7 Kasım 2010 00:00

NOT


CHP’deki “devrim” hiç bitmeyecek anlaşılan!
Daha bir kaç ay önce Baykal’ın malum “kaset” üzerinden kenara itilmesi de statükonun parçalanması ya da “devrim” diye selamlanmıştı.
Şimdi o “devrim”in mimarı, partinin “Derin dede”si Önder Sav’a karşı yapıldı “son devrim”!
“En son devrim ne zaman olacak” diye beklenmesin boşuna. Daha çok devrim kaldırır CHP’nin bu bereketli hamuru…
Bir tür, “sürekli devrim” hali yani!
Hem AKP yanlısı gazetelerin ve hemen tüm liberallerin “büyük değişim” diye niteledikleri ve hem de, örneğin, adeta “Ergenekonculuk müzesi” haline gelmiş Sözcü’nün “CHP’de devrim” manşetiyle verdiği gelişmeler birçok boyutuyla tartışılabilir.
Ama ilk elden söylenebilecek olan, CHP aynasından izlediklerimizin, diz boyu bir ahlaki-siyasi sefalet olduğudur.
Biribirinin içinden çıkan, biribirinin kopyası, biribirinin devamı, gayri ahlaki siyasi tezgahlar, numaralar…
Ahlaksızca tedavüle sokulan ve artık kurumsallaşmış yöntemlerle biribirine bağlanmış olan bütün taraflardan her biri ahlaksız bir toplamın parçaları olarak ortadaki kirden, pastan avantaj çıkarmaya çalışmaktadır.
Bir kuralsız, ilkesiz, etiksiz siyaset borsasıdır CHP; herkes herkesle beraber olabilir ve dönüp beraber olduğuna karşısındakiyle birlikte kılıç çekebilir...
Neresinden tutsan dökülecek samimiyetsizlikler…iki yüzlülükler…karanlık hesaplar…komplocu-siyaset paslaşmaları…
‘Padişahım çok yaşa’ güzellemeleri eşliğinde, kafalarındaki tilkilerin kuyruklarını bağlamakla meşgul siyaset esnafları…
CHP budur; çıkarlar, klikler, hizipler koalisyonudur…
Bu yüzden de, “CHP’deki kriz” bitmez.
“Sav ekibi gitti, CHP feraha erdi, siz görün şimdi nasıl solculaşacağını” rüyalarını görenler, boşuna bekler.
CHP sözkonusu olduğunda ‘sol’da da yansımaları olan, “şu ekip daha demokrat, şunlar statükocu, şunlar şöyle, bunlar böyle…” şeklindeki tasniflemeler üzerinden yapılan değerlendirmeler sadece beklenticilik üretir. (Örnek olsun, Önder Sav ile şimdiki genel sekreter Süheyl Batum arasında ‘statükoculuk’ açısından nasıl bir fark vardır acaba?)
Bu beklentici yaklaşım, CHP misyonunu, tarihsel-yapısal dokusunu ve o dokunun güncel çıkar (boşuna “müteahhitler partisi” denilmemiştir) ve siyasi ikbal hesaplarıyla daha da yozlaşmış, çürümüş gerçeğini unutur. CHP bu çıkar grubu kavgalarıyla, bu yozlaşmışlıkta sınır tanımaz yöntemleriyle CHP’dir, evet, her kepazelik seansından sonra denildiği gibi, “bir bütündür”!
Devrimci siyaset adına, CHP’yi bu bütünlüğü içinde görmeyip, parçalarıyla yakınlık kurma hayalleriyle oyalanmak, devrimci demokratik siyasetin altını oymaktan başka hiçbir sonuç vermez.
“CHP güçlenirse devrimci sosyalist siyaset de güçlenir” şeklinde hesaplar yaparak devrimci politikanın yakın geleceği açısından kurdukları denklemlerde (özellikle Kılıçdaroğlu’yla birlikte) CHP dolayımına da yer verebilen, örneğin seçim projeksiyonlarında CHP’yi Kürtlerin özgürlük hareketinden daha yakın bulan solculara, anlatacağı şeyler olmalıdır bu CHP fotoğraflarının!
“CHP krizlerini aşmalı, güçlenmelidir” gibisinden “derin” hesaplarla devrimci politikanın yolu açılmaz; olsa olsa önümüzdeki süreçte gerçek bir atılımın fırsatlarını yakalayacak olan devrimci-demokratik dinamiğin önü şimdiden sekteye uğratılmış olur. Unutulmamalıdır ki, emek ve demokrasi dinamiklerinin güçlü bir hareket olarak vücut bulamamış olmasının en önemli etkenlerinden biri de CHP’dir, CHP’den beklentilerdir, CHP’den kopamamaktır.
Şimdi, “Asiye nasıl kurtulur?” misali, CHP için kaygılanmanın bir alemi yok. “Aman ha, CHP böyle kaos yaşarsa AKP ‘tek parti’ olur” türünden maniplasyonları da geçelim. (Ki CHP muhalefetinin AKP’yi nerelere taşıdığı ortada işte.)
Sorun, gerçek bir muhalefet odağı oluşturmaktır. CHP’deki kaos bizi bu yönüyle ilgilendirmelidir. Bu gayya kuyusu haliyle bile halka “umudunuz, tek adresiniz CHP’dir…” diyebilecek cüreti bulabiliyorlarsa, ortada bir boşluk var demektir. Yakın geçmişte, dibe vurmuş Baykallı CHP döneminde yani oldukça uygun koşullarda bu boşluğu dolduramayan devrimci-demokratik güçler için bu krizli CHP tablosu yeni bir fırsattır.
Heba edilmemelidir.
Kompleksler, kaprisler, masa başı siyaset mühendislikleri, teorisizmci kurgular, derin hesaplar, ince ayarlar… bir yana bırakılmalı, hayatın şu çağrısına yanıt verilmelidir:
Demokrasi, adalet ve eşitlik isteyen, AKP’den demokrasi gelmeyeceğini bilen herkesi kapsamaya açık olan ve elbette ki en az yüzde 10’u aşma iddialı bir blok…
Hep söylüyoruz; siyaset tablosunda emek ve demokrasi güçlerinin dolduramadığı ‘boşluk’ sürdükçe, hizipler koalisyonu CHP bile bu boşluğu doldurmaya aday olmaktadır.
Evet, asıl tartışmamız gereken, CHP’nin bu boşluğu ne ölçüde dolduracağı değil, o boşluğu halen dolduramamış olmamızdır.
VEDAT İLBEYOĞLU

Evrensel'i Takip Et