19 Ekim 2010 00:00
EKONOMİ VE POLİTİKA
İnsanların söylemleri ile eylemleri arasında daima farklar olduğu gibi, bu farkın siyasilerde olağanüstü boyutlarda olması doğal gibi geliyor bana. Zira, politika alanında oyun kuran politikacının hedefe ulaşması için, sonuç alınıncaya kadar olası engellerin aktive edilmemesi gerekli görülür. Bunun en çarpıcı örneğini, 26 Ağustosta başlatılan Büyük Taaruz öncesinde dünya ile tüm irtibatın kesilmiş olması oluşturur. Felsefik olarak bunun tam tersini de, AKPnin, anayasanın temel hükümlerini değiştirmeye kalkmadan önce, Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmeye yönelmesi oluşturur.
AKP, hedeflediği yeni anayasa çerçevesi konusundaki suskunluğunu ısrarla sürdürmektedir. İlk etapta, anayasanın değiştirilmesinde önemli engel oluşturabilecek yüksek yargının denetim altına alınması gerekiyordu. Son atamada Anayasa Mahkemesi üyesinin medyaya yansıyan şaşkınlık ifadeleri geleceğe ışık tutmaya yetmektedir; hedefe yaklaşılmaktadır! AKP, hedeflediği programı, salam politikasıyla uygulamaya koyarken, seçimlerden önce yeni bir anayasa projesine girişmemekte, bu konuda en ufak bir bilgi sızdırmamakta ve hedeflediği amaç doğrultusunda da tutarlı davranmaktadır. AKP, hedeflediği büyük değişimi, bir anda gerçekleştirmenin zorluğu karşısında, toptan anayasa değişikliğine gitme yerine, parçalı ve tedrici değişikliği yeğleyecektir.
Acaba, asıl hedef nedir! Emperyalizmin Türkiye üzerindeki amaçları ile, Türkiyede baskılanmış gericiliğin uyanmasının birleştiği günümüz koşullarının yürüyüşünde geleceği tahmin etmek zor olmamakla beraber, siyasî liderlerin başlarını yastığa koyduklarında ne düşündüklerini ya da aile efradı ve yakın çevreleri ile konuştuklarında neyi nasıl ifade ettiklerini çok merak ediyorum. Gerçi düşünce ile birey suçlanmaz, ama düşünce eyleme sokulacak ise, hele de bu düşünce güçlü bir siyasi liderin ya da ekibin kafasında ve tüm toplumu ilgilendiren bir proje ile ilgili ise, tahmin edilmesinde yarar olur, diye düşünüyorum. Diyelim ki, teknoloji o denli ilerlese ve insanların düşüncelerini okuyan bir cihaz geliştirilse ve bu cihaz, politikacıların mal beyanında bulunma zorunluğu gibi, her an politikacının düşüncelerini okuyup, İnternet ortamında kamuya açıklasa, fena mı olur!
Politikacıları böyle bir açıklamaya zorlamak kişisel haklara ve gizliliğe saldırı sayılmaz. Zira, fikirlerini açık etmeden, uygun zaman ve mekan kollayarak, fikirlerini uygulamaya sokan politikacılar, önceden önlem alma olanağı bulamayan bireylerin kişisel haklarına saygısızlık yapmış olmaktadır. Bu duruma asimetrik stratejik konum adı verilir.
Siyasi kararların ya da eylemlerin arka planını deşifre edebilmek için teknik icatları beklemeye gerek yok aslında. Politikacıların proje ve eylemlerinin arka planını, belirli yanılma payı ile, tahmin etmek ve öngörülen sonuçları kamuoyu ile paylaşmak olanaksız değildir. Toplumsal ve çevresel güç denge ve ilişkileri ve genel gidişatın ileriye doğru extrapolasyonu yoluyla böyle bir tahminde bulunulabilir. Ancak; egemenlerin siyasiler eli ile uygulamaya koymaya çalıştıkları politikaların engellenmemesi için, böylesi tahmin yürütme işlemi komplo olarak yaftalanarak, bir bakıma dışlanmakta ve köreltilmektedir. Komplo yapmakla suçlananlar ise engellenmekte, hatta aşağılanmaktadır. Oysa, komplo yaklaşımına dayanmak, anlamlı ve makul gerekçeler ya da önsezilerle geliştirilmesi koşulu ile, anlamlıdır ve gizli geliştirilen süreçlerde fevkalade yararlı ve yol göstericidir. Politikacıların zihnini okuma gayreti niçin ayıplanır ve yasaklanır, çok merak ediyorum!
Merak ettiğim diğer konu ise, komplo yaklaşımına müstehzi bir eda ile bakan ve son referandumda evet oyu kullanan, dibine ışık veremeyen karanlık aydınlar güruhunun şimdilerde ne düşündüğüdür. Toplumu aydınlattıklarını zanneden bu güruhun, darbeci ve işkencecilerden hesap sorma aldatmacası altında kuklanın iplerini ellerinde tutan sermayenin aklanmasına göz yumma konusunda; Anayasa Mahkemesine atanan yargıcın basına yansıyan beyanatı üzerine; Burhan Kuzunun laiklik kavramı üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiği konusundaki kehaneti konusunda; toplumda ulu orta cirit atan ve sosyal devletin yokluğundan yararlanarak, para karşılığında gençleri köleleştiren karanlık emelli tarikatlar hakkında; YÖK başkanının türban konusundaki sathi düşüncesi ve üniversitelere sivil polis yerleştirilmesi hakkında ne düşündüklerini; bütün bunların yanında da, tüm bu karanlık aydınlık çevrelerin emperyalizmin uşağı olma konusunda nasıl bir kişisizlik gösterdiklerini algılama yeteneğine sahip olup olmadıkları konusunu çok merak ediyorum!
İZZETTİN ÖNDER
Evrensel'i Takip Et