28 Ekim 2010 00:00

ANALİZ


İstanbul Sanayi Odası’nın Türkiye’nin en büyük 1000 kuruluşu sonuçları sanayinin kârlılıkta bankalarla yarıştığını ortaya koydu. Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir’den, “Krizi Başbakan kadar iyi okuyamadık” itirafı geldi. Başbakan patronlar açısından haklı çıktı. İstatistik Kurumunun açıkladığı veriler şirketlerin, 2009 yılındaki kayıplarını telafi ettiklerini söylüyor.
Metal’de durum ne diye bakıldığında, metal sektörörünün tüm ana dallarında durumun çok iyi olduğu görülüyor.
Otomotivde, demir-çelikte, makine sektöründe... İhracat verileri, kârlılık oranları tümü oldukça iyi. En çok ‘ağlayan’, yandık bittik’ diyen, ÖTV indirimi desteği alan, binlerce işçisini kapı dışarı eden otomotiv sektörü rekora gidiyor. Otomotiv Sanayicileri Derneği durumu şöyle özetliyor: Otomotivde üretim hedefi 1 milyon barajını aştı, rekor yıl 2008’e yetişti yıl sonunda geçecek”. Türkiye 2010 yılının ilk 9 ayında otomotiv ana ve yan sanayi ihracatını geçen yıla göre 1,5 milyar dolar artırdı.
Türkiye otomotivde gözde ülke haline geldi. Çinli otomotiv firması Cherry’nin Türkiye’de fabrika kurma kararı alması, ‘gözde’ haline gelmenin bir sonucu.
Ya emekçilerin durumu?
İşçiler, kapitalizmin değişmez krizden çıkma oyununu fazlasıyla gördü. Patronlar, bir yandan çalışan sayısını, bir yandan da ücretleri azaltarak maliyetleri düşürdüler. Bu avantajla rekabet gücü edinip kaybettikleri pazarları, ciroları, dolayısıyla kârları yeniden kazandılar.
İmalat sanayi üretimi, kriz öncesi düzeyi yeniden yakaladı. Ancak bu üretim, kriz öncesinin istihdamın yüzde 10 azı ile yapıldı. Yani kriz öncesinde 100 kişi ile yapılan üretimi, patronlar, krizi fırsat bilerek 90 kişiye yaptırdılar. Üstelik bu işçilere de daha az ücret ödediler. Hazine Müsteşarlığı verileri, 2009’da sanayide reel ücretlerin yüzde 9 gerilediğine işaret ediyor. DİSK’in üç gün önce yayanladığı rapor ücretlerdeki reel erimeyi gözler önüne bir kez daha serdi zaten.
“Kriz” denilerek yapılan saldırılar, Demir Çelik’teki yüzde 35’lik ücret indimi örneğindeki gibi, ücretleri düşürmeye kadar varmıştı. Şimdi patronlar kriz döneminde oturtukları kuralları daha katılaştırarak sürdürmek istiyor. Ucuz emeğe, ağır sömürüye dayalı düzen iyice yerleşsin diye bastırıyor.
Bu düzene dayalı büyümeyi rakamlarla gözler önüne süren Türk Metal sendikası nedense bu büyümeden pay istemeyi düşünmüyor.
Mevcut adaletsiz gelir dağılımı ortamında, insanların elde ettikleri gelirlerinin bir önceki yılın büyüme oranı kadar arttırılmazsa dağılım gittikçe kötüleşir. Emekçiler aslında yoksullaşır. Örneğin işçiye sadece enflasyon oranında zam yapılırsa bir yıllık kayıplarının bir kısmını telafi edebilir. Ama gelişen teknolojinin bir sonucu olarak cep telefonu, internet vb kullanması durumunda enflasyon oranındaki zam onu yoksulluşmadan kurtarmaz. Bu nedenle işçinin yenilikleri de yoksullaşmadan kullanabilmesi için büyümeden pay alması elzemdir. Fakat sendikalar değil büyümeden pay talep etmeyi, enflasyon rakamını dahi talep etmiyor. Olacak iş değil.
İşçilerin, emekçilerin gıda harcamaları son iki yıldaki ekonomik büyümeye rağmen hiç artmamış. Emekçi vatandaşın geliri de harcaması da artmıyor. Başbakan ve ekonomi kurmayları, ‘Patronları teğet geçenin işçileri delip geçtiğini’ söylemiyor. Büyüyen ekonomiden emekçilere pay düşmediğini ifade etmiyor. Talebin canlanmasıyla övünüyor ama işçi ve emekçilerin gıda harcamalarını dahi artıramadığını görmezden geliyor. Sendikacılar gerçeği sadece söylemekle yetiniyor. Gereğini yapmıyor.
İş yine işçinin başına düştü.
Bülent Falakaoğlu

Evrensel'i Takip Et