14 Ekim 2010 00:00
ÖZGÜRLÜKLER
GÜNÜN YAZILARI
2004 yılında kabul edilen ve 2005ten itibaren uygulanmaya başlanan yeni Ceza Kanunu ve 2004 sonundan beri uygulanmakta olan Ceza Muhakemesi Kanunu gerekçelerinde genel olarak yurttaşların hak ve özgürlüklerine saygıya vurgu vardı. 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununun 1. maddesi Ceza kanununun amacını ,Ceza kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplumum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. şeklinde açıklıyordu. Ceza Kanunu Haziran 2005ten itibaren yürürlüğe girecekti. O tarihlerde cezaevlerinde 55 bin tutuklu ve hükümlü vardı.
İnsanlar daha özgür olsunlar, güvenceye bağlansın özgürlükler ve kolayca tutuklanmasın; her yasaya aykırı eyleme hapis cezası verilmesin Bunlar isteniyordu. O nedenle yasaya aykırı eylem sayısında ve sınırlarında daraltmaya gidiliyordu. Ayrıca kabahatler için özel kanun çıkarılıyordu.
Süreç farklı gelişti. 2005 yılından itibaren insanlar ceza yasaları bakımından ve yargılama hukuku bakımından daha özgür değiller. Hukukun üstünlüğü, hukuk güvenliğini de gerektiriyor. Türkiye yargı pratiği bakımından daha bir hukuk güvenliğine sahip ülke görünümünde değil. Çünkü yargının sizin hak ve özgürlüğünüze saygısında sorunlar var. Yargı, insan merkezli düşünmüyor. Bunu pek çok kez hukuki reformlara yargının direnç göstermesi olarak nitelemiştik. 2007 yılından itibaren yazdığımız pek çok yazıda bu durumu eleştiri konusu yapmıştık. Yıl yıl hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlü sayısındaki dramatik artışa dikkat çekmekteydik. Hukuki reformlara direnç gösteren yargı kesimi arasında ayırım yapmıyorum. İster devlet ideolojisine göre karar veren kesimler ister parti ideolojisi ya da daha farklı seçimlerinden dolayı direnç gösterenler olsun, birleştikleri bir konu var: Karar pratiklerine baktığımızda her durumda bireyin hak ve özgürlüğü ikincil kalıyor.
Yüksek yargıdan yükselen seslere bakın, Atatürkçülük diyorlar, çağdaşlık, laiklik diyorlar. Doğrusu bu tür öznel seçim ve değerlendirmeler adalete yabancıdır. Bizi ve yolu yargı kurumlarından geçen hiç kimseyi bunlar ilgilendirmiyor. Adalet açısından ölçüt de bunlar değil. Ya ne? Hukukun üstünlüğü, adil yargı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında genel olarak ölçütleri, değerleri ve ilkeleri görürsünüz
Bazen tutuklamalar bakımından sadece Ergenekona bazen de sadece Kürtlere, Kürt siyaset ve sivil toplum örgütü yöneticilerine yönelik tutuklamalara göndermede bulunuyoruz. Görmeliyiz, izlemeliyiz ama kanımca eksik bakış açıdır bu. Sorun sadece siyasi olarak AKP adaleti deyip geçilecek bir durum değil. Bu spekülatif bir söylem olarak kalabilir. Erdoğan tutuklamıyor insanları. Bugünkü hakim yargı zihniyetini ve pratiğini savunanlara söylüyorum. Cumhuriyetçidir, ulusalcıdır diye yere göğe sığdırmadığınız yargı tutukluyor. Veya yargı darbecileri soruşturuyor ve benzeri övgülere mazhar olan yargı veriyor bu hukuka aykırı kararları. Sanki 87 yıldır cezasızlık politikasının en önemli yanını teşkil eden yargı şeriatçı yargıymış gibi. Sanki tüm cumhuriyet tarihi borunca verilen ölüm cezası kararlarını verenler cemaatçı yargıymış gibi Sanki 87 yıldır Türkiyenin yüz akı aydınlarını, yazarlarını, şairlerini hapislerde çürüten yargı bugünkü hakim zihniyetten farklı bir zihniyete sahip yargıymış gibi Uzun lafın kısası, yargı reformlara direniyor. Hukuk dışı saiklerle direniyor. İfade özgürlüğü davalarında da örgütlenme özgürlüğü ile konularda da uygulamalara bir bakın. Çifte standartlı kararlara Verdiği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal eden her 10 karardan 9u ihlal kararıyla dönen bir yargıdan söz ediyoruz. Türkiyede adalet var mı sizce? Varsa nasıl bir adalettir bu?
Kanımca devletin ceza ve infaz politikasına bakmak gerekiyor. Bu da yasama, yargı, yürütme organlarının ortak sorumluluğu demek. Bu nedenle yukarıda söylediğimiz şeyleri tamamlayalım. Erdoğan tutuklamıyor ama siyasi olarak sorumlu. Kalın çizgili yasa maddelerine ihtiyaç var. Zihniyet değişimi beklenirse birkaç yıl sonra hapishane cehennemine dönmüşlüğü katmerlenecek Türkiyenin.
80 bin kapasiteli hapishanelerde 120 bin kişi yatıyor. Daha fazla cezaevi değil çözüm. Çözüm: adil bir yargı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine imza atmanın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmenin sorunluluğunu duymaya davet ediyoruz. Bu davet devlete. Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarına.
İnsaf edin!
HÜSNÜ ÖNDÜL
Evrensel'i Takip Et