12 Ekim 2010 00:00
GERÇEĞİN GÖZÜYLE
Bilgisayarınızın başına oturursunuz. Gazetenize haftalık yazınızı kotaracaksınız.
Bilgisayarınızın başına oturursunuz. Gazetenize haftalık yazınızı kotaracaksınız. İş konu seçimine geldiğinde zorlanmazsınız. İktidarın da medyanın da yeni gündem yaratmakta üstüne yoktur. Demokrasi, demokratik sözcüklerinin havada uçuştuğu ülkede, düşünceyi ifade özgürlüğünün türlü engellerle örselenmesi nedense kimseyi rahatsız etmez. 12 Eylül dönemini eleştirmek bir ödevdir de, o dönemin uzantısı olarak gençlerin hâlâ potansiyel suçlu olarak görülmelerine, özel yetkili mahkemelere, YÖKün eğitimde yarattığı karmaşaya, linç kültürünün giderek toplumun bir geleneği haline gelmesine karşı olmak, bunları yazıp, çizmek ödev değil midir? İşte bunları kafanızdan geçirir hangisinden başlayacağınızı düşünürken bir telefon alır ve 50 yıllık bir dostunuzun ani ölümünü duyarsınız. Dünyanız kararır. Her şeyi bir yana bırakır kendinizi sokağa vurursunuz.Yeniden bilgisayarın başına döndüğümde ülke sorunsalı üzerine kalem oynatmak gelmedi içimden. Şiire, daraldığımda sığındığım şairlerin yapıtlarına döndüm. 11 Ekim 2010 Metin Eloğlunun 25. ölüm yıldönümü. Nasıl da atlıyordum diye üzüldüm. Türkçeyi eğip bükerek dili çeşitlendiren, zenginleştiren Eloğlunu okurla paylaşmak içimdeki sıkıntıyı da giderebilir diye düşündüm. Biliyorsunuz Metin Eloğlu imgelerini kendine özgü renklerle tuvale yansıtan usta bir ressam. Şiirleri gibi resimleri de yaşama sevinci dolu birer renk cümbüşüydü. Ölümünden bu yana geçen onca yıla karşın şiirlerinin ve resimlerinin tazeliğini, güncelliğini korumaları hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü O, hep kendine özgü olanı yaptı. Güzel sanatların ve şiirin özel bir sanatçısı olarak kaldı. Toplumsal düzendeki bozuklukları, eşitsizliği, adaletsizliği kendine dert edinir Metin Eloğlu. Dünyaya ve çevresine halkın gözüyle bakmaya çalışır. Bu gözlemleri, bazen öfke, bazen şakayla yansır dizelerine. Bıçkın üslubuyla kentsoyluları alabildiğine eleştirir, sarakaya alır. Kültüre, sanata boş vermiş, sanatı sermayenin rantı görmeyi beceriklilik sayan insanların oluşturduğu bir toplulukta yaşamanın sancısını bir sanatçı olarak Metin Eloğlunun yaşaması da kaçınılmazdı. Kör inançlara, para, şöhret hırslarına, savaşlardan medet umanlara, içinde soluk aldığı doğayı yok ettiğini bile fark edemeyen insanlığa inat, bir nanik yaparak geçip gitti yazın dünyamızdan. Bu yalnızlık benim diyerek.
Metin Eloğlu bir memleket şairidir. Yurdun her köşesi yüreğidir. Ama şiirlerinde İstanbulun ve Üsküdarın yeri bir başkadır. Yaşantısının en renkli köşeleridir.
Dizelerine de böyle yansır. Yuvarlak Hesap şiirine bakalım:
İşin ucunda çıkarımız var mı?
Bunu böyle düşüneceksin.
Kâr hanesi ne âlemde?
Ona bak
İstanbul yoksa yok,
Sensizlikse, sensizlik,
Acırsa acır, ne yapalım
Ölüm ölüm bir ölüm
Metin Eloğlunun anısını önünde saygıyla eğilirken onun Toprak şiiri ile bitirelim yazıyı:
Belki Adadaki köşkü üstüne yapacak
Karısını kızanını peşkeş çekecek belki
Ayaklarına kapanacak şöylelemesine
Benim bildiğimse rüşvet teklif eder
Şölenler adar rakılı makılı
Kanma sakın
Ense köküne vur bir odun
Yüzükoyun kapaklansın deyyus
İnsanını hor gördüğü
Somununu haraca kestiği
Bağımsızlığına diş bilediği
Şu toprağı öpsün
TURGAY OLCAYTO