15 Kasım 2010 00:00

ROJEV


Irak’ta 7 Mart’ta yapılan seçimlerinden bu yana süren pazarlıkların ardından yeni hükümet kuruldu. Varılan anlaşmaya göre Celal Talabani Cumhurbaşkanlığı ve Nuri el-Maliki de Başbakanlık görevlerini sürdürecek. Meclis Başkanlığı’na da Allawi’nin partisinden bir Sünni; Usame Nuceyfi getirildi. Bu tabloya dışarıdan bakan biri, herhalde “Irak’ta yeni bir şey yok” diye düşünecektir. Oysa öncekinin tekrarı gibi görünen bu tablo, Irak’ta çok şey değiştiğinin/değişeceğinin habercisidir.
Önce 7 Mart’ta yapılan genel seçimlerden çıkan sonuçları hatırlayalım: Amerikancı “laik” Allawi’nin ‘El Irakiye’ listesi, önceki seçimleri boykot eden eski Baas’çıları-Sünnileri etrafında toplamış ve 325 sandalyeli parlamentoda 91 milletvekili kazanmıştı. Bu arada boykotçu Sünnilerin Allawi listesinde bir araya getirilmesinin mimarlarının başında Türkiye (Dışişleri Bakanı Davutoğlu) olduğunun da altını çizmek gerekiyor. Allawi’nin listesinin hemen ardından 89 sandalye ile Şii Başbakan Maliki’nin ‘Hukuk Devleti Koalisyonu’ ve onun da ardından üçüncü ve dördüncü sıralarda yine radikal Şii gruplar (El Hekim ve Sadr) yer almıştı. Bu seçimlerde Kürt ittifakı ise 57 milletvekili çıkarabilmişti (2005 seçimlerinde 75 milletvekili çıkarmıştı).
Seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi farklı etnik ve dinsel yapılara dayanan Irak, bu çok parçalı yapısı nedeniyle ‘Küçük Ortadoğu’ olarak adlandırılmaktadır. Ama bu adlandırmanın güzel bir benzetme olmanın ötesinde bir anlamı olduğunu belirtmek gerekiyor; çünkü bugün bütün Bölge ülkelerinin Irak’ta bir ‘el’i bulunuyor ve Irak, bu nedenle bu güçler arası hesaplaşmanın arenası durumunda bulunuyor. Bu hesaplaşmalara dikkat çekmek üzere 12 Nisan’da yazdığımız ‘Irak’ta Seçim Sonrası Hesaplar’ başlıklı yazıda “Türkiye egemenlerinin Kürtleri zayıflatacak bir koalisyon oluşumunu ister olması ile İran’ın Şii-Kürt ittifakı üzerinden Irak’taki güç ve etkisini arttırma hesabı, bu iki Bölgesel gücü; Türkiye ve İran’ı Irak üzerinden karşı karşıya getirmektedir. Kürt sorunu ya da Kürtler üzerinden yapılan hesapların bir sonucu olan bu çatışmanın ABD tarafından istenir olduğu da bilinmektedir” diyerek olası gelişmeleri değerlendirmiştik.
İşte bugün ortaya çıkan tablo ABD güdümlü Türkiye-Suudi Arabistan-Ürdün ittifakının (Sünni Arapları Allawi’nin etrafında birleştirme stratejisinin) hesaplarını önemli oranda boşa çıkarmış; İran’ın güç ve etkisini (Şiileri birleştirme ve Kürtlerle ittifak stratejisi) arttırmıştır. Irak’ta yeni hükümetin kurulmasıyla ilgili gelişmeleri değerlendiren İngiliz Independent gazetesinin deneyimli muhabiri Patrick Cockburn, ABD’nin Irak’taki nüfuzunun 2003’ten bu yana en düşük düzey indiği tespitini yapmakta ve bu sürecin en etkili gücünün İran olduğuna dikkat çekmektedir. Cockburn’ün dikkat çektiği bir diğer nokta da, Türkiye, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün desteklediği eski başbakan Allawi ve partisi El-Irakiye’nin hedefine ulaşamaması.
Irak’taki gelişmeleri farklı yönleriyle değerlendirmek mümkün. Ancak bugün Türkiye bakımından ortaya çıkardığı en önemli sonuçları özetlemek gerekirse:
Birinci olarak, bugün Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nda somutlanan ‘yeni Osmanlıcı’ “aktif dış politika”nın Sünnileri birleştirerek Irak siyasetini belirlemek hedefi gerçekleşememiştir. Bu durum, “lider ülke Türkiye” gibi söylemlerle cilalanan bu politikanın cilasının Ortadoğu’nun ateşinde eriyip dökülmeye başladığını göstermektedir. Bu sonuçla birlikte okunabilecek bir diğer önemli gelişme de, Türkiye egemenlerinin Kürt siyasetinde işlerinin artık eskisi kadar kolay olmadığının ortaya çıkmış olmasıdır. Türkiye Irak Kürtlerinin Sünni ve Şii Arap ittifakı sonucu zayıflaması ve oluşacak baskılanmadan kurtulmak için Türkiye’ye sığınacakları hesabını yapıyorlardı. Ve tabi, kendilerine sığınan Irak Kürtlerini kendi Kürtlerine karşı kullanmak istiyorlardı. Ama yeni oluşum, Türkiye egemenlerinin Kürtlere “abilik yapma” heveslerini kursaklarında bırakmış; Talabani’nin tarihsel ilişkilerinin bulunduğu İran sahneye çıkmıştır. Ve nasıl ki, Diyarbakır’daki KCK yargılamaları karşısında Kürt siyasetçilerin anadilde savunma başta olmak üzere takındıkları politik tutum, Türkiye egemenlerinin içerde Kürtlere kendi çözümünü dayatma tutumuyla bir hesaplaşma anlamı taşıyorsa, Irak’taki yeni durum da “zayıf Kürtleri himaye” siyasetini zora sokmaktadır. Sonuç olarak; içerde ve dışarıda Kürtlerle eşitlik üzerine kurulu bir siyaset/çözüm kendini giderek daha fazla dayatmaktadır.
ÇETİN DİYAR

Evrensel'i Takip Et