10 Ekim 2010 00:00
Vaaz ve sopa
Evrensel ve Günlük gazetelerinde aynı gün iki önemli haber yayınlandı. Günlükün manşetinde yer alan habere göre Hakkaride KPSSyi kazanamamış ancak vekil öğretmenlik ve imamlık yapmak isteyen memur adaylarına koruculuk yapmak şartıyla işe alınacakları vaat edilmiş
Evrensel ve Günlük gazetelerinde aynı gün iki önemli haber yayınlandı. Günlükün manşetinde yer alan habere göre Hakkaride KPSSyi kazanamamış ancak vekil öğretmenlik ve imamlık yapmak isteyen memur adaylarına koruculuk yapmak şartıyla işe alınacakları vaat edilmiş. Bunların bir kısmı bu iş teklifini kabul ederek mesaiye başlamışlar. Haberin başlığı: Okulda Kalemli, Dışarıda Silahlı.
Evrenselin haberi de İstanbulda, Zeytinburnu-Bağcılar tramvay hattında 3 öğrencinin hayatını yitirmesi ile sonuçlanan tramvay kazasından sonra eylem yapan öğrencileri engellemedikleri gerekçesiyle Eğitim Senli üç öğretmen hakkında soruşturma açılmasıyla ilgili.
90lı yıllardan bu yana devletten maaşlı korucuların Güneydoğuda estirdiği terör biliniyor. Yıllardır koruculuk kurumunun kaldırılması için sıkı bir mücadele de verildi. İpliği pazara çıkmış bu paramiliter kurum tamamen dağıtılacağına, imam ve öğretmenler kadroya dahil edilerek yeniden organize ediliyor şimdi demek ki. Öte yandan Zeytinburnundaki olaya bakılırsa sorun sadece Güneydoğuyu ilgilendirmiyor. Öğretmenlerin, okullarında ve hatta çevrelerinde bir güvenlik görevlisi, muhbir, kolluk kuvveti -artık adına ne denirse- olarak çalıştırılmaları konusunda herkesin bilmediği, gizli bir yasa yürürlüğe girmiş gibi görünüyor. Diyanet İşleri Başkanlığının da Din görevlimiz sadece camide namaz kıldıran bir memur değildir. Toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdır diye bir fetva buyurmasına bakılırsa imamlar ve öğretmenlere hükümet yeni görevler biçmiş; vaaz ve sopayla topluma hükümetin istediği şekli verecekler.
Aslında imamların ve öğretmenlerin birer kanaat önderi olarak istihdam edilmeleri, onları cumhuriyet ideallerinin taşıyıcısı aydınlar olarak tanımlayan eski Kemalist projenin bir buluşu. Kamu görevlisi olarak atanan memurların merkeze uzak yerleşim bölgelerine muasır medeniyet, ilim-irfan ve yeni görenekleri taşımakla görevlendirilmeleri eski bir uygulama. Öğretmenden ve imamdan, böyle bir sosyal vazifeyi layıkıyla yerine getirecek bir idealizme sahip olmaları her zaman beklenmişti. Çalıkuşu Feridenin, Aliye öğretmenin veya Şevket Süreyya Aydemirlerin çocukları Eviniz evimiz, toprağınız toprağım diye gittikleri Anadoluda bu sosyal görevi adanmışlık duygusuyla yerine getirdiler.
Fakat şimdi Koruculuğa da eyvallah diyerek vekil öğretmenlik kadrosuna başvuran imam ve öğretmenlerin adanmışlıklarından değil de herhalde çaresizliğinden söz etmek daha akla uygun. Hükümetin de bu çaresizliği Doğuda memurunun beline silah koyarak siyasi ve sosyal bir ranta çevirmek, Batıda ise öğrenci eyleminin önüne geçip polislik yapmayan üç öğretmeni cezalandırmak suretiyle yeniden örgütlemek istediği açıkça görülüyor.
Bu bir yana; imamın camiden çıkarılıp sosyal yaşama silahlı kanaat belirleyici olarak dahil edilmesinin, öğretmenin okulda polisleştirilmesinin benzer bir kaynağının ve sonuçlarının olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu halk Susurlukta ve Ergenekonda açığa çıkan gayrı hukuki müdahalelerden çok çekti. AKP, sözde, Ergenekon örgütünün üstüne gidiyor ama öğretmene ve imama yüklenen yeni rolün AKPye yeni bir Ergenekon, yeni bir derin devlet kazandırmayacağı, daha açık bir deyimle AKPnin kendi derin devletine sosyal bir zemin hazırlamayacağı söylenebilir mi? Başbakan daha yenilerde, Marmara Üniversitesinin açılışında Eskiden de böyleydik. Farklı inanç gruplarının gerekirse kendi yargılamasını yapmasının mirasçılarıyız. İnşallah gelecekte yine böyle öncü bir rol üsteleneceğiz dedi. Bu söz nereye çeksen gidebilecek bir laf. AKPnin gizli ajandası olduğunu düşünen kimileri bunu kadılık kurumunun geri dönmesi isteği ile, kimisi şeriat mahkemelerine özlemle, kimisi de yeni liberal projenin AB prosedürüne içerilmiş, sermaye dolaşımını engelleyen hukuki ve bürokratik prosedürlerin ortadan kaldırıldığı yerelleşmeye kılıf bulmayla ilişkilendirebilir. Liberal-muhafazakar bir hükümet için bunların hepsinin belirli orandaki bir karışımı da olabilir. Ama sözün ima ettiği çok hukukluluk imamın ve öğretmenin koruculaştırılıp polisleştirildiği bir toplumsal ortamda kelimenin tam manasıyla hayata geçecek görünüyor. Öğretmen ve imam eğer o silahı hangi durumda kullanacağına kendisi karar verecekse, yargı süreçlerinin yerine onların kişisel kanaatleri ve inisiyatifleri geçecekse, ki başka türlü olması mümkün değil, zaten herkes için, her bölge ve yöre için geçerli bir hukuktan söz etmek mümkün olamaz. Daha doğrusu bağlayıcı bir hukukun varlığı bile tartışılır. Korucuların davranışlarını düzenleyen, keyfiyetin yasanın önüne geçmediği bir hukuk var mıydı ki zaten.
Böylece AKPnin, askeri vesayet eleştirisi üzerine inşa ettiği sivilleşmenin aslında vesayet ilişkilerine toplumsal bir boyut katarak zenginleştirilmesi anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Sivilleri polisleştirip koruculaştırmak, olmadı üniversitelere sivil polis yerleştirmek böyle bir sivilleşmenin daha ilk ve tuhaf adımları.
Şimdilik vaaz ve sopa; sonra, kim bilir daha neler göreceğiz.
Nuray Sancar