her gece aynı saatte yaptıkları gibi... Odisseus’un yüreğine aniden bir zıpkın saplanır gibi oldu! Öyle ya, hangi birine yansındı başına gelenlerden!.. Dünya kralı Agamemnon’un kendi çıkarları için tetiklediği o ilençli savaşa katıldığından beri, neler neler gelmemişti başına! Oysa ne güzel bir ülkenin kralıydı o zamanlar! Halkıyla, emekçileriyle el eleydi. Aynı işi yapardı onlarla birlikte: Sabanla toprağı sürer, Tanrıça Demeter’in bereketli buğday tanelerini avuç avuç saçardı o işlediği toprağa... Sevgiyle saçtığı tohumlar, coşkuyla çatlayıp bol bol altın başaklara dönüşürdü. Sürülerinin başında olurdu bazen. Ney çalmasını, yanık ezgiler döktürmesini de bilirdi. Ülkesi hep barış içinde yaşadı onun krallığında. Savaş yıkımları yaşamadıkları için de, üretip tükettiklerinden artanları hep komşu ülkelerle bölüştü. Nice anlaşmazlıkları hep konuşarak çözüme ulaştırdı. Böyle böyle, doyumsuz şölenlerle kutladıkları nice güzel anlaşmalar yaptı halklar arasında. Sorunu olan komşu ülkeler arasında yaptığı arabuluculuğu da çok ünlüydü Odisseus’un. Onun önerdiği barış anlaşmaları, hep uygulandı... Haliyle savaşın hep savaş getirdiği gibi, güzel bir barış da durmadan yenileniyor; durmadan, her alanda barış yavruluyordu; Tarafların ülkelerine bereket, kardeşlik yağıyordu...
Troya’da savaşırken bu gerçekler gözlerinin önünden gitmemiş, barışın altın değerini o zaman çok daha derinden yaşamıştı... Troya’da aynı saflarda çarpıştığı Kral Meneleos birgün; “Bu savaştan sonra sağ salim ülkemize dönersek, ne yapacağım biliyor musun? Senin için ülkemde bir konak yaptırıp oraya getirteceğim seni. Senin halkını da kendi ülkeme çağıracağım. Benim ülke senin halkını da rahatça besler... Birbirimizden uzak yaşamayalım!” demişti bütün içtenliğiyle... Sonra da o ok yağmurları, kalkan şakırtıları arasında, gizli gizli ağlamışlardı...
Bütün bunları düşünürken, üretim ve bölüşümün el ele, kardeşçe yapıldığı o eski güzel günlere dönüşün eşiğinde olduğunu duyumsadı birden... Ve Tanrıça Atena Olimpos’tan inip göz kapaklarına uyku üfledi Odisseus’un...
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

‘Altı da bir üstü de birdir...’

SONRAKİ HABER

Bakterilerin de bağışıklık sistemleri var!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...