10 Ekim 2010 00:00
ÇOK KÜÇÜK GELİR BU AVLU ONA...
Küçük Agirin hikayesini duymuşsunuzdur mutlaka. Urfada annesiyle birlikte gözaltına alınan üç yaşındaki çocuk... Hani karakolda, Ez Tirkî nizanim (Türkçe bilmiyorum) diyen; polis Kürtçe bilmiyorum, Türkçe konuş diye baskı yapınca da, Ez jî Tirkî nizanim (Ben de Türkçe bilmiyorum) diye ısrarını sürdüren ve Türkçe konuşan polise sırtını dönen küçük çocuk. Henüz üç yaşında...
Küçük Agirin hikayesini duymuşsunuzdur mutlaka. Urfada annesiyle birlikte gözaltına alınan üç yaşındaki çocuk... Hani karakolda, Ez Tirkî nizanim (Türkçe bilmiyorum) diyen; polis Kürtçe bilmiyorum, Türkçe konuş diye baskı yapınca da, Ez jî Tirkî nizanim (Ben de Türkçe bilmiyorum) diye ısrarını sürdüren ve Türkçe konuşan polise sırtını dönen küçük çocuk. Henüz üç yaşında...
Hani, 1989da çekilen Uçurtmayı Vurmasınlar filmiyle hepimizin gönlüne taht kuran Barıştan bile küçük. Ve Agir de, babası da cezaevinde olduğundan, annesiyle birlikte cezaevinde... Tıpkı Barış gibi...
Evet, Küçük Agirin ve hâlâ cezaevinde tutulan tüm çocukların hatırına bir kez daha Uçurtmayı Vurmasınlar izleme zamanıdır şimdi. Barışın İnci ablasından uçurtma uçurmayı istediği günkü diyaloğu hatırlayalım.
- Burada uçmaz Barışçığım, çok küçük gelir bu avlu ona.
- Küçük uçurtma uçururuz.
- Yine uçmaz. Kocaman çayırlarda uçurmak gerekir.
- Kocaman çayır nasıl olur İnci?
Kocaman çayırları bilmeyen çocukların hikayesidir anlatılan. İster 12 Eylül sonrası baskı yıllarında olsun, ister 12 Eylül referandumu sonrası baskı döneminde... Hikaye aynıdır aslında; küçücük bir çocuğun aklının almayacağı işler olur hep. Büyükler bilir, anlar; anlamak istemezse de anlar. Ama çocuklar? Onlar hep, Ez jî Tirkî nizanim cümlesindeki kararlılık ve doğallık ile bakar hayata. Ya da, tahliye olan İnciye Senin göğüne gece geldi mi İnci? Bizim göğümüz hep gündüz diye soracak bir derinlikle... Erken büyüseler de çoğu zaman; sevecen bir gülümsemeyle Kızlarrr diye koğuşun kapısından da girdikleri de, Ben yapmadım Miki yaptı diye iftira attıkları da olur kuşkusuz.
İşte bu yüzden bu çocukların, bu hayatların, bizim buraların filmidir Uçurtmayı Vurmasınlar. 7 yaşında da olsanız, 77 yaşında da, sizi sarıp sarmalar, içine çeker. Ağlatmayı başaran, ama ağlak olmayan filmlerdendir o. Güldürmeyi başaran, ama komik olmayan filmlerdendir aynı zamanda. Tıpkı hayatımız gibi.
Hikayesi ve çarpıcılığı bir yana; sevdaya, özgürlüğe, umuda dairdir Uçurtmayı Vurmasınlar. En güç koşullarda bile sevginin ve umudun insanı nasıl ayakta tutabildiğinin, beş yaşında bir çocuğun gözüyle anlatıldığı bir film. Paylaşmanın filmidir de... Siyasi koğuştaki ablalarından öğrendikleriyle bakar hayata Barış. Annesinin duruşmasına gittiğinde bir parkta otururken, yanındaki askere Burası dışarısı mı? diye sorar. Sonra ekler, Babam burada... En çarpıcı sahnelerden biri de, simidinin yarısını bölüp askere uzatmasıdır belki de.
Feride Çiçekoğlunun gerçek hayattaki gözlemlerinden kalkarak yazdığı; Tunç Başaranın yönettiği film, Türk sineması açısından da dönüm noktalarından biriydi. Küçük oyuncu Ozan Bilenin başarısı bir yana, Nur Sürer, Füsun Demirel, Rozet Hubeş, Güzin Özipek, Güzin Özyağcılar. Meral Çetinkaya gibi usta oyuncular bu filmde bir araya geldiler.
Avluya tebeşirle çizilen uçurtmadan, cezaevi kütüphanesinin kitabının yakılmasına; Komünist ne demek İnci? sorusundan; laylonlaşan hayatlara... Güçlü bir film Uçurtmayı Vurmasınlar. Oyunculuğu, görüntüleri, müziği ve hiç kuşkusuz başarılı replikleriyle her zaman aklımızın, yüreğimizin bir köşesinde yeri olacak.
Filmin aldığı ödüllere, ulusal ve uluslararası başarılarına değinmeye gerek bile yok. Her daim için geçerli, her daim izlenmesi gereken bir film olması, yeter başarı zaten. Çocukken bu filmi izleyip de, Mutlaka çocuğuma izleteceğim demeyen anne baba var mıdır acaba?
Bu yazının okurları arasında izlemeyen var mıdır; bilmiyorum. Sözüm izleyenlere, bir de Agirin hatırına, Ez jî Tirkî nizanim deyip, sırtını döndüğü o büyük isyan anının hatırına, bir kez daha izleyelim. Çünkü, çok dar gelir bu avlu onlara...
Mustafa Kara