2 Kasım 2010 00:00

Başbakan’a dava açacaklar


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın temiz bir çevre için mücadele edenlerle Taksim’de bomba patlatanları aynı kefeye koymasına çevreciler tepki gösterdi. Çevre örgütü temsilcileri, başbakanın söylediklerini demagoji olarak değerlendirdi.
ONLARI KORUMAK GÖREVİMİZ
Muammer Sakaryalı (EGEÇEP Dönem Sözcüsü): Başbakan her zamanki yaptığı gibi demagoji yapıyor. Allianoi’de, Hasankeyf’de bizim korumak zorunda olduğumuz insanlık mirasıdır. Onları korumak, onlara gözümüz gibi bakmak bizim ev sahibi olarak görevimizdir. Tarihsel bir görevdir bu. Kalkınma denen şey yaşam alanlarımızı mahvediyorsa, bunun kalkınma ile alakası yoktur.
GERÇEĞİ DÜŞÜNMEYE DAVET
İffet Diler (Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü): Biz Başbakanın Ilısu’da kullandığı cümleleri tarihi bir yanılgı olarak nitelendiriyoruz. Çevre konusunda yaptığımız çalışmalar dünyada yaşayan, nefes alan tüm insanlarla ilgilidir. Aslında yaptığımız çalışmalar barışa yakındır, barışın adını taşımaktadır. Tarih ve kültür, su ve kuşlar yok edilirse, hazırlanmakta olan yasalar gereğince asıl o zaman tüm kötülükler başlayacaktır. Çünkü bilinç yok olacak, bilgi yok olacak, ve kapıya kulluk ettiğimiz, avuç açtığımız yeni bir yüzyıl başlayacaktır. Sayın Başbakanı bir kez daha gerçeği düşünmeyle davet ediyoruz.
BAŞBAKAN HEDEF GÖSTERİYOR
Erol Engel (Bergama Çevre Platformu Sözcüsü): Başbakanın üslubu çok tehlikeli ve provokasyona açık, adeta bizleri hedef gösteriyor. İstanbul’da ki terörist saldırı, elbette barışa ve geleceğimize atılmış bir bombadır, lanetliyoruz. Ancak bunun üzerinden kalkıp da bu ülkede yaşamı ve doğayı savunanlara terörist gözüyle bakmaya, hiç mi vicdanı sızlamıyor. “Hangi dinde hangi kitapta yazar” bu güzelim doğaya karşı bu kadar düşmanca davranmak. Başbakan tam bir mirasyedi anlayışıyla bu ülkenin yaylalarını, derelerini kısacası geleceğini yok ederken “Eline sağlık mı” dememizi mi bekliyor acaba ? Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için karıncanın hakkını korumaya devam edeceğiz, hem de iflah olmaz bir şekilde bu böyle biline…
ÇEVREYİ SAVUNMAK VATANI SAVUNMAKTIR
Mehmet Akif Öznal (Güney Marmara Çevre Derneği, GÜMÇED Başkanı): Öncelikle Başbakanın Ilısu Barajına karşı çıkanları, Taksim’deki saldırıyı gerçekleştirenler özdeşleştirmesini şiddetle kınıyoruz. Asıl ihanet, geçmişinde 44 ayrı uygarlık olan ülkemiz topraklarının bağrında bulunan arkeolojik zenginlikleri yok saymaktır. Zeugma’nın, Hasankeyf’in, Allianoi’nin başına gelenler bu anlayışın ürünüdür. Buna karşılık gerçek ihanet, Türkiye’nin üçte birini kaplayacak şekilde 45 bin adet maden ruhsatı vererek bütün yer altı zenginliklerimizi emperyalist maden tekellerine ve çoğu cemaatçi yerli işbirlikçilerine peşkeş çekmektir. Çevre değerlerini savunanlar olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çevreyi gözden çıkartan her kesime karşı (Başbakan hükümet ve uygulamaları da dahil) kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Çevre değerlerini savunmak hayatı ve vatanı savunmaktır. Biz bu ülkenin gerçek yurtseverleriyiz. Ama yer altı ve yer üstü zenginliklerimize kıyanlar tarihe bu unvanla yazılamayacaklardır. Ayrıca GÜMÇED olarak dünkü hakaretten dolayı Başbakana dava açacağız.
YAŞAM SAVUNUCULARI BARIŞÇIDIR
Arif Ali Cangı (Çevre Hukuku Avukatı): Başbakan, doğal ve kültürel varlıkların korunması için mücadele edenleri, yaşam savunucularını hedef gösteriyor. Taksim’in güvenliğini sağlamak, sorumluları bulmak kendi sorumluluğunda. Kendi sorumluluğundan kaçınmak için kafa karıştırmayı tercih ediyor. Hasankeyf’i savunmak, insanlığın binlerce yıllık tarihini, biriktirdiklerini savunmaktır. Ilısu Barajı ile bu yok edilemeye çalışılıyor. Sözleri AKP Hükümetinin uyguladığı neoliberal politikaların dışa vurumudur. Ülkenin tarihsel ve doğal varlıklarının sermayeye peşkeş çekmek için her türlü silahı kullanabileceklerini göstermektedir. Ancak bilinmelidir ki; yaşam savunucuları barışçıdır, yalnızca kendi türünün değil, tüm canlıların yaşamını savunur. Yakıştırmasını kendisine iade ediyoruz.
KENDİ KİŞİLİĞİNİ ORTAYA KOYUYOR
Hicri Nalbant (Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü): Başbakanımızın bu tür beyanlarını sadece çevre konusunda değil, birçok konuda izliyoruz. Bir zamanlar çevrecilerle ilgili, “Bunlar işsiz güçsüz boş adamlar. Boş kaldıkça bu tür şeyleri yapıyorlar” diye, sözler söylemiş hemen ardından da “Ben çevrecilerin daniskasıyım” diyebilmişti. Bu konuşmalar kendi kimliğini, kişiliğini ortaya koyuyor. Bu konuşmalar da bunun devamı. Açıkçası bu sözler beni şaşırtmadı ama bir başbakana da yakıştıramadık. (İzmir/EVRENSEL)

ÖZÜR DİLEMELİ

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da yaşanan patlamanın sorumlusu olarak çevrecileri hedefe koymasına İstanbul’dan da tepkiler geldi.
Başbakanın çevrecilerden özür dilemesini isteyen 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu Sözcüsü Bekir Altun, “Başbakanı nefretle kınıyoruz” dedi.
Başbakan Erdoğan, tarihi Hasankeyf yok edilerek kurulan Ilısu Barajı’nın açılışında yaptığı konuşmada, “Bu oyunların temelinde işte bu tür (Ilısu Barajı) kalkınmanın engellenmesi yatıyor. Bu oyunların temelinde Ilısu gibi barajların engellenmesi yatıyor. Bu oyunların temelinde kalkınmış modern Türkiye’nin engellenmesi yatıyor” diyerek çevrecileri hedef haline getirmişti.
İstanbul’da Taksim’de basın açıklamasını yapan Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu ve 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu üyeleri, Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısına ve Başbakanın açıklamalarına tepki gösterdi.
3. Köprü Yerine Yaşam Platformu Sözcüsü Bekir Altun, Türkiye’nin dört bir tarafında eş zamanlı eylem yaptıklarını, çevre mücadelesinin geliştiği, kitleselleştiği bir dönemde Başbakan tarafından hedef haline getirildiklerini kaydetti.
Altun, “Öncekigün Taksim meydanındaki patlayan bombanın ardından Başbakan haddini aşarak çevreciler tarafından, doğayı savunanlar tarafından yapıldığı imasında bulunmuştur. Bu açıklamayı nefretle kınıyoruz. Başbakanın Mardin’de yaptığı bu konuşmayı derhal geri alarak özür dilemesini istiyoruz” diye konuştu.
TASARI ŞİRKETLER İÇİN ENGELLERİ KALDIRACAK
3. Köprü Yerine Yaşam Platformu ve Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu adına ortak açıklamayı okuyan Kızılca Yürür, 2009 yılında hazırlandığı halde bekletilen ve 2010 Ekim sonunda Meclise sunulan Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’nın yürürlüğe girdiği andan itibaren o tarihe kadar alınmış tabiat, SİT kararları, milli parklar, tabiat parklarının koruma statülerinin iptal edileceğini kaydetti.
Bu tasarının kanunlaştırılması durumunda HES için lisans almış tüm şirketlerin önündeki havza koruma statülerin ortadan kalkacağını belirten Yürür, “Böylece milli park olan Munzur vadisinde, Arılı, Çağlayan, İkizdere vadileri gibi 1. derece SİT alanı ilan edilen vadilerde şirketlerin faaliyetleri yasallaşacak ve HES inşaatları hız kazanacaktır” diye konuştu.
Bu tasarı ile İstanbul’da yapılması planlanan 3. Boğaz köprüsü projesi önündeki bir yasal engelin daha kalkacağını belirten Yürür, bu şekilde İstanbul’daki su havzalarının tamamının yok edileceğini ve İstanbul’un suyunu dışardan getirmek zorunda kalacağını ifade etti.
Yürür, Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’na karşı doğasını, çevresini, suyunu, derelerini korumak isteyenleri mücadeleye çağırdı. (İstanbul/EVRENSEL)
Özer Akdemir

Evrensel'i Takip Et