31 Aralık 2010 00:00
BAŞYAZI
AKPnin ve hükümetin öteki yüzü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün Diyarbakırda güllerle karşılandı! En azından Diyarbakırlıların bir bölümü tarafından sevgi gösterileriyle, diğer bir bölüm tarafından da, Başbakanın ve MGKnın, Tek dil, tek bayrak, tek devlet, tek vatan sloganını öne çıkaran söylediklerinden daha farklı şeyler söyleyecek umuduyla karşılandı.
Bazı sözcükler ya da ibareler vardır ki; bir formül haline geldiğinde oluştuğu sözcüklerden çok farklı anlamlar ifade ederler. Siyasette kullanılan sloganlar böyledir örneğin!
Örneğin Tek millet, tek dil, tek bayrak, tek vatan bir düşünce ifade etmekten öte bir slogana dönüşüp bir politikayı ifade ettiğinde; ırkçı-şoven asimilasyon politikasının, başka halkları, ulusları küçümsemenin politikasının ifadesi olur. Onun içindir ki, bir siyasetçinin ağzından Tek dil, tek bayrak, tek devlet, tek vatansözleri duyulduğunda, herhangi başka bir aykırı fikir gibi Kendi fikrini söylüyor diye düşünmeyiz. Tersine Cumhuriyetin başından beri süren Kürtlere yönelik asimilasyon politikasını ve Anadoluda yaşayan halkları baskı altına alan politikaların savunulduğunu anlarız ki, doğru anlamı da budur. Zaten bu sözü herhangi bir politikacı durup dururken söylemez. Tersine onu; politik bir bütünlükçü tutum ifade etmek için kullanır.
Bu yüzden Kürtler, Tek dil, tek bayrak, tek devlet, tek vatan sloganı haykıran bir politikacı gördüklerinde; bilirler ki; bu laf ortalığa edilmemekte, Kürtlerin Özerklik, İki dillilik talebine karşı; bu taleplerin Bölücülük, Vatan hainliği, Demokrasiye suikast anlamına geldiğinin söylenmek istendiğini bilirler. Ya da Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçedir diye nara atıldığında, bir malumun ilanından çok Kürtçenin ikinci dil olmasına, İki dilli bir yaşam isteğine karşı bir kılıç gibi sallandığını artık Türkiyede her demokrat kişi bilmektedir.
Cumhurbaşkanı Gülün başkanlığında toplanan MGK, yaptığı toplantının ardından yayımladığı bildiride; Tek dil, tek bayrak, tek devlet, tek vatan anlayışının önde gelen ortak paydalarımızdan birini teşkil eden resmi dilimizin Türkçe olduğu gerçeğini hiçbir girişim değiştiremez diyerek; Başbakanı yinelediği ibareyi bildirisinin merkezine koydu.
Ve bu bildirinin arkasındaki en önemli imzanın sahibi Cumhurbaşkanı, şimdi Diyarbakırda biraz protokole uyarak ama daha çok da halkla kucaklaşıyor havasında ziyaretler yapıyor. Gittiği yerlerde de bir misafirin karşılandığından daha çok ilgi görüyor.
Cumhurbaşkanı İki dilli yaşam uygulamasının tabelalara yansıdığı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini ziyaretinde yaptığı konuşmada Türkiyenin resmi dili Türkçedir. Kamu kurumlarında da Türkçe konuşulur. Diğer diller kütür mirasımızıdır. Bazıları yaşayan, bazıları da korunan dillerdir diyerek, Kürtçeyi konuşulan, Yaşayan dil sınıfına sokarak, her hangi konuşulan bir dil durumuna indirgedi. Dolayısıyla Kürtçeyi İkinci dil olarak da olsa bir eğitim dili saymadı.
Elbette burada iki şey vardı: 1-) Kürtlerin İki dillilik ve Özerklik taleplerinin fiiliyatta da yansıması, 2-) Sorunun çözümü konusunda yetkililerin reddetme ya da kabul ötesinde (Görmezden gelme gibi) seçeneklerinin kalmaması!
Örneğin Cumhurbaşkanı Gül bu geziyi, 2-3 ay önce yapsa belki İki dillilik talebini görmezden, duymazdan gelip hamasi nutuklarla geziyi geçiştirirdi. Ama sorunun çözümü öyle dayatmıştır ki; Gül gibi; Yumuşatıp geçiştirme üstadı bir politikacı bile katı gerçeği ifade etmek; MGK bildirisini ve Başbakanını İki dilliliği Resmi dilin karşısına koyan, Özerkliği Bölücülük gören formülasyonu yinelemek zorunda kalmıştır.
Bu koşullarda Diyarbakıra Gül ya da Erdoğan, hatta Koşaner de gitse benzer şeyler söyleyecek, Kürtleri aldatacakları mesajlar veremeyeceklerdi!
Ancak yandaş basın ve AKP propagandası (Basındaki müttefikleri) bu gezide bile Kütlere gizli vaatler, İyi şeyler bulup çıkaracaktır!
Ama bu sadece onların Uydurmada ne kadar ustalaştıklarını gösterir!
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et