3 Ekim 2010 00:00

CEHENNEM


Er ya da geç olacaktı. Tarihe böyle geçmesinden şahsen ben şikayetçi değilim.
Üç boyutlu sinemadan söz ediyorum. Türkiye’nin ilk üç boyutlu filmi çekilmese olmazdı, çekildi. Birileri para kazanıyor, bize soracak halleri yok. O ilk filmin adı Cehennem. Ve işte beklenen sonuç: Herhalde izleyen hiç kimsenin ayılıp bayılacağı, pek beğeneceği bir film değil. Üç boyutlu sinemanın büyük bir hayranı olmadığımdan, bu durum beni bir kat daha memnun etti.
Cehennem, kimse kusura bakmasın, söyleyebileceğim en iyi şeyi söylemeye çalışıyorum; izlemeye değecek kadar kötü bir film. Eğlenmek için izlemek derecesinde kült olmaya aday. Hem de bunu üç boyutlu olarak sunuyor. Bak böyle söyleyince, ilk olmasının bir kıymeti var gibi oluyor.
İsmiyle konunun pek bir alakası yok. Tamamen Yönetmen Biray Dalkıran’ın Araf ile başlayıp Cennet ile süren filmografisinin ihtiyacı olan isim olduğu için orada. Onun dışında, hikaye yanmalı bir korku hikayesi.
Bir fotoğrafçının mutsuz bir evliliği ve mumlarla ilgili bir takıntısı vardır. Karısı hem güzel, hem okulunu bitirmemiş, hem zengin, hem ailesiyle kavgalı, hem gözü dışarıda bir kadındır. Fotoğrafçı arkadaş, mum fabrikasında babasının koleksiyonundan getirdiği aydınlatma araç gereciyle moda çekimi yapar. Başına, her terk edilmiş, defalarca yanmış mum fabrikasında oyalanmakta ısrar edenlerin başına gelenler gelir: Kara bir duman peşine düşer. Önce karısının parmağı yanar, sonra bir tinerci çocuk ölür, kadrajın en önündeki dallar yanar (Bakınız üç boyut), evinde karısı başkasıyla kırıştırırken yangın çıkar, anne babasının evinde de mumlar sürekli olarak yanıp sönmeye başlar. Yani, anlarız ki, adamın etrafında garip bir şeyler olmaktadır.
Burada, fotoğrafçının kendi sözlerine yer vermekte yarar var. Evde yakmaya çalıştığı ocak patlayınca, dumandan duvarda birtakım yazılar oluşuyor. Fotoğrafçının yorumu şu oluyor: “Bu yazılar normal yazılar değil.”
Ocak patladı da yazı çıktı diyorum, bir de normal yazı mı olacaktı?
İşin aslını öğrenmek için ruh çağırmaya gittikleri yer var, orası da “normal değil”. Floresanlar yanıp sönüyor, kabarık beyaz kıvırcık saçlı bir kadın genizden konuşuyor, “Artık ruh çağırmıyorum” diyor. Yani korku havasına girmeniz hiç kolay değil. Onun için ses efektlerine yüklenmişler.
Ruh çağırmacının dilbilgisi de biraz zayıf. Ruha sürekli “Emrediyorum. Nerdesin?” diye bağırıyor.
Sonunu söylemek gibi olmasın da, o kadar korku filmi gördük, filmdeki gerilim unsuruna yol açan o geçmişteki “kötülüğün” bu kadar uyduruğuna ben şahsen rastlamadım. Hele, mevzu çözülünce yaşanan final, zaten doğaüstü bir şey bekliyoruz ama, yok artık dedirtiyor.
Olay örgüsü ve diyaloglar kadar, oyunculuk da manzarayı tamamlıyor, izleyene cehennemden küçük bir kesit sunuyor.
İnanır mısınız, ne üç boyutlu filmlerin meraklısı, ne korku sinemasının hastası olduğum halde, Cehennem’i pek bir beğendim. Korku filmlerine inanıyorsunuz da, buna mı inanmıyorsunuz?

Cehennem
Yönetmen: Biray Dalkıran
Oyuncular: Ogün Kaptanoğlu, Serhan Süsler, Tuğba Melis Türk, Pelin Ermiş
Çağdaş Günerbüyük

Evrensel'i Takip Et