07 Kasım 2010 00:00
LENİN İÇİN ÜÇ ŞARKI
Bugün 7 Kasım... 1917 yılında 6 Kasım sabahı başlayan ayaklanma, artık zafere dönüşmüş, işçi sınıfı kendi iktidarını eline almıştı. Geçen hafta Ekimden söz etmiştik, bu hafta bu büyük devrimin mimarı hakkında yapılmış bir filmle; Lenin İçin Üç Şarkı ile devam edelim. Yönetmeni Dziga Vertov.
Bugün 7 Kasım... 1917 yılında 6 Kasım sabahı başlayan ayaklanma, artık zafere dönüşmüş, işçi sınıfı kendi iktidarını eline almıştı. Geçen hafta Ekimden söz etmiştik, bu hafta bu büyük devrimin mimarı hakkında yapılmış bir filmle; Lenin İçin Üç Şarkı ile devam edelim. Yönetmeni Dziga Vertov. Hani, sine-göz kuramının kurucusu, Kinoglazz Manifestosunu yazan adam.
Devrimin ilk günlerinde Moskova Film Komitesinde yazar ve kurgucu olarak çalışmaya başlayan Vertov, Sine-göz kuramında, gözün yerine geçirdiği kamerayı gözün zayıflıklarının aşılması için bir araç haline getirdi. Dziga Vertovun belgesel sinemaya yüklediği en önemli işlevlerden biri, Bolşeviklerin kendini halka anlatma ihtiyacını karşılamak. Zaten filmleri de ajit-tren denilen özel bir trenin ülkeyi baştan başa kat ettiği uzun yolculuklarda halkla buluştu.
Vertov, kurmaca filmlere karşı duruşuyla biliniyor. Hatta, sinemada kullanılan dramayı Burjuvazinin elindeki afyon olarak tanımlayacak kadar sert bu konudaki görüşleri. Ona göre; kurmaca ile izleyicinin önce başını döndüren filmler, sonra çarpıtılmış gerçekleri izleyiciye kabul ettirir. Sadece ve sadece gerçeğin peşindedir Dziga Vertov. Kurmacaya şiddetle karşı çıkarken, en büyük silahı kurgudur. Kuramı için şöyle der Vertov: Bugünden başlayarak kamerayı özgürleştiriyoruz ve onu ters yönde çalışmaya itiyoruz kopyalamaktan çok uzak bir yere. İnsan gözünün zayıflığı açıktır. Sine-gözü, hareketin kaosunda sine-gözün kendi hareketinin sonuçlarını keşfetmeyi, savunuyoruz; sine-gözü, güççe ve kendini savunma potansiyelince gelişen kendi zaman ve uzay boyutlarıyla savunuyoruz.
İşte sinemada gerçek arayışının ve yeni kurgu yaklaşımının en başarılı örneklerinden biri 1934 yapımı Lenin İçin Üç Şarkı. 59 dakikalık filmin oldukça başarılı olan müzikleri Şaporine ait. Vertovun geleneksel halk sanatının örneklerinden de yararlanan bu film, Büyük Devrimin önderine üç ayrı gerçek hikaye ile ışık tutuyor. İlk şarkı, bugünün Türkiyesinin dar polemiklerine de bir kaç cümle söylüyor aslında. Karanlık bir hücreydi yüzüm, Türk kentlerinden birinde ortaçağ karanlığında yaşayan bir kadına dair. Kadının, devrim sonrası yaşadıkları, geçirdiği değişim bu şarkının ana teması. Ve kullanılan simge, başörtüsü. Saçlarının başörtüsünün altına, kendilerini de evlerine kapatan, kapatmak zorunda kalan kadınlar, devrim ile birlikte hayatla bağlarını kopartan her türlü örtüden kurtuluyor ve toplumda yerlerini alıyorlar. Neredeyse yüz yıl sonra, o gün hayatın doğal akışı içinde çözülmüş sorunları konuşuyor olmak, konuşmak zorunda kalmak ne kadar ironik!
Filmdeki ikinci şarkı, Leninin yaşamına adanmış ve adı Onu sevmiştik. Üçüncü şarkının konusu da Lenin ile birlikte yaşanan atılımlar ve Sovyet devriminin kazanımlarını anlatan Muhteşem Taş Kentte. Lenin İçin Üç Şarkı, devrimin mimarına dair çarpıcı görüntüler de içeriyor. Konuşmalar, günlük hayatından gerçek kareler ile bir Lenin portresi de çıkıyor ortaya... Ve elbette, bugün ağzı olanın kullandığı değişim sözcüğünün gerçek anlamının ne olduğunu da hatırlatıyor bize. Devrimin nasıl bir alt üst oluşa yol açtığını ve Dünyanın altının üstünden iyi olduğunu da gösteriyor.
Boşverin siz, neoliberal propagandacıların her fırsatta sosyalizme salvolar savurmasına; iyi olsaydı yıkılmazdı martavallarına... Düşe kalka, yenile yenile yenmeyi; ezile ezile yönetmeyi öğreniyor işçi sınıfı. Ezilmedeki mecazi anlam, Mas-Daf işçilerinin fabrika önünde ne idüğü belirsiz bir asker emeklisinin aracı altında gerçeğe dönüşse de; tarih kaydediyor; kamera kaydediyor. İzliyoruz, yarın da izlemeye devam edeceğiz.
Filmin sonunda tarihe düşülen not; Ekim Devriminin 93. yıldönümünde de geçerliliğini koruyor ve daha yüzyıllar boyu koruyacak: Yüzyıllar geçecek ve bir gün insanlar atalarının memleketlerini unutacaklar, ama Leninin adını hiç unutmayacaklar.
Mustafa Kara