29 Ekim 2010 00:00

GERÇEK


Geçtiğimiz Pazar günü Gebze’de 27 işyerinden 300 dolayında işçinin bir araya gelerek, “sendikal hareketin sorunlarını ve bu sorunların aşılmasında ne yapmaları gerektiğine” dair tartışmalarını Salı günkü Evrensel’den okuduk.
Habere göre işçiler, “Sendikaların yeniden mücadele merkezleri haline getirilmesi, örgütsüz işyerlerinin örgütlenmesi, devam eden direnişlerde dahil sendikalaşma mücadelesi veren işçilerin iş kolu gözetmeksizin desteklenmesi, mücadele merkezi olan Gebze Sendikalar Birliği’nin yeniden ayakları üzerine dikilmesi, önümüzdeki aylarda görüşmeleri başlayacak olan asgari ücretin yoksulluk sınırına çekilmesi için bir mücadele hattı örme ve Gebze’de bunu gündeme alan bir miting düzenleme…” gibi kararlar almışlar.
Bir hafta kadar önce de Kocaeli’nde Kocaeli’ndeki başlıca sendikaların şube yöneticileri ve çeşitli işyerlerinden temsilciler ve işçiler bir araya gelerek benzer bir gündemi tartışmıştı.
Ancak Gebze’deki toplantı; geniş bir işçi kesimini katmayı amaçlayarak Kocaeli’ndekinden farklı bir özellik taşıyordu.
İki toplantı arasında bir farklılık da; Gebze’deki toplantıya amatör sendika yöneticilerinden birkaçı dışında kimsenin katılmamasıydı.
Sendikacılar ortak bir “katılmama kararı” alarak mı katılmadılar; yoksa kendiliğinden mi böyle bir durum ortaya çıktı, en azından şimdilik bilmiyoruz. Ancak gerekçesi ne olursa olsun; sendikacılar toplantıya katılmadı; orda işçilerin sorunlarını, sendikalı olmak için çabalarını ve duydukları kaygıları ilk ağızdan dinleme fırsatını kaçırdılar. Belki gazeteden okudular; belki CD’ye aldırıp izlerler. Ama burada önemli olan sadece ne söylendiği değil, belki ondan da fazla nasıl söylendiği, taleplerini tartışan birçok fabrikadan işçinin birbiriyle konuşup tartışmasını; onlarla duygu ve düşünce yakınlığı kurma fırsatını kaçırmalarıdır.
Eğer Gebze gibi ülkenin en önemli işçi havzasında, sendikal hareketin sorunlarını tartışıp; gidişata müdahale etmek için kendilerine yükümlülük (görev) çıkarmak amacıyla ve önceden herkese ilan edilerek yaptıkları toplantıya sendikacıların katılmaması elbette işçiler tarafından da değerlendirilecektir. Çünkü normal olanı sendikacıların böyle toplantıya herkesten önce katılmasıdır. Sadece katılmak da değil; mümkün olduğu kadar çok işçinin bu toplantıya katılarak; sendikal hareketin “tabana yayılması” için bu girişimi değerlendirmektir. Zaten; “İşçiler sendikalarla ilgilenmiyor, her şeyi sendikacı yapsın diye bizden bekliyorlar” diye şikâyet eden sendikacılar değil mi?
Buyurun işte işçiler tartışıyorlar. Üstelik işçiler; sendikacılardan özel bir şey de istemiyorlar; “Sendikaları bugün olduğu konumdan kurtararak nasıl ayakları üstüne kaldırırız; örgütlerimizi nasıl büyütürüz. Etkinleştirir patronlar ve hükümet karşısında emekçileri kamuoyu karşısında güç ve itibar sahibi yaparız” diye tartışıyorlar.
Sendikacılar, bu tartışmaların dışında kalmamalıdır; kalamazlar da. Tersine hala “Sendikalar ne olacak; işlevlerini nasıl yerine getirecekler; emek mücadelesinde nasıl bir rol oynayacaklar” kaygısı olan her sendikacı bu toplantılara katılmayı erteleyemeyeceği bir görev bilmelidir. Dahası sendika yöneticilerinin; bu toplantıların, her işletme ve işkolundan işçiler arasında daha ileriden bir birlik sağlaması için gayret göstermeleri, bu amaçla kendi aralarında rekabete son vererek dayanışmaları ve alınan karaların hayata geçirmesi için üstlerine düşeni en ileriden yerine getirmeleri, işçilerin kendilerini seçmiş olmalarına verecekleri bir karşılıktır.
Bu sadece Gebze’de de değil, tüm ülke sathındaki, her kademeden sendikacılar için geçerlidir.
Sendikacılar bu toplantılara gelip işçilerin sorunun tartışılmasını ilerletici bir rol oynamalı hem de işçilerin kendilerinden nasıl bir sendikacılık beklediklerini anlayıp kendilerine çeki düzen vermek için dersler çıkarmalıdırlar.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et