11 Kasım 2010 00:00
ÖZGÜRLÜKLER
Kuçuradinin ekonomik ve sosyal haklara ilişkin olarak dile getirdiği, bu hakların yasayla tanınma özellikleri ve gerektirdiklerinin yerine ...
Kuçuradinin ekonomik ve sosyal haklara ilişkin olarak dile getirdiği, bu hakların yasayla tanınma özellikleri ve gerektirdiklerinin yerine getirilmesinin siyasi karar-tercih mekanizmalarına bağlı oluşu, barınma, beslenme, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişim sorununun çözümüne de işaret etmektedir. Bazı iktisatçılar ise politik karar-tercihlerin, iktisadi konularda belirleyen olmasını iktisat ve siyaset biliminin ilkeleri açısından sakıncalı bulmaktadırlar.
Barınma, beslenme, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimin (Ve daha pek çok hak alanına erişimin) politik tercih-kararlara bağlı olması ekonominin büyüklükleriyle övünmeyi anlamsız kılmaktadır. Zira bu açıdan-sosyal haklara erişim açısından- hiç de övünülecek bir tablo yok ortada.
Büyüklükle övünme öyle anlaşılıyor ki politik aktörlerin genel anlayışı. Bundan 12 yıl önce Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel 28 Ekim 1999 günü cumhuriyetin 76. kuruluş yılı nedeniyle yayınladığı mesajda Bugün Türkiye, satın alma gücü paritesine göre, 400 milyar dolarlık toplam gayrı safi milli hasılası ve 6 bin 712 dolarlık kişi başına düşen gayrı safi milli hasılası ile dünyanın 16. büyük ekonomisidir. ( ) Hedefimiz, önümüzdeki 20 yıl içerisinde dünyadaki ilk on ülke arasına girmektir. demekteydi. () 12 yıl sonra bugün de siyasi iktidar değişik sözcülerinin açıklamalarıyla 17. ve 16 büyük ekonomiden söz etmektedir. IMF de yayınladığı raporlarda Türkiyenin 2010da 16. büyük ekonomi olacağını açıklamaktadır. ( 2 Mayıs 2010, ) Biz de bu 16. büyük ekonomi olma övünmeleri karşısında 4-5 Aralık 1999 tarihlinde yapılan Türkiye İnsan Hakları Konferansına sunduğumuz Tebliğde bu konuya değinmiştik. Bakın 12 yıl önce nasıl bir değerlendirme yapmışız?
Türkiye, Cumhurbaşkanı Sayın Demirelin açıklamasına göre, dünyanın 16. büyük ekonomisine sahip bir ülkedir. Bu neyi ifade eder? Bu bazı açılardan bir büyüklüğü ifade eder. Yurttaşlar açısından ise, -onların kişisel, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları açısından- hiçbir şey ifade etmez. Sosyal adalet ilkesi açısından ele alalım. Muşta kişi başına düşen ulusal gelir 400 ABD doları, Kocaelide 11 bin dolardır. Her bir kentte de çeşitli sınıf ve katmanlardan insanlar arasında gelir dağılımı açısından büyük uçurum vardır. Yani, Türkiye genelinde bölgeler ve bireyler arasında sosyal adaletsizlik egemendir. Bölüşümdeki bu adaletsizlik (Bu bir durumdur) karşısında büyük ekonomiye sahip olmanın bir anlamı bulunmamaktadır. Kişisel ve siyasal haklar açısından bakıldığında da, ekonomik anlamda büyüklük, halkın özgürlük alanının genişliğini ifade etmiyor.().
Yoksulluk hem insan haklarının kullanımına engel teşkil etmekte hem de bizzat kendisi ihlal oluşturmaktadır. Sosyal adaletsizlik ya da başka bir anlatımla gelir dağılımı adaletsizliği bir durumsa, bu durumun ilke karşısında -sosyal adalet ilkesi karşısında- neyi ifade ettiği sorgulanmalıdır. Sosyal adalet, ekonomik ve sosyal haklara erişimde insanlar arasında eşitlik kaygısına işaret ediyorsa, bu da İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin daha birinci maddesinde yazılı olan tüm insanların haklarda ve onurda eşitliği vurgusunda kaynak buluyorsa, yoksulluk durumunda bırakılan insanların haklarının ihlal edildiği sonucuna varırız. Devlet niye var sorusunu sormanın zamanıdır? Toplum halindeyken doğa halini mi yaşayacağız? Büyük balık küçük balığı yesin mi? Hak kuvvete göre belirlensin mi? Yoksulluk meselesini devletin amaç ve görevleri bağlamında anlayabilmek için sanırım Hobbese ve onun Leviathanına dönmemiz gerekecek. Oradan başlayarak anlamaya çalışmamız gerekecek. Uluslararası Af Örgütü haklı: Yoksulluk insan hakları ihlalidir!
Daha adil ve özgür bir dünya için kampanyaya omuz vermemiz gerekir. Bu aynı zamanda Türkiyede de haklara ve özgürlüklere dayalı bir toplumsal düzen istemine karşılık gelir. Evrensel Bildirinin 28. maddesi, bizim Bildiride yer alan haklara ve özgürlüklere dayalı bir uluslararası ve sosyal düzene hakkımızın olduğunu vurgulamakta. O halde itirazlarımızı yükseltelim. Taleplerimizi
HÜSNÜ ÖNDÜL