Bir grev, bir sempozyum; ikisi de halkın sağlığı için
Sempozyumun açılış konuşmalarından birini yapan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bilaloğlu’nun söyledikleri aslında her iki etkinliğin aynı amaca hizmet ettiğini gösterdi.
TTB YASASINA KHK OYUNU
Bilaloğlu 2 Kasımda AKP Hükümeti tarafından çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname’nin bir maddesine dikkat çekti. Bilaloğlu, bu maddede TTB Yasasında bulunan ve Birliğin amaçlarını özetleyen ‘Tabipliğin kamu ve kişi yararına geliştirilmesi’ maddesinin metinden çıkarıldığını ifade etti. Yani artık tabipler için kamu ve kişi yararı yani halk çıkarı söz konusu edilmemeli demek istiyordu ülkeyi yönetenler. Aynı zihniyetin halkı ve hükümeti uyarmak ve gerekli önlemleri almak için yapılan bir araştırmanın sonuçlarının açıklanmasını suç saymasının nedeni böylece daha anlaşılır hale geldi. İktidarı elinde bulunduranların halkın karşısında söyledikleri her şeyin yalan olduğunun da itirafı oldu bu değişiklik.
Sempozyum, TTB, KESK, DİSK ve TMMOB tarafından ortaklaşa düzenlendi. Dört örgütün de başkanları yaptıkları konuşmalarda Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’na desteklerini sürdüreceklerini açıkladılar.
HASTALIKLARIN YÜZDE 80’İ ÇEVRESEL FAKTÖRLERDEN
İlk oturumda bir sunum yapan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hak Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa, çevresel faktörlerin halk sağlığına nasıl etki ettiğine ilişkin örnekler verdi. Çevresel faktörlerin yüzde 80 oranında sağlık sorunlarının kaynağı haline gelmediğini anlatan Karababa, su, hava, toprak ve gıda gibi yaşamsal unsurların kirletildiğini söyledi.
PARAYI VEREN KİRLETEBİLİR
TTB Dilovası Raporunu açıklayan Zeliha Öcek’in verdiği bilgiler ise Dilovası’nda kirliliğin geldiği boyutu ve sonuçlarını gözler önüne serdi. Bugün gelinen noktada bir yaklaşım farklılığı yaşandığını vurgulayan Öcek, eskiden ‘kirletiyorsan öde’ anlayışının geçerli olduğunu ancak artık ‘ödüyorsan kirlet’ anlayışının yerleştirildiğine dikkat çekti. Bu anlayış, kapitalizmin temel güdüsüne de uygun bir biçimde, parası olanın başkaca hiçbir sınırlama olmaksızın halk sağlığını tehlikeye atabileceği ve bunun da suç sayılmayacağı anlamına geliyor.
Öcek, tıpkı Onur Hamzaoğlu’nun bilimsel araştırmasındaki bulgular gibi, 2006’da hazırlanan Meclis Dilovası Araştırma Komisyonu raporu ile Sağlık Bakanlığının aynı konuya ilişkin 2007’de yaptığı araştırma verilerinin de Dilovası’nda yaşanan kirliliğin kanser vakalarının artmasına neden olduğunu gösterdiğini belirtti. Özellikle Komisyon raporunda başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere ilgili kurumlara 5 yıl içinde yapılması gerekenlerin de sıralandığını kaydeden Öcek, buna rağmen bir gelişme olmadığını ifade etti.
DELİL KARARTMA
İlk oturumda son sunumu yapan Avukat Mehmet Horuş ise, çevreyi savunanların felaket tellallığıyla suçlandığına dikkat çektiği konuşmasında, son yıllarda çevre hareketleri içinde olanlara karşı tamamen yıldırma amaçlı davalar açıldığını söyledi. Davaların büyük çoğunluğunun şirketler aleyhine sonuçlandığı bilgisini veren Horuş, buna rağmen yeni davalar açılmaya devam edildiğini kaydetti. Horuş, Onur Hamzaoğlu ile ilgili savcılığın ya da üniversitenin yaptığı bütün işlemlerin delil karartma çabası olduğunu da sözlerine ekledi.
TOPLUMA KARŞI SORUMLULUK
Sempozyumun ikinci oturumda söz alan Prof. Dr. Nezhun Gören, bilim insanının yaptığı araştırmaların sonuçlarını nasıl açıklayacağını ilişkin geçmişte yaşanmış örnekleri ele aldı. Lima Bildirgesi bağlamında akademik özgürlüğün ne anlama geldiğini tartışan Gören, bilim insanının bilim camiasına olduğu kadar içinde yaşadıkları topluma karşı da sorumlu olduğunun altını çizdi.
GERÇEKTEN KAÇILMAZ
Sempozyumun son konuşmacısı olan Prof. Dr. Korkut Boratav, bilim insanının tarafsız olamayacağını bir kez daha hatırlattı. “Bilim insanı bağımsız olmalıdır ancak tarafsız olamaz” diyerek sözlerini sürdüren Boratav, kimin tarafında ve kime karşı olunduğunun da bilinmesi gerektiğini söyledi. Bilimsel çalışmaların eleştirel bir perspektife sahip olmasının önemini vurgulayan Boratav, son olarak gerçekten kaçmanın hiçbir sorunu halletmeyeceğini vurguladı.
Sempozyum, son yıllarda bütünüyle ‘köşeye sıkıştırılmak istenen’ bilimin, iktidara ve sermayeye bir uyarısı olarak değerlendirilebilir. Bilim insanının sorumluluklarını bir kez daha hatırlatan konuşmacılar, bilimin onurunun kurtulması için çabalarını sürdüreceklerini gösterdiler. Ancak bir eksik var ki bilimin geleceğini de tehdit ediyor. Hangi alanlarda çalışıyorlarsa çalışsınlar, özellikle genç akademisyenlerin daha fazla bu tartışmalara katılmasının gereği, bunun en az uzmanlaştıkları alan kadar önemli olduğu ortadayken, katılımın bu zorunlulukla taban tabana zıt olduğuna dikkat çekmek gerekir.
Bir gün önce gerçekleşen başarılı grev gibi bu sempozyum da bilim insanlarının, hekimlerin, sağlık çalışanlarının aslında halkın sağlığını tehdit eden sermayeye ve onun hükümetlerine karşı ‘halk için bilim’ anlayışının görünümleri oldular.
Sempozyumun sonuç bildirgesi de aynı zamanda başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere çevreyi kirletenler ve onlara göz yumanlarla ilgili bir suç duyurusu olarak açıklandı. (İstanbul/EVRENSEL)
ŞARLATAN KİM?
AKP’li bir belediye başkanının Onur Hamzaoğlu’na ‘şarlatanlık’ suçlamasını yönelttiği ve savcılığın yine Hamzaoğlu’na ‘Halkı galeyana getirdiği’ iddiasıyla dava açmak istediğini hatırlatalım.
Öcek’in sunumunda ayrıntılarını da anlattığı bu raporlarda da Dilovası’nın ve Dilovası’nda yaşayanların gerçek anlamda zehirlendiği vurgulanıyor. Meclis Araştırma Komisyonunun aralarında AKP’lilerin de olduğu üyeleri ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinin, Hamzaoğlu’nun şarlatanlıkla suçlanması ya da savcının halkı galeyana getirme suçlamasını yanıt vermeleri gerekmez mi?
Evrensel'i Takip Et