31 Ekim 2010 00:00

Milli tarih

Nene Hatun ve Kubilay’ın en çok kopyayla en çok sinemada gösterime girdiği haftanın içinden sesleniyorum. Bu tarihi filmleri kim hangi amaçla yapıyor hakikaten?

Paylaş

Nene Hatun ve Kubilay’ın en çok kopyayla en çok sinemada gösterime girdiği haftanın içinden sesleniyorum. Bu tarihi filmleri kim hangi amaçla yapıyor hakikaten?
Olmaz sanıyor insan, ama oluyor. Her gelen filmle, bundan kötüsü olmaz dersen, yanılıyorsun. “Milli tarih” ders kitabı, kitap olarak bile çok bir işe yaramazken, bir de bunu sinema filmi olarak karşımıza çıkarmaya ant içtiler. Hiç afları yok.
Son bir iki yıl içinde, Mustafa ile başlayan Cumhuriyetli filmler, tam böyle bir seyir izliyor. Mustafa için bütün o tartışmalara rağmen, tarihin dışında, tek belirleyici olarak Mustafa Kemal efsanesini beslediği için, aslında iddiasının tersine “insan olmayan” bir Atatürk anlattığını söylemiştik. Ondan sonra yapılan her filmle, ders kitabını perdeye yansıtma sevdası iyice bir alevlendi. Veda filmi de bir hayranlık ifadesiydi sadece ama ona ders kitabı filmi derken meğer acele etmişiz. Arkasından Dersimiz Atatürk diye bir film geldi çünkü.
Birkaç aydır ders boş geçiyordu. Bu haftaki derse Kubilay girdi.
Belgesel havasında başlayan film, daha ilk cümleden diyeceğini söylüyor, sonraki 100 dakika o aynı cümleyi, farklı karakterlere sadece tekrar ettiriyor: “Osmanlı İmparatorluğu 1699’da gerilemeye başladığında, gerilemesinin başlıca sebebi hiç kuşkusuz tarikatlardı!” Ondan sonra tarikatlar sadece birilerini kışkırtmaya çalışıyor, Cumhuriyet de onları engellemeye. Başka hiçbir şey olmuyor memlekette.
Çünkü filmi yapanlar öyle düşünmüş. Ama bu ilkokul seviyesindeki “iyiler” ve “kötüler” ayrımlarını anlatıp açıklamaya çalışmak gibi bir niyete bile girişmemişler.
Şu Atatürk mü daha iyi, bu mu daha iyi diye tartışanlara karışmayacağım. Ama Kubilay’daki Atatürk, bugüne kadar gördüklerimizin kesinlikle en kötüsü. Müsamere havasından hiç kurtulamamış zayıf oyuncular, her replikten önce saniyelerce duraksayıp bir de sallanıyorlar ki, dayanılır gibi değil.
Şeyh Sait isyanı için, ilkokullarda bile Kürt ulusal talepleri olduğu neredeyse söylenir, kabul edilir oldu. Ama Kubilay filmine göre “Cumhuriyete karşı bir gerici isyanı” dediler bitti!
Bir film türü olarak “milli tarih” hiç durmuyor, bayağı büyüyor ve yaygınlaşıyor. Birbirinden kötü filmleri, siyasi mesajlarını güncellemek için onlarca kopyayla, yani demek ki büyük sermayelerle piyasaya sürüyorlar. Kubilay, belli ki aslen tarikat karşıtı bir mesaj vermeye çalışıyor. Ama işgal boyunca “Rum ve Ermeni çeteleri halka zulmediyor” cümlesi hiç eksik olmuyor. O “zulüm” neymiş, ayrıntısını öğrenemiyoruz gerçi. Onu açan, bu haftanın diğer “milli tarih” filmi Nene Hatun. Orada açıkça düşman Ermeniler.
Kubilay’la Nene Hatun’un bir ortak özelliği, ikisinin de kahramanları, filmin en sonunda azıcık görünmesi. Kubilay, uzun uzun, belgesel anlatıcısının sesinden Osmanlı’nın yıkılışını, Kurtuluş Savaşı’nı, Mustafa Kemal’in politikalarını falan anlatıyor. Aralara serpiştirilen canlandırmaların sadece en sonuncusunda Kubilay var. Nene Hatun da Erzurum’u Rusların işgal etme ihtimallerini ve savaşı biraz anlatıyor ama Nene, filmin ancak en sonunda, bütün Erzurum halkı direnmeye başladığında savaşa katılan bir kadın. Oraya kadar, onun hikayesi yok gibi bir şey.
Bu bir rastlantı değil, çünkü iki film de açıkça tarihten bilinen kahramanları, kendi güncel siyasi mesajlarını anlatmak için kullanıyorlar sadece. Onların hikayesini anlatmak bile dertleri değil. Öyle olsa, herhalde biraz daha özen gösterirler, harcadıkları o kadar paranın birazıyla bilen birilerinden yardım isterlerdi. 2010 yılında sinemamız, lise müsameresinden daha kötü filmlerin sinema salonlarını kaplamasına imkan verecek kadar kötü durumda olmamalı.
Bu hafta en büyük rekabet şu: Nene Hatun’da on kişilik orduların birbirine koşması ile Kubilay’da Yunan askerinin dinci Türklere “Hadi şimdi gidin Anadolu halkını kışkırtın. Unutmayın, Mustafa Kemal’i dinsizlikle suçlayacaksınız” gibi repliklerinden hangisi daha dandik?
Bir de Cumhuriyet bayramında vizyona giriyorlar ki, uyanıklar seyirciyi de yakalasın. Bayramın birbirinden kötü tarihi filmlerle karşılanması bir rastlantı değil. 87 yılda laiklik sorununu çözememiş, ulusal sorununu halledememiş, tarihiyle yüzleşememiş Cumhuriyet, iler tutar bir yanı olmayan uyduruk ezberci filmler üretecek bir zemin yaratıyor sadece.
Dini devlet işlerinden ayırdın da ne demeye 87 yıldır din adamı yetiştirip besledin, zorunlu din dersi verdin diye soramazsan, “Kürtler isyan etmedi, onlar dinciydi” diye yalan söylersen, “Ermeniler haindi” diye katliama gerekçe uydurmaya çalışırsan, anca böyle filmler çıkar işte.
Onda sonra aynı salonda filmi izlediğimiz seyircilerden biri gibi; “Milli duygularım bile dayanmaya yetmedi be” diye çıkarlar salondan…
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

Ogün çocuğun abileri

SONRAKİ HABER

ÜSTÜN AKMEN: Eleştirinin Evliya Çelebisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa