6 Ekim 2010 00:00

BAŞYAZI


Başbakan Erdoğan, Sofya’ya giderken, gazetecilerin sorusu üzerine; “Terörle mücadele için yaptıkları çalışmalar” konusunda; “Muhalefetin gizli bir oturumla bilgilendirilebileceğini” belirtti.
Burada birkaç sorun iç içe!
Her şeyden önce; Hükümet, bir zamandan beri, “Kürt sorunuyla terör sorununu ayırdığı”nı öne sürmekte ve “Teröre karşı mücadeleyi” öne aldığını söylemektedir. Başka bir söyleyişle hükümet, “Terör sorununu çözmeden Kürt sorununa dair taleplerin yerine getirilemeyeceğini” iddia etmektedir.
Bu, bugüne kadar, Kürt sorununu çözmekte acze düşen iktidarların sarıldıkları demagojik bir ayrımıdır ve bugüne kadar bütün iktidarların da “açmazı” olmuştur.
Şimdi de onca “açılım” edebiyatı; sorun çözme üstüne onca vaat, onca atıp tutmadan sonra gelip; “Önce terör sorununu çözeceğiz!” diye bilinen militarist önlemleri öne çıkaran bir politikayı benimsemiştir. Nitekim bir zamandan beri AKP Hükümeti; “açılım” ve ona bağlı olarak öne sürdüğü tezleri unutmuş; varsa yoksa “terörü önlemek” için uğraşmaya koyulmuştur.
Irak, İran, ABD, Suriye, AB ülkeleri başta olmak üzere cümle dış güçleri bazen dalkavukluk yaparak bazen tehditler savurarak yanına çekmeyi öne alan hükümetin amacı, PKK’yi Kandil’de kuşatırken içerde de Kürt direniş güçlerini baskı altına almak olarak ortaya çıkmıştır. Dahası hükümet, “terörle mücadele” diye hedefine sadece silah kullanan güçleri değil; Kürtlerin taleplerini savunan parti, dernek, “kongre”, sendika, az çok Kürtlerin haklarını savunan herkesi, her örgütü hedefe koymuş; onları “Terörle mücadelenin” hedefi yapmıştır.
Kısacası AKP Hükümeti, “Kürt sorunu çözeceğim” diye aylardır Kürt ve Türk halkını oyaladıktan sonra, önceki hükümetlerin yoluna girmiştir.
Nitekim bütün şiddet kışkırtıcı girişimleri AKP Hükümeti, önceki hükümetler gibi, halktan saklamayı amaç edinmiş; niyetlerini ve planlarını gizleyen bir tutumu benimsemiştir. Şeffaflık, halk iradesi, önceki hükümetlerin halktan gerçekleri gizlediği üstünden siyasi rant sağlayan AKP ve hükümeti, ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununa dair gerçekleri söylemek üzere Mecliste gizli görüşme yapmak istemektedir.
Bunun içindir ki; Başbakan Erdoğan, CHP’den gelen “Bir gizli oturumda muhalefete bilgi verilsin” talebine “olabilir” derken, kendi hükümetinin de önceki hükümetler gibi Kürt sorununun çözümü ve bu çözüme dair yapılan girişimleri halktan gizlemeyi tercih ettiğini göstermiştir.
Doğrusu burada; günümüz teknolojisinin geldiği aşamada; “Kozmik odalardaki konuşmaların bile dinlenebildiği” bir dünyada, Mecliste gizli görüşme yapılacak, o da gizli kalacak? Bu elbette hiç inanılır değil. Zaten konuşulacak şeyler de ABD’den, AB ülkelerinin yöneticilerinden, komşu ülkelerin hükümetlerinden saklanabilecek şeyler değil. Daha kimse içerden çıkmadan bile neler konuşulduğunu tüm dünya bilecek. Bunlar, dış basında da tartışılacak ama içerdeki basında tartışılması yasak olacak. Zaten hükümetin amacı da konuşulacakları dış ülkelerden saklamak değil; Türkiye’nin halkından saklamak!
Eğer halktan saklanacak bir şey varsa; hükümetin halkın istemediği şeyler yaptığı anlamına gelir. Bu ise; vekilin halktan gizli şeylere onay verdiği, vereceği anlamına gelir ki; bu da demokrasinin en temel ilkelerine aykırıdır.
Bugün Kürt sorunu gibi Türkiye’nin varlık yokluk sorunu olan bir konuda halktan, halkın aleyhine olacak girişimler yapanların, bu girişimleri açıkça halkla konuşmak yerine ondan saklayanların, vatandaşın karşısına çıkarken oy istemeye yüzleri tutacak mı? (Bu pişkinler ve yüzsüzler karşısında bizimki de boş bir laf tabii!)
Evet; demokrasinin temel kuralı açıklıktır ve burjuva hükümetler önemli konularda “halktan gizliliği” seçerek bu temel demokrasi kuralına ihanet etmektedir. Böylece de bir kez daha AKP’nin (ve CHP’nin) nasıl bir demokrasi savunduğuna tanık olduk.
Ama onlar gizlese de halk gerçekleri öğrenecek. Bunun için biz de elimizden geleni yapacağız elbette!
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et