8 Aralık 2010 00:00

Diyarbakır’da ki Sağlık Kurultayı’ndan


4–5 Aralık tarihlerinde Diyarbakır’da kendimce bir ilk yaşadım. Eminim benim gibi başka katılımcılar da Kürtçe’den Türkçe’ye simültane çeviri dinlerken benzer duyguyu yaşamıştır.
Diyarbakır’daki mahkemede Kürtçe savunmaları ‘bilinmeyen bir dil’ gerekçesi ile reddederek tercüman kullanılmasına karşı çıkanlar, sağlık gibi daha özel terminolojisi olan alandaki tercümeyi dinleselerdi ne derlerdi acaba? “Bilinmeyen değil, bilinmesi istenmeyen bir dil” olduğunu itiraf etseler daha gerçekçi olmaz mı?
Evet, iki gün süren Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Sağlık Kurultayı’nı, Kürtçe ve Türkçe bilmeyenler beraber izledik ve anlamakta da sıkıntı yaşamadık. Darısı anlayamayanların başına...
DTK Sağlık Komisyonu tarafından yapılan Sağlık Kurultayı, perspektif metninde yer alan cümlede olduğu gibi “Anadilinde konuşan doktor bulamadıkları için yıllarca muayene odalarında dilsiz kalan, kimliği rencide edilen, dilinden, giysilerinden dolayı horlanıp geri çevrilen, eskisi kadar olmasa da halen bu sıkıntıları yaşayan Kürtlerin” ve bölgenin sağlık sorunlarını ortaya koyarak, demokratik özerklik çerçevesinde çözüm önerilerini tartışmaya açtı. Kurultaya, ağırlığı Türkiye’den olmak üzere Suriye, İran ve Irak ile Avrupa ülkelerinden Kürt sağlıkçılar katıldılar.
Sağlığın Tanımı, Anadil ve Sağlık, Sağlık Hizmetlerine Erişim, Savaş-Travma ve Sağlık, Kadın-Çocuk ve Sağlık, Sosyal Hizmet Politikaları başlıklarında sunumların yapıldığı kurultayda, dört grupta yapılan atölye çalışmalarının raporları Kürtçe olarak okundu. Tüm çalışmalar ilgi ile izlenirken, “Demokratik Özerklikte Sağlık Atölyesi Raporu” ile “Demokratik Özerklikte Sağlık Hizmetleri Modeli” sunumları, çalışmaların sonuçlarını göstermesi ve bundan sonra izlenecek, geliştirilecek yol olması nedeniyle heyecanla karşılandı.
Sağlık hakkı konusunda söylenenler, talep edilenler, sürdürülen sağlık politikalarının analizi, sağlık emekçilerinin durumlarına yaklaşım, sağlık hizmetlerinin finansmanı vb. konularda sendikamızın bugüne kadar ifade ettikleri ile tezat teşkil edecek hiçbir söylem olmadığı gibi kimi durumlarda daha ileri talep ve analizlerin de olduğunu söyleyebilirim.
Üç sayfalık kararların tümünü aktarmam mümkün değil, şunları ifade edebilirim; “Herkese eşit, kapsayıcı, ulaşılabilir, ücretsiz, anadilde sağlık ve sağlık hizmeti” yürütülmesi gerektiğinin altı çizildi. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan “kişinin bedenen ve zihnen iyilik hali” sağlık tanımlamasına “toplumsal ve siyasal iyilik halinin” de eklenmesinin şart olduğu ifade edilerek, siyasal iyilikle birey ve toplum özgürlüğüne vurgu yapıldı. Aslolanın sağlılık halinin sağlanması, hastalığın önlenmesi olduğundan hareketle, çalışmalarda bunun temel alınması kararlaştırıldı.
224 sayılı sosyalizasyon yasası, bugüne kadar ki genel yorumlardan farklı olarak Kürtlerin sisteme entegrasyonu olarak ele alındı. Gerekçe olarak, “O dönem Edirne, Çankırı ve Muş/Varto’nun pilot bölgeler seçilmesi ama ilk sağlık ocağının sadece Varto’nun köyüne yapılması, daha sonra yapılan sağlık ocaklarının büyük çoğunluğunun Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelere yapıldığı” olarak ifade edildi. 224 sayılı yasaya konulan, ‘bölgeye gideceklerin bölgenin dilini bilmesi gerektiği’ yönündeki madde sonradan çıkarılmış.
Bugün Türkiye’ye ait sağlık göstergelerinde Bölge hemen her konuda Türkiye’nin diğer bölgelerinin gerisinde kalırken, Türkiye’nin ortalamasını düşüren de bu durum oluyor. Bütün Bölge’de (Doğu-Güneydoğu) 24 yataklı tek yanık ünitesi mevcut. Van’da mide kanseri yaygın ama sadece bir onkolog var. Diyarbakır’daki tek göğüs hastalıkları hastanesi kapatıldı. Aynı zamanda anadil, hastanın rencide edilmesi, uzman hekim yetersizliği, zorunlu hizmet gereği genellikle tecrübesiz hekimlerin bölgede görevlendirilmesi de önemli sorunların başında geliyor.
Kısa bir bilgi de Kuzey Irak’tan; Kimyasal silahlar nedeniyle kanser ve hastalıklar artmış. Halepçe katliamı öncesi çocuk düşürme oranı yüzde 8 iken, sonrasında yüzde 88’e çıkmış. Kadınlar gebelikten korkar olmuş ve hala azalsa da devam ediyor. Baas rejimi döneminde 10 milyon mayın döşenmiş, yüzde 90’ı hala duruyor. Saddam dönemi savaştan birçok sakat insan topluma ağır bir yük olarak kalmış. Yine savaş döneminde sınır devletlerin verdiği sahte ilaçlar nedeniyle birçok insan ölmüş. Kadınlar hala hakları konusunda bilinçsiz, aileler doktorsuz ve izinsiz ilaç kullanıyor.
Bu kadar ayrımcı, vahşi, kâr ile sağlığı birleştirebilen bu sistemden kurtuluşun ancak savaşsız, sömürüsüz, eşit ve özgür birlikteliğin yaşandığı bir ülke ve dünya yaratmakla mümkün olabileceği bu kurultay ile bir kez daha tescillenmiş oldu.

Evrensel'i Takip Et