31 Aralık 2010 00:00
ÖZGÜRCE
1990lı yılların ortalarından itibaren sessizliğe bürünen Türkiye emek hareketi, 2007de başlayan Novamed direnişi, THY grev süreci, Telekom grevi, Tuzla tersane işçileriyle dayanışma eylemleri, Yörsan, Tega, Sinter Metal ve daha birçok işyerindeki grev ve direniş sayesinde yeniden canlanmıştır. SSGSSnin yasalaşma sürecinde ve 2008 krizinin ardından emekçilere yönelik saldırılarındaki artış karşısında küçüklü büyüklü birçok direniş sergilenmiştir. Bu sürecin devamı olarak 2009un 25 Kasımında kamu emekçilerinin gerçekleştirdiği iş bırakma eylemi ve Ankarada devam eden TEKEL direnişi sayesinde emekçiler, 2010 yılına üzerlerindeki ölü toprağını atıp yeniden topyekün mücadeleye girişecekleri umuduyla girmişlerdir.
Ama maalesef umutlar boşa çıkmış, 2007den 2010 yılına kadar yükselen emek hareketi, yükselişini sürdüremeyerek, yeniden gerilemeye başlamıştır. Bu gerilemenin sinyalleri ilk olarak TEKEL işçilerinin 17 Ocakta düzenlediği mitingde görülmeye başlanmıştır. Bu mitingde DİSK ve KESK başta olmak üzere konfederasyonlar, TEKEL işçilerinin yanında yer almayarak, direnişi sahiplenmeyeceklerini, sadece göstermelik bir destekle yetineceklerini göstermişler ve TEKEL işçilerini Türk-İş bürokrasisiyle baş başa bırakmışlardır. Konfederasyonların direnişe yönelik desteğinin göstermelik olduğu 4 Şubat grevinde de açıkça görülmüştür. Nihayet konfederasyonların 22 Şubatta aldıkları kararla kendilerinden beklenen eylemliliği tam üç ay sonrasına 26 Mayısa ertelemeleri hem TEKEL direnişinin hem de son üç yılda emek hareketindeki yükselişin sonunu getirmiştir.
Oysa TEKEL direnişi, Türkiyedeki tüm işsizlerin, güvencesizlerin, örgütlü ve örgütsüz tüm emekçilerin ortak hareketi haline getirilebilir; direnişin emekçi kesimlerde yarattığı heyecan, emek mücadelesinde yeni mücadele dalgalarına dönüştürülebilirdi. Ama maalesef emekçilerin siyasi iktidar ve sermaye karşısındaki direnci yine sendikal bürokrasiye yenik düşmüştür(!)
Sendikal bürokrasi sadece TEKEL direnişinin değil, daha birçok mücadele alanının önünde engel haline gelmiştir. Hükümetin işsizliği önleme bahanesiyle emek piyasasını esnekleştiren, emekçiyi yoksullaştıran, güvencesizleştiren ve iş cinayetlerini olağan hale getiren uygulamaları karşısında sendikalar, kendilerini ölü toprağının en derinlerine gömmüşlerdir. Sendikaların bu hali, siyasi iktidara ve sermayeye öylesine büyük bir cesaret vermiştir ki; hükümetin bakanları, sendika genel kurul salonlarında, işçi sınıfının 200 yıllık kazanımlarını yok sayarak işçilerin 16-18 saat çalıştırılabileceklerini söylemekten bile çekinmemişlerdir.
Sendikal bürokrasinin örgütlülüğü anlamsızlaştıracak düzeydeki sorumsuzluğu sayesinde 2010 yılında gerileyen mücadelenin sonucu olarak, emekçiler 2011 yılına daha yoksul, daha güvencesiz, daha örgütsüz ve belki hepsinden önemlisi daha umutsuz girmektedir. Ama umutsuzluk, kabullenmişlik tüm sorunları daha da arttıracak, emekçilerin yaşamlarını daha da çekilmez hale getirecektir. Onurlu bir yaşam için emekçilerin kendilerine dayatılan koşulları kabullenmeleri mümkün değildir, bu nedenle emekçilerin umutsuzluğa kapılma ve mücadeleden uzaklaşma gibi bir lüksü olamaz(!)
2011 yılında emekçilerin her türlü olumsuz koşula karşın mücadeleyi yeniden yükseltmesi gerekir. Bunun başarılabilmesi için ise her şeyden önce emek mücadelesinin önünü tıkayan bürokratik sendikal anlayış yıkılmalıdır. Bürokratik sendikal anlayışın yıkılması, sendika içi mücadeleyi gerektirir. Burada görev öncelikle sendikalar içerisinde bürokratik anlayıştan uzak kalmayı başarmış, sınıf bilinciyle hareket eden sendikacılara ve sendikalı emekçilere düşmektedir. Halen örgütsüz olan emekçilerin de sendikalardan uzak durmak yerine örgütlenip, sendika içi mücadelede yerlerini almaları gerekir.
Sözün özü: Emekçiler yüzyıllarca süren mücadelelerle edinilmiş olan haklarına yönelik saldırıları durdurmak ve emeğine, ekmeğine sahip çıkmak için 2011 yılında emek mücadelesini yeniden yükseltmek zorundadır. Bunun için de öncelikle yapılması gereken; mücadelenin önünü tıkayan sendikal bürokrasiden kurtulmaktır(!)
2011in sendikal bürokrasiyle mücadele yılı olması umuduyla, mutlu ve umutlu bir yıl dilerim
ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU
Evrensel'i Takip Et