Irklar ve Evrim - 2
Tek bir türe ait popülasyon, belirli çevre baskıları altında (depremler, yangınlar, heyelanlar, vb.)daha küçük gruplara ayrılabilir; bu doğada sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Böyle bir durumda, başlangıçta aynı türe ait olan ama birbirlerinden çevre baskılarıyla izole olmuş bu küçük gruplar kendi içlerinde sürekli olarak, nesiller boyunca çiftleşirler vebaşlangıçta kendileriyle aynı türden olan diğer gruplarla çiftleşemezler. Bu şekilde, binlerce nesil, yani yüzbinlerce ya da milyonlarca yıl sonunda bu küçük gruplar artık birbirleriyle çiftleşemeyecek kadar farklılaşırlar. Çünkü küçük grupların her birinde, her zaman bulundukları ortama en uygun olan bireyler daha kolay hayatta kalacak, daha kolay ve daha fazla üreyeceklerdir. Bu sebeple kendilerini ortama daha uygun kılan genleri yavrularına aktarabileceklerdir. Diğerlerini göreceli olarak “zayıf” kılan genler zamanla elenecektir. İşte buna, Doğal Seçilim adı verilir. İşte büyük bir popülasyon, küçük popülasyonlara bölünür ve bunlar farklı doğa şartlarının etkili olduğu bölgelerde, nesiller boyunca,birbilerinden izole halde çoğalırlarsa, her biri bulunduğu ortamdaki farklı çevre şartlarına uyacak şekilde farklılaşacaktır ve sonunda bu gruplar, birbirlerinden gerek genetik, gerek morfolojik, gerek davranışsal, gerek cinsel, gerek anatomik açılardan uzaklaşacaklardır. Tanım olarak, artık birbirleriyle üreyemeyecek kadar farklılaşmış canlı gruplarına ise “tür” denmektedir. Yani bu şekilde, başlangıçtaki tek bir türden, yeni iki ya da daha fazla tür evrimleşebilmektedir.
Şimdi, “ırk” kavramına gelecek olursak: Irk, günlük dilde ve yakın geçmişte değişerek dilimize tamamen farklı olarak yerleşen anlamı aksine Biyoloji’de, bir “tür” dahilinde, genetik olarak pek fazla birbirine karışmayan; ancak genetik ve morfolojik açıdan birbirine göreceli olarak benzeyen ve bir arada bulunduklarında birbirleriyle çiftleşebilen canlı gruplarına verilen isimdir. Biyolojik anlamıyla ırklar genellikle ekolojik olarak (yerel yaşam alanlarının farklılığından kaynaklanıyorsa) veya coğrafi olarak (aralarında coğrafi izolasyon varsa) birbirinden ayrılırlar. Bu şekilde farklı olan ırklar, eğer birbirlerinden gerçekten diğer ırklara göre çok fazla uzaklaşır ve farklılaşırlarsa, aralarına coğrafi engeller girerse; ancak henüz yeni bir tür olacak kadar türleşme gerçekleşmemişse, bu izole grupların her birine Biyoloji’de “alt tür” denir. Çoğu zaman “ırk” ile “alt tür” birbiriyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Alt türlerin farklı türler olmadığını belirtmekte fayda vardır. Örneğin Batı Bal Arısı, tanımlanmış 28 farklı coğrafi ırka ayrılır; ancak bunların hepsi aynı türe Apis mellifera’ya aittir. Kendi aralarında çiftleşebilirler; ancak ehli bir göz her bir alt tür arasındaki bariz farkları ayırt edebilecektir.
İşte geçmişimizdeki “ırk çatışmaları”ndan ötürü kaybedilen milyonlarca insanın kanının boşa akmasının bilimsel sebebi de tam olarak budur. Günümüzde yaşayan her bir insan, bilimsel olarak aynı türe ve aynı alt türe (ırka) aittirler. Ancak aynı insanlar, “ırk” kelimesini kendilerine göre tanımlayarak birbirlerinden soyutlanmaya çalışmışlardır. Bu, sosyal bir hayvan olan insanın doğasına aykırı olmakla birlikte, bilimsel olarak da ciddi bir hatadır. Dünya üzerinde yaşayan her bir insan bireyi, birbiriyle tamamen aynı türe ve aynı alt türe sahiptir: Homo sapiens sapiens. Çünkü hiçbir insan grubu, diğerlerinden tamamen bağımsız değildir, her biri ayrı alt türler sayılamayacak kadar birbirlerine morfolojik, genetik, fizyolojik, anatomik, genetik açıdan benzerler ve her biri birbiriyle çiftleşebilir. Dünya üzerinde henüz irtibatkurulmamış onlarca kabile bile, aynı alt türe aittir.
Bunun arkasında da son derece bilimsel bir gerçek yatar: günümüzden yaklaşık 110.000 yıl öncesi ile 10.000 yıl öncesi arasında Dünya, şimdiye kadar gördüğü son Buz Çağı’nı yaşamıştır. Daha sonra buzulların erimesiyle birlikte bu insanlar yeniden çoğalmış ve Dünya’ya yayılmışlardır. Dolayısıyla, günümüzde yaşayan her bir birey, 10.000 yıl kadar önce hayatta kalmayı başarmış 65.000 civarı insanın soyundan gelmektedir ve onlarla akrabadır. Dolayısıyla, kötü bir tahminle bile aslında Dünya üzerinde yaşayan 6.5 milyar insandan her biri, birbiriyle “kardeş” olabilecek kadar yakındır. Ancak uzun süredir farklı kombinasyonlarla çiftleştiğimiz ve çok geniş bir coğrafyaya yayıldığımız için, bu bağlarımız da zayıflamıştır. Hele ki ülkelerin oluşturulması ve insanların kendi içerisine kapanmalarıyla bu bağlar iyicene kopmuştur.
İşte bilimsel açıdan bakıldığı zaman, Hitler’in sapkın görüşleri veya aslında kimseye ait olmayan topraklar üzerinde yaşayan sözde farklı “millet”ler, onların hatalı deyişiyle “ırk”lar arasındaki kanlı çatışmaların arkasında yatan mantık hatası buradadır. Aslında her biri, bilimsel olarak, yani doğa açısından, birbirleriyle aynı kanı taşımakta ve aynı canlı grubuna aittirler.
Tüm bunlardan ötürü, yalandan düşmanlar yaratarak nasıl daha fazla kan dökeceriz diye yüzyıllarımızı harcamak yerine, ortak “düşman”larımıza karşı bir bütün olmanın zamanı geldi de geçiyor. Bu ortak düşmanlar, milyonları bir seferde öldürebilen canlı organizmalar (bakteriler, virüsler, vs.) olabileceği gibi, koca bir dinozor süpersınıfını ve o dönemde yaşayan canlı türlerinin %75’ini yok edebilecek güçteki bir göktaşı da olabilir. Unutmayalım ki, şu anda elimizde bulunan bütün teknoloji, nükleer silahlar ve bilimle bile, günümüzden 65 milyon yıl önce dinozorların tamamına yakınını yok eden 10 kilometre çapına sahip bir göktaşını bırakın yörüngesinden çıkarmayı, üzerinden ufak bir parça koparmamız bile çok güçtür. Bizi böyle bir düşmandan koruyabilecek tek güç bilimdir, teknolojidir.
Sizce de birbirimizi gerçek dışı ve anlamsız sebeplerle yemeyi bırakmanın zamanı gelmedi mi?
Evrensel'i Takip Et