5 Aralık 2010 00:00

‘Padişahımız efendimiz’


Padişahlar (Halife olsun olmasın) ülkemizde “Tanrının gölgesi/Zilluhlah-ı alem” sayılagelmişlerdir. Bu yüzden her yaptıklarına saygıyla, gerekli bir eylem gibi bakılmış hiç değilse öyle anılmışlardır. Gitgide bu alışkanlık seçilmiş atanmış bütün yöneticileri kapsamıştır. Padişahlığın kutsallığı da sürmüştür. Maksat bu yüzden yöneticilere kusur bulunması, onların eleştirilmesi gelenekleşmesin.
Padişahlar da kendilerine atfedilen kusursuzluğu pekiştirmişlerdir. Bu yüzden çoğu kendilerinden önce yapılmış köşklerde, küçük saraylarda oturmayı uygun görmeyip yıktırmış yeni saraylar yaptırmışlardır. Çünkü kusurlu binalarda oturamazlar. Sonra yemezler içmezler, uyumazlar... Haşa tuvalete falan gitmezler (Saraylardaki tuvaletler başkaları içindir)..
Hatta kanlarının yere akması uygun olmadığından birbirlerini boğazlattıklarında ipek kordonla boğdurulurlar. Böyle bir cinayet işlenirse intihar ettikleri yayılır. Kardeşlerini öldürdüklerinde onların üç yaşındaki çocuklarını da boğazlatırlar. Sonra adı benzeyen bir evliyanın bütün olağanüstü yaşantıları ona atfedilir. II. Beyazıt’ın Veli sayılması, Beyazıt’ı Bestami’nin hayatının onunmuş gibi anlatılıp yazılması böyle bir reklamdır.
Bu “padişahımız” muhabbeti nereden çıktı derseniz, olay açık, 2010 Ajansının Kösem Sultan filmi yüzünden... Filmin asıl adı bu değil Mahpeyker olmalı. Kösem, bu dalavereci kadının sonradan konmuş adı. Osman, Murat, İbrahim diye üç padişah anası. Bu konuda bir film yapılmış. Kösem’in kocası olan padişahımız efendimiz filmde uygunsuz gösterilmiş . Filmin ödenen ücretindeki bir aksama ya da eksiltme padişahın yaşı küçük kızla halvetinin gösterilmesine bağlanıverdi. (Aslında kesilen parayla ödenen para karşılaştırmasını yapmıyorum.)
Aslında film tutmadı, “Bu ne biçim film, bu projeye neden para yatırdınız?” eleştirisi başlamasın diye olay bir güzel “Padişahımız Efendimiz”e kaydırıldı. Bence pek danışıklı bir tartışma. Padişahlık zamanında böyle tartışmalara “Kayıkçı kavgası” denirdi.
Ama beni ilgilendiren o değil. İkide birde padişahı kötü gösterdiniz tartışmaları çıkıyor. Bir padişah neden ulusun namusu durumuna getiriliyor belli değil. Bu bakış açısının Evliya Çelebi’nin bir dönemle ilgili kimi yazdıklarını “Bunları halkın öğrenmesinde yarar yoktur” gerekçesiyle sansür edilmesine benzemiyor mu? Hem bir uluslar topluluğunu bir süre yönetmiş bir ailenin üyelerinin hâlâ kutsal sayılması ne demek. Anlayan bana da anlatsın. Yahu bu ailenin kadın üyeleri (Devşirmeler falan değil, padişah kızları) sevda hikayelerine karışmamış mı.. Ühhü dizi olur. (Dizi olur da yasaklanır bile)
Bu padişahlar arasında kadın görmeye dayanamadığından ayakkabılarına nalça çaktıran, kadınların sokağa çıkmasını yasaklattıran III.Osman yok mu? Bu padişahlar arasında, aldığı uluslararası borçları saray yaptırmaya yatıran, saraya gerek yok diyen sivil yöneticileri azleden padişahlar çok uzak tarihten değil.
Biz bu padişahlara yurda dönme izni verdik pekala. Vatandaşlık da iade edildi. Sarayı da geri vereceksek bilelim.
Tartışılan filmin kahramanı Kösem Sultan kendi oğullarından birini öldürtmüş biri değil mi? Üstelik kapısının kilidine kurşun döktürüp yemeğini kapı altından verdirerek… İçinden çıkılmaz bir zindan hayatıyla Sultan İbrahim’in haykırışlarına can dayanmazmış. Böyle acımasız bir kadın anlatılırken geçmiş hayatına değinilmeyecek mi...
Neyse efendim, padişahımız efendimizlerden hangisine dokunulsa tarihimiz, ulusal şerefimiz naraları atılan bir cumhuriyetiz. Ne mutlu bizim gibi padişahlarının namusuna düşkün olanlara.
Sennur Sezer

Evrensel'i Takip Et