01 Kasım 2010 00:00
ROJEV
Dün PKKnin, 30 Eylülde 1 ay uzattığı ve gelişmelere bakarak yeniden değerlendireceğini ilan ettiği ateşkesin son günüydü. Toplumun geniş kesimleri, Kürt sorununda çatışmasızlık sürecinin devam etmesi beklentisi içinde. Öte yandan ateşkes kararında belirleyici bir rol oynayan Öcalan, devlet somut adımlar atmazsa 31 Ekimde aradan çekileceğini açıklamıştı.
Dün PKKnin, 30 Eylülde 1 ay uzattığı ve gelişmelere bakarak yeniden değerlendireceğini ilan ettiği ateşkesin son günüydü. Toplumun geniş kesimleri, Kürt sorununda çatışmasızlık sürecinin devam etmesi beklentisi içinde. Öte yandan ateşkes kararında belirleyici bir rol oynayan Öcalan, devlet somut adımlar atmazsa 31 Ekimde aradan çekileceğini açıklamıştı. Bugün yine hava muhalefeti olmazsa Aysel Tuğluk, Öcalandan çözüm yönünde çabalarını devam ettirmesini istemek için İmralıya gidecek. Talepleri devlet tarafından görmezden gelinen, yargılanan, operasyonlara maruz kalan Kürtler, her şeye rağmen barış diyor. Hükümet ise, Kürt sorununu değil; Kürt hareketini çözmeye yönelik adımlarda ısrar ediyor. Yetmiyor, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, gerici-şoven söylemleriyle ortamı gerdikçe geriyor.
PKK yönetimi, 30 Eylüldeki ateşkes kararını açıklarken aslında ateşkesin süresiz uzatılması arzusunda olduklarını ama devletin attığı kaygı verici adımların bunu engellediğine vurgu yapmıştı. Bu kaygı verici gelişmeler; Kürt legal siyasetine karşı KCK adı altında yapılan baskı ve tutuklamaların sürmesi (en son Urfada uyuşturucu bağımlısı bir genç kızı dağa çıkarmak istedikleri gerekçesiyle 25 BDPli tutuklanmıştı), askeri operasyonların hız kesmemesi, sınır ötesi savaş tezkeresinin uzatılmasının gündeme getirilmesi, uluslararası alanda tasfiyeye yönelik çok yönlü görüşmelerin yapılması olarak sıralanmıştı. AKP Hükümeti geçen süre içinde bu kaygıları ortadan kaldırmak bir tarafa, bir yandan sınır ötesi savaş tezkeresini meclisten geçirdi; öte yandan Diyarbakırda süren ve Kürt siyasetçilerin KCK üyesi olmakla suçlandıkları davada anadilde savunma yapma talebi daha baştan reddedilerek, devletten olumlu adım beklentileri boşa çıkarıldı.
Ortadaki tablonun PKKnin çatışmasızlık kararının sürmesini, sorunun barışçıl çözümünü isteyen herkesin AKP Hükümetine karşı sorunun çözümüne katkı sağlayacak adımlar atılması yönünde baskı yapmasını, tutum almasını gerektirdiği açıktır. Çünkü eğer gerçekten sorunun çözümü isteniyorsa, bunun tek taraflı çabalarla mümkün olmayacağı da bilinmez değildir. Tersi bir tutumun; yani devlet adım atmadığı halde ortada bir sorun yokmuş, her şey yolundaymış gibi davranmanın yaratacağı sonucun ise, kısa sürede yaratılan umut ve beklentinin yerini yeniden şiddete terk etmesi ve çözümün çok daha zorlaşması olacağı da dünyada benzer deneyimlerin öğrettiği bir başka gerçektir.
Taraf gazetesinden Yıldıray Oğurun Balıkçısı, işte tam da bunu yapıyor; her şeyin yolunda olduğunu, devletin bütün iyi niyetiyle çözüm için uğraştığını söylüyor. Balıkçıdan AKP Hükümetinin Suriye ve Irakla yaptığı görüşmelerin PKKnin tasfiyesiyle bir ilgisi olmadığını öğreniyoruz. Tezkere dersen, onu da geç: Zaten ABD de, PKK ile Türkiyenin çatışmasına izin vermez. Yine Urfada 25 BDPlinin tutuklanmasının AKP politikasıyla bir ilgisi bulunmuyor. Tutuklamalar Urfadaki güvenlik kuvvetlerine özgü bir durum! Meğer Roj Tvye yönelik operasyonlar da siyasi değil, mali gerekçelerle yapılmış! Balıkçı, özetle PKKnin kaygılarının yersiz olduğunu söylüyor. Açıktır ki, yapılan değerlendirmelerle olası bir olumsuzluğun faturası daha baştan PKKye, Kürt tarafına çıkartılmak isteniyor.
Taraf gazetesi ve Balıkçısı, gerçeğin bu ters yüz edilişini süresiz ateşkes gibi iyi niyetli bir gerekçeye dayandırabilir. Ama çatışmasızlık ve barışçıl çözüm isteyenlerin tutması gereken yol, onların gittiği yolun tersidir. Biz de bu nedenle bu çevreleri eleştirirken en başından söyledik, sorunun nedeni olan gücün(devletin) uyguladığı politikalara iyi niyetli gerekçeler bulurken, sürekli Kürt hareketine yüklenmek, iyi polis rolünü oynamaktan öte bir anlam taşımaz. Ve iyi polisler, kötü polislerin işini kolaylaştırmak için vardır. Bilmiyoruz; Balıkçıya, Kürtlerin oltanın ucundaki balık olamayacak kadar çok badireler atlattığını söylemeye gerek var mı?
ÇETİN DİYAR