31 Ekim 2010 00:00
ÜSTÜN AKMEN: Eleştirinin Evliya Çelebisi
GÜNÜN YAZILARI
Eleştiri adeta tedavülden kalkmak üzere olan bir alan. Reklam, tanıtım falan revaçta şimdi. Her şey bir sektör olsun için eleştiri değil pazarlama öne çıkıyor şimdi. Hele ki tiyatro eleştirisi Bir elin parmaklarını geçmeyen kültür sayfası var gazetelerde ve onların da bir kaçı tiyatro yazarına sahip. Hal böyleyken bir de lafını esirgemeyen eleştirmen aramaya kalkarsanız Üstün Akmeni bulursunuz. Yüzde 100 Tiyatro isimli yeni kitabında Akmen yüz eleştiriye yer vermiş. En az onlar kadar değerli olan, Üstün Akmen hakkında 15 tiyatrocunun kaleme aldıkları. Kimsenin gözünün yaşına bakmaması, Türkiyenin en çok oyun izleyen ve yazan eleştirmeni olması, sadece İstanbuldakileri değil, üşenmeden, görev bilinciyle Anadoludaki tiyatroları takip etmesi 15 yazının da üzerinde anlaştığı tespitler. Kimsenin yazmadığını yazan, gitmediği yere giden bir Evliya Çelebi adeta Üstün Akmen. Gazetemde yazıyor diye söylemiyorum
Eleştiri neden önemlidir üstat?
Tarafsız bir dış göz benim için eleştirmenlik. Hatır gönül eleştirmenliğinden bahsetmiyorum ama... Arkadaşının sergisine gidersin, nasıl buldun?, iyi, iyi harika... Ben bundan çok rahatsız oluyorum, çünkü o kötü bir resim. İyi yapmıyorsun iyi diyerek, çünkü hakikaten iyi olduğuna inanıyor.
İyi ya da kötü demek de yeterli mi?
60-70lerdeki eleştirilere bakın. Hepsi, Fatma o rolde iyiydi falan derler. Neden iyiydi? Yok. Yahut, Remzi çok kötüydü, neden kötüydü? Kimse açmıyor. Niçin kötü olduğunu söylersen bir şey vermiş olursun. Bazen saçmaladığımı düşünürler, bazen de iyi görmüş derler. Ne kadar çok iyi görmüş denirse o kadar iyi eleştirmen olunuyor.
BEYOĞLUNDA ATLI POLİSLER TİYATRO SEYİRCİSİNİ DAĞITMIŞTI
Eleştirinin itibarı düne göre nasıl peki?
Düne göre de Avrupaya göre de kötü... Avrupadaki tiyatro eleştirmenleri bizim futbol programı yorumcuları gibi... Ya o akşam yazıp sabah baskısına yetiştiriyor ya da en kötü ertesi güne... Eğer olumsuz eleştiriyse oyunun seyircisi düşüyor. O kadar etkili... Bizde de 1970lerde eleştirinin bir değeri vardı, bayağı da eleştirmen vardı. Şimdi maalesef eleştirmen yok. O da saha olmamasından. Birkaç gazetenin günlük kültür sanat sayfası var. 90 sayfalık gazete çıkarıp yarım sayfasını sanata ayırmayan gazete var bugün, günahtır. Kültür azaldıkça magazin çoğalıyor. Bu da insanların düşünmemesine, doğru kararlar verememesine sebep oluyor. Bu durum da siyasilerin işine geliyor.
Bu tiyatroya nasıl yansıdı?
Beyoğlunda bilet kuyruğuna girmiş seyirci kalabalığının atlı polislerle dağıtıldığına şahit oldum, o kadar kalabalıktı seyirci. Bir gün dışında haftanın altı günü oynanırdı aynı oyun. Üstelik bu kadar kalabalık değildi İstanbul. Şimdi haftada bir gün oynayan bir oyun dolduruyor tabii, 17 milyon nüfusu olan bir kent burası. Varoşlara bakın Orada yaşayan insanlar denizi görmüyor ki tiyatroyu görsün.
YILDA YÜZÜN ÜZERİNDE OYUN İZLİYORUM
Yüzde 100 olan nedir?
Bu isim Ali Poyrazoğlundan çıktı. Eleştiri-Yorum düşünüyordum kitabın ismini. Poyrazoğluna söyleyince, Böyle enayi isim olur mu? Madem yüz eleştiri var, Yüzde Yüz Tiyatro olsun dedi, benim de hoşuma gitti. Saf tiyatro anlamına gelmiyor ama, her şeyin içinde tiyatro var denmek isteniyor.
Yılda kaç oyun izliyorsunuz?
Yüzün üzerinde. Türkiyenin en çok oyun izleyen, en fazla kent dolaşan eleştirmeniyim.
Eleştirilerinizde gençlere titizlikle yaklaştığınız görülüyor
Gençleri eleştirilerimle yüreklendirmeye çalışıyorum. Bazen tepki alıyorum eleştirdiğim için çünkü bazıları henüz eleştirilmeye hazır olmuyor. Ama büyük çoğunluğu eleştirmemi istiyor. Bu da benim çok hoşuma gidiyor. Eleştirilerimle onların oyunculuğuna katkı sağlıyorsam bu benim için gerçekten büyük mutluluk. Türk tiyatrosunun geleceği onlarda çünkü
SANATI SEVMEK BİR TUTKU
Sanatın pek çok dalını takip ediyorsunuz. Sergiler, konserler, edebiyat... Neden tiyatroya özellikle yoğunlaştınız. Neden diğerleri değil de tiyatro?
Sanatı sevmeyi bir tutku olarak görüyorum. Ben 15-16 yaşlarındayken Beyoğluna çıktığım zaman bütün sergileri gezer, müthiş de keyif alırdım. Anı yaşlarda Gazanfer Özcan Tiyatrosundan bilet alır, otobüse atlayıp Ankaraya oyun izlemeye gider, gece dönerdim. Anlamadığım oyun olduğunda sinirlenir, hemen öğrenmek isterdim. Böyle böyle gelişti.
Tiyatro eleştirisi ne zaman başladı?
Uzun süre tiyatro eleştirisi yazmadım. Kendimi yeterli görmedim. Benim gençliğimde Özdemir Nutkular, Lütfü Aylar, Selmi Andaklar vardı eleştiri yazan. Şimdi baktım ki ben onlar kadar bilmiyorum. Oyunu okuyamıyorum yahut ışığı anlamıyorum, kostümün ne kattığını bilemiyorum...
Hangi yıllar?
60lı yıllar... Bıraktım tiyatro yazmayı... Öykü yazdım bir süre. Sonra iş hayatımda vergi ya da ekonomi üzerine yazdığımda da içine edebiyat şırınga ettim. Geri kalmış ülke diyeceğime ağır aksak ülke diyordum mesela. Bir yandan devamlı tiyatro okuyorum, tiyatro eleştirmeni olmaya hazırlıyorum kendimi. Yurtdışında da oyunlar izliyorum falan. On-on beş yıl önce çıktım ortaya. Artık kâfi dedim.
Geç sayılabilecek bir zaman mı?
50 yaşlarında falan başladım, bana göre normal. Çünkü deneyim işi tiyatro. Macbethi 5-6 kere izlememişsen yazamazsın kolay kolay, bana göre... Ben editör olsam yayınlamam. Genç eleştirmenler için modern oyunlar yazmak daha kolay oluyor da klasikler ya da antik tiyatro olunca olmuyor. Bu da gayet normal. Marangozun da gençlik dönemi başka olgunluk dönemi başka... İlk eleştirilerime baktığımda gülüyorum ben de...
ANADOLUDAKİ TİYATROCULAR ADETA MİSYONER
Kitapta hakkınızda yazı yazan tiyatrocuların en çok üzerinde anlaştığı şey Anadolu seferleriniz. Nedir sizi Anadoluya gitmeye iten neden?
Diyarbakırda, Malatyada tiyatro sevdirmek çok önemli bir uğraş, misyonerlik adeta. Bir eleştirmenin Anadoluya gidip onları izleyip, yazması onlar için adeta ödül oluyor. Pek eleştirmen gitmiyor. Burnumuzun dibinde Kocaeli Tiyatrosu var. Geçen gala vardı bir tane eleştirmen yok. Ya da turistik gezi gibi gidiyorlar ve yazmıyorlar.
Anadolu tiyatro ödülleri de başlattınız...
Afife Ödülleri, Sadri Alışık Ödülleri İstanbulda. Metropolün ödüllendirmesi olarak kalıyor, Anadoluya hiçbir şey yok. Halbuki bu çocuklar karda kışta turne yapıyorlar. Sadri Alışık Yönetim Kuruluyla konuşup geçen sene başlattık Anadolu Sadri Alışık Tiyatro Ödüllerini. Önce Devlet Tiyatrosuyla konuşmuştum, ama yanaşmadılar. Çolpan İlhan ve Kerem Alışıkla paylaşınca, onlar biz bunu Ankarada yaparız dediler. Ankaraya gelen grupların arasından seçilenlere ödülleri İstanbuldakinin aynısı bir törenle verildi. Şimdi Ankaraya gelmek için bir yarış başladı topluluklar arasında, kendilerini göstermek için.
BEŞ SEYİRCİ BANA YETİYOR
Bu kadar enerji, cefa... Nedir sizi motive eden?
Her sezona bu sene o kadar gücüm yok diye başlıyorum ama sonra dayanamıyorum. Bir oyun görünce, hele de iyiyse, bunlara nasıl destek vermezsin? falan diye başlıyorsun tekrar. Bir de bizim gazetenin tirajı belli. Ama öyle güzel tepkiler alıyorum ki bazen... Diyarbakırda adamın biri o kadar güzel yazmışsınız ki görmüş kadar oldum diyor. Ne kadar önemli? Belki beş seyirci böyle düşünen, ama bana yetiyor. Beni Hıncal Uluç gibi on binler beğensin diye bir derdim yok. Bir işe yaradığımı zannediyorum ki çağırıyorlar.
Sizin gibi lafını esirgemeyen eleştirmenler dargınlıklar da yaşarlar mı?
Eski eleştirmenler elini ayağını kesti. Ayda bir ya yazıyorlar ya yazmıyorlar. Diyor ki Ben neden kavga edeyim bilmem kimle bu saatten sonra? İyiyse yazarım değilse yazmam. Oyundan çıkarken Allah beterinden saklasın diyor ama kötü yazmıyor. Bu bana sorumsuzluk gibi geliyor. Biz Engin Alkanla birbirimize girdik. Ben Keşanlı Ali böyle oynanmaz demiştim, o oynanır diyordu. Haldun Tanerin Keşanlı Alisi kabadayı görünen ama aslında korkak bir tiptir, şans eseri birini öldürür falan. Ben böyle bir yorum bekliyorum, o başka türlü düşünüyor, olabilir... Engin Alkan çok iyi bir oyuncudur ama aramızdaki tartışmayı hakarete kadar götürdü. Ailecek görüştüğümüz Dilek Türkerle iki yıl görüşmedim mesela; eşimle görüştü benimle görüşmedi. Neden? Çünkü oyununu eleştirdim.
Kötüye kötü demeyen eleştirmenler mi kötü alıştırdılar tiyatrocuları acaba?
Hele ki tanıdıksa tiyatrocu kesin iyi yazılsın bekliyor, tersi olunca da ihanete uğramış gibi hissediyor. 15 tiyatrocunun kitabımda benimle ilgili söylediği bir tek şey var; dürüsttür, lafını esirgemez, gözünün yaşına bakmaz... Bu benim için kâfidir. Yıldız Kenter bunu sahnede de söylemişti, Üstün Akmen geldi dediklerinden ödüm kopar, çünkü yazar, basar gözüne yumruğu. Yanlış da yazabilirim, tiyatronun peygamberi değilim sonuçta ama yazmazsan kendime yediremiyorum. Bir başka hasletim de her gördüğüm oyunu yazmak. Yazmazsam günah gibi geliyor.
AKMYi iSTiYORUM
AKMyi bir dava haline getirdiniz Kültür Ajansı için suç duyurusunda bulundunuz Evrenseldeki köşenizde devamlı yazıyorsunuz.
AKMsiz olmamızda İstanbul 2010 Kültür Ajansının büyük ihmali var. Bütçeden AKMnin tadilatı için alınan parayı yemişler. Yemişler derken, başka alanlara harcanmıştır ki bu suçtur. İki senedir koskoca bir tarihi opera, bale, tiyatro salonunu metruk halde bırakmak da suç. Onun da ayrı cezası var. Mimara para verilmediğini söylenmişti, verildiğini öğrendik. O ödemenin faturasını görmek istedik, yok. Sonuçta orada ciddi bir yanık kokusu var. Üzerine gittim, inşallah sonucunu alırım.
İmza kampanyası da başlattınız
70-80 kişi imza verdi, az. Çıt çıkmıyor, korkanlar çok. Bağırıp çağırmaya çağırıldığında geliyorlar ama iş imzaya, davaya gelince olmuyor. Türkiyenin geleceği hakkında şevkim kırıldı açıkçası. Ama Devlet Tiyatrosundan bazı imzalar gelmesi de sevindiriciydi.
Yıkılıp yeniden yapılacağı söyleniyordu
Yıkılmasına yıkılsın, zaten AKMnin içi de dışı da kötüdür. Ama bir işlev görüyor, başka opera salonu yok. Yıktıklarında yerine bir alış veriş merkezi yapılıp, içine iki enayi konser salonu konmasından korkuyorum. Başbakana da kimseye de inanmıyorum. Muhsin Ertuğrul öyle olmadı mı? Adamlar bir pazar sabahı bizi kahvaltıya çağırıp projeyi gösterdiler. 800 arabalık bir otopark, kocaman bir fuaye falan, harikaydı. Şimdi ortaya çıkan kepazeliğe bakın. O projeyle hiç ilgisi yok. Otopark yok, fuaye küçücük Gişesi dışarıda tiyatro mu olur?
Nedeni nedir sizce bu ihmalin?
Siyasi baskı altında kaldı bence Ajans. Başbakan yıkılmasını istiyor, yürütmeyi durdurma kararı çıkınca yıkamadılar. Madem yıktırtmıyorsunuz o zaman, tadilat da yaptırmıyorum meselesine döndü iş. Peki neden yıkılsın isteniyor? Onu bilemiyorum, beni ilgilendirmiyor da. Ben AKMmi istiyorum. Asıl bomba Kasımda patlayacak gibi görünüyor. AKP toplantı yapmak için Muhsin Ertuğrulu Kasım ayı boyunca tutmuş diye duyduk. Eğer doğruysa o zaman patırtı kopar.
Toplantı yapacak başka yer mi yokmuş?
Olmaz mı? Burası tiyatro yahu, programı var Toplantı yapılmaz ki
TiYATRODA MONTAJDA HALLEDERİZ YOK
Tiyatro neden önemlidir diye sormanın zamanı geldi galiba...
Tiyatro insanın aynasıdır denir. İzleyici koltuğa oturduğunda canlı canlı kendini izliyor. Bütün öykülerde insan vardır, değil mi? Sinema da çok önemli ama ben tiyatroda daha çok sanat buluyorum, beceri buluyorum. Hep verdiğim bir örnek var. Claude Lelouch un çok sevilen bir filmi vardı; Bir Erkek Bir Kadın. Ünlü yönetmen başrol oyuncusu Anouk Aiméenin sıkıntıyla saçını arkaya atmasını istiyor, ama bir türlü olmuyor istediği. Neyse, kahve arası veriyor. Kameramana sen devam et diyor. Aimée, karşısında oynayan Jean-Louis Trintignantla kahve içerken şöyle bir saçını düzeltiyor. Yönetmen Lelouch, tamam diyor, koy bunu oraya. İşte bu, sinemada olur fakat tiyatrocu her gece saçını başka türlü ve isteyerek atar. Montajda halledemezsiniz yani.
ZEKİ MÜREN GİBİ TAKSİCİYE ÇEK DİYORDUM
Müzisyenliğiniz de var sizin üstat. Okurlarımız muhtemelen bihaberdir bundan
Sesim çocukluğumdan beri beğenilirdi. Türk müziği ile uğraşan akrabalarımdan müzik dersleri almıştım yedi yaşında. Bu çocuk konservatuara gidecek, şarkıcı olacak deniyordu. Çok hevesliydim. 14 yaşından sonra ses belli olur deyip almadılar konservatuara. Oysa şimdi alıyorlar. Çok üzülmüştüm. İçimde bir ukde kaldı. Sonra bir düğün salonunda şarkı söyleme teklifi geldi, kabul ettim. Atilla Berkan beni beğenmiş, onun orkestrasına katıldım. Amatör başlayıp çok kısa zamanda profesyonel oldum. O zaman CD, kaset, televizyon yok, radyoda program yapıyoruz. Haftanın şarkıcıları listelerine girmeye başladım.
Ne söylüyordun?
O zaman aranjman falan yok henüz, İtalyanca şarkılar çok revaçtaydı. Ben de İtalyanca bildiğim için çok avantajlıydım. Kulüplerin aradığı bir solist oldum. Gecede beş ayrı yerde çıkıyordum. Sonra Zeki Müren gibi taksiciye çek diyordum. Evlenince bırakmak zorunda kaldım. Pişman mısın dersen pişmanım. Ama şimdi çıksam yine söylerim, sesim hala iyi durumda.
Devrim Büyükacaroğlu
Evrensel'i Takip Et