23 Aralık 2010 00:00

ÖZGÜRLÜKLER


Türkiye’de esas olarak AB Helsinki zirvesinden bu yana (10 Aralık 1999) bir hukuki reform süreci yaşanıyor. Ancak bu süreç hem sancılı hem de çelişkilerle dolu bir süreç. Karar vericiler halkın hak ve özgürlük alanının genişlemesine zoraki, ağır ve tutarsız bir yürüyüş ekseninde yanıt veriyorlar.
Demokrasi konusunda yüksek politik irade taşımıyor karar vericiler. Bugünlerde, asker münhasıran sivil alana ait bir konuda yüksek sesle müdahalede bulundu. Eskiden banka faizlerine, hayvancılık kredilerine, futbol sahalarının nerede kurulacağına varıncaya değin geniş bir alana, Milli Güvenlik Kurulu yapılanmasındaki karar verici, denetleyici fonksiyonlarıyla ve müdahaleleriyle giriyorlardı.1990’lı yılların sonlarına doğru Prof. Dr. Bülent Tanör bu konuda yüzlerce örneği sergilemişti. Şimdi, birkaç gün önceki açıklamalarıyla, adeta pazarda, okulda, belediye ve adliye koridorlarında, ibadette ve eğitimde, öğretimde nerede nasıl hangi dilin konuşulacağına “Ben karar veririm” diyor. Ya da “Buna müsaade etmem” diyor. Siyasi partilerin bu alanlarda araştırma, inceleme yapması, çalıştaylar düzenlemesini “Tehlikeli” ve “Tehdit unsuru” olarak görüyor ve “Buna müsaade etmem” diyor. Kültürel haklar alanını ve idari ve siyasi rejimin niteliğini yasamaya ve yürütmeye kapatıyorlar. Karar verme tekeli “Bizdedir” diyorlar. Bu konularda düşünenler için de militarist düşünce tehdide başvuruyor. Ayrıca yasa uygulayıcılarını göreve davet ediyor. Emir yerine getiriliyor.
Egemen düşünceye-ideolojiye aykırı düşünce sahiplerini devlet çarpıyor. İşkenceyle, hapisle, tecritle veya yakarak, yıkarak. Sistem sorunu ve bu sistem böyle işliyor.
Şimdi Bakırköy’de kadınlar hapishanesinde bir özgür kadın yatıyor, “Hapis” diyorlar.. O kadın 20 yılın üstünde bir süreyi hapiste geçirmişti: Nevin Berktaş! On yıl önce bir kitap yazmıştı. Kitap, ”İnancın Sınandığı Zor mekanlar: Hücreler” adını taşıyordu. On ay hapis verdiler Nevin Berktaş’a. ”Vay sen devletin duvarlarını, hapishanesini, amirini, memurunu nasıl eleştirirsin” diye. Fazladan 5 yıl 8 ay alacağı var devletten.Fazla yatırdılar çünkü. Hapishaneler düşünce suçlularıyla doluydu hep. Her devirde böyleydi. Asrı saadet dönemi yok. Hiç olmadı. Yargıçlar da hiçbir dönemde, genel olarak ifade özgürlüğünün korunması doğrultusunda karar üretmediler. Ne yaparsanız yapın, müesses nizamın korumacılığı işi, bireyin haklarının korunmasından önce geldi. Nevin Berktaş böyle bir sistemde mahkum edildi. İçerde en az 39 gazeteci ve yazar var, hapiste. Yüzlerce de aşağıdaki suçlardan insanlar duvarlar arasında tutuluyor. Kısaca, hatırlayalım: Türk Ceza Kanunu’nda ifade özgürlüğünü baskı altında tutan en az 14 madde var. Bu maddeleri şöyle sıralamak mümkün: İntihara teşvik ve yardım (84), onur, şeref ve saygınlığı rencide etme, kamu görevlisine hakaret (125), haberleşmenin gizliliğini ihlal (132), özel hayatın gizliliği (134), suçu ve suçluyu övme (215), halkı kin ve düşmanlığa tahrik (216), basın yoluyla kamu barışına karşı işlenen suçlar (218), soruşturmanın gizliliğini ihlal (285), soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde ses ve görüntü kaydı (286), adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (288), cumhurbaşkanına hakaret (299), cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını aşağılama (301), temel milli yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlama (305), halkı askerlikten soğutma (318), halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik (217), kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmak ve örgütün propagandasını yapmak (220), şapka ve Türk harfleri hakkındaki kanunlara aykırı davranış (222), müstehcenlik (226), görevi kötüye kullanma (257), iftira (267), yalan tanıklıkta bulunma (273), suçluyu kayırma (283) ve uygulama örneklerine bakarak silahlı örgüt üyesi olmak (314).
İfade özgürlüğünü sınırlandıran yasalardan bazıları da Atatürk’ü Koruma Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, RTÜK Kanunu, 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, Siyasi Partiler Kanunu olarak sayılabilir.
Düşünceye hapis kabul edilemez.Bütün düşünenler ve elbette Nevin Berktaş serbest bırakılmalı!
Duyuru Notu: Kaybedilenler için 1995 yılında başlattıkları direnişi sürdüren Cumartesi Anneleri, 25 Aralık 2010 günü eylemlerinin 300. haftasında yine Galatasaray Lisesi önünde olacaklar.
HÜSNÜ ÖNDÜL

Evrensel'i Takip Et