16 Aralık 2010 00:00

AVRUPA GERÇEĞİ


AB liderleri derinleşen “Euro krizi”ne çare aramak üzere bugün bir kez daha Brüksel’de bir araya geliyor. Zirve öncesindeki açıklamalara, tartışmalara, mesajlara bakılırsa avrodaki değer kaybına bu gidişle kısa bir süre içinde çözüm bulunması zor görünüyor. Bu yüzden ekonomik krizle bağlantısı olarak avronun, dolayısıyla da AB’nin geleceği üzerinden sürdürülen tartışmalar önümüzdeki yıl şiddetlenerek devam edecek gibi görünüyor.
AB’nin etkili kurumları tarafından hazırlanan istatistikler, Yunanistan’dan başlayan, İrlanda ile devam eden borç ve iflas sarmalının, Portekiz, İspanya ve İtalya’yı içine alarak genişleyeceğine işaret ediyor. Alman basınındaki analizlerde İspanya’nın bu ayın sonuna kadar 9 milyar, önümüzdeki yıl içindeyse 90 milyar avro ödemede bulunması gerektiği ifade ediliyor. AB Komisyonuna göre 2010 sonu itibariyle İspanya’nın bütçe açığı yüzde 9.3. Ve asıl kırılma İspanya’nın iflasıyla yaşanacak gibi görünüyor. Yani, AB hızla duvara toslamak üzere ilerliyor.
Haftalık Die Zeit gazetesi için avroyla ilgili bir değerlendirme kaleme alan Oxford Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü yöneticisi Prof. Timothy Garton Ash, İspanya’nın iflası durumunda AB için “olmak ya da olmamak” noktasına gelineceğini ve burada asıl belirleyenin “Alman Hamleti”nin tavrının olacağını ifade ediyor. “Alman Hamleti”nin gücü yettiği kadar “olmaktan” yana tavır koyacağı bugünden söylenebilir. Çünkü AB’nin (avronun) olmaması durumunda kendisinin güçten düşeceğini, zayıflayacağını ve itibarsızlaşacağının bilincinde. Avronun yürürlüğe girmesiyle asıl olarak Alman sermayesinin güçlendiğini, arka arkaya bir çok kez dünya ihracat şampiyonu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden de, her ne kadar derinleşen kriz koşullarda kimi çevreler Alman Markı’na yeniden dönülmesini dillendirse de, Alman sermayesinin avrodan vazgeçmesi bugünkü ekonomik-politik koşullar itibariyle pek mümkün görünmüyor.
Mümkün görünense Almanya’nın avronun içine düştüğü krizi lehine kullanarak, AB’nin yapısı/karakteri üzerindeki egemenliğini pekiştirmek, diğer ülkeleri daha fazla zapturapt altında almak üzere yaptırımları bir zorunluluk olarak dayatmasıdır. Bugün başlayacak zirvede, asıl olarak bu politikanın derinleşmesini sağlamak üzere Almanya-Fransa ekseni tarafından gündeme getirilen “kriz mekanizması”nın oluşturulması için somut adımlar atılacak. ‘Kriz mekanizması’yla küçük ülkelerin bütçelerinin Brüksel’de yapılmasının, denetlenmesinin amaçlandığı geçen hafta bu köşede irdelemiştik. Yani Brüksel’in AB politikalarındaki merkezi rolü önceki döneme göre artacak.
Küçük ülkelerin bütçesini denetlemek, dolayısıyla o ülkelerin kaderini belirlemek üzere harekete geçen Almanya-Fransa ekseni, söz konusu kendi bütçeleri olunca hemen yan çiziyorlar. Bu konuda en dikkat çekici tavrı zirve öncesinde Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker’ın yapmış olduğu “Avro Tahvili” önerisi karşısında sergilediler. Junker, avro bölgesi ülkelerin ortak devlet tahvili çıkarmasını, “Madem ki aynı birliğin üyeleri olarak aynı para birimine bağlıysak, o zaman bugün zor duruma düşen ülkelerle dayanışma içinde olmalıyız” şeklinde gerekçelendiriyor. Her fırsatta AB üyesi ülkelere ortak kriter dayatmasında bulunan Almanya-Fransa ikilisi, sonunda kendi devlet tahvillerinin yüksek faizle alınması anlamına gelecek “Avro Tahvili” önerisini ilk elden reddetti. Gerçi Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, daha sonra Başbakan Angela Merkel’e ayar çekerek, konunun tartışılabileceğini, önemli olan bunun hangi kriterlerle hayata geçirileceğini ifade etti. Yani Almanya, iflasla yüzyüze olan ülkeleri kurtarmak için gündeme getirilen “Avro Tahvili” ile bütçeleri dengesiz olan ülkelerin boynuna yeni bir pranga daha takma niyetinde.
Bütün bunlar, kısa, orta ve uzun vadede hangi “çözüm” bulunursa bulunsun, AB ve avroyu öyle kolay istikrarlı hale getiremeyecektir. Tam tersine zaman ilerledikçe AB’de çelişkiler daha da keskinleşiyor ve yarılmaya/bölünmeye doğru hızla gidiyor. Ortak iktisat, mali ve ücret politikasına sahip olmayan ve olması mümkün görünmeyen AB’nin sonunda çekirdek-çevre, kuzey-güney diye bölünmesinin çok uzak bir ihtimal olmadığı artık çok daha yüksek sesle ifadele ediliyor. Çünkü, “avro krizi” AB’yi getirip duvara dayatmış, “dağılmak mı küçülmek mi” arasında karar kılması gerektiğini zorunlu hale getirmiştir. Bütün olup bitenlerin faturasının bütün ülkelerde emekçilere, halklara çıkarıldığı ilan edilen tasarruf paketleriyle ortada.
YÜCEL ÖZDEMİR

Evrensel'i Takip Et