13 Ocak 2011 00:00

GÖZLEM


Daha iyi bir yaşam ve gelecek için mücadele eden her mücadele örgütü herhangi bir konuda tutum belirlerken yaptığı işin önemini, yürüttüğü mücadelede başarılı olmasının hangi etkenlere bağlı olduğunu düşünmek ve bu düşüncenin omuzlarına yüklediği sorumluluk ile hareket etmek zorundadır. Örgütlü olanların, sayıca kendilerinden çok daha fazla olan örgütsüz kitlelere göre en büyük avantajı, kendilerini ilgilendiren konularda örgütlülüklerinin verdiği güçle hareket edebilmeleridir.
Yıllar içinde sendika yönetimleri ile iş yerleri arasındaki mesafe giderek açıldığından ve sendikalarda tabanın denetiminin yeterince sağlanamaması nedeniyle yaşanan sorunlara zamanında müdahale etmek ve çözüm üretmek zorlaşıyor. Sendikal mücadele sürecinde başından sonuna açıklıkla ve sorumluluk duygusuyla hareket edilmediğinde başarılı olma ihtimali düştüğü gibi, sendikalara yönelik güven yitiminin önüne geçebilmek de mümkün olmuyor.
Günlük hayatın akışı içinde emekçiler sürekli şikayet ettiği koşulların ya kendiliğinden değişmesini bekliyor ya da birilerinin gelip bu koşulları düzeltmesini istiyorlar. Tek tek emekçiler yaşadığı koşulları kendi lehine düzeltmek adına bir şeyler yapmak için harekete geçirilemediği için, hep kendileri dışında bir kurtarıcı beklentisi içine girmeleri kaçınılmaz oluyor. Durum böyle olunca, o her fırsatta eleştirdiğimiz, bazen yerden yere vurduğumuz sendikal bürokrasiye karşı mücadelede önemli bir dayanak noktası yeterince kullanılamıyor.
Emekçilerin yaşadığı herhangi bir sorun karşısında kendilerini yalnız hissetmeleri, bu duyguyu tersine çevirmesi gereken sendikaların çoğu zaman emekçilerden farklı gündemlerinin olması önemli ve mutlaka aşılması gereken bir sorun. İşin daha da acı tarafı, söz konusu yalnızlık ve güvensizliğin örgütlü emekçiler arasında giderek yaygınlaşıyor olması. Örgütlü insanlar bile çeşitli umutlarla örgütlendikleri sendikalar gündeme yeterince müdahale etmedikleri için, daha pasif ve edilgen tutumlar takınıyorlarsa, örgütsüz milyonların halini varın siz düşünün.
İşçi ve kamu emekçileri için son derece tehlikeli düzenlemeler içeren torba yasa tasarısına, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda ilk gündeme geldiği halinden bile geri eklemeler yapıldı. Tasarıya karşı örgütlü tepkilerin geç ortaya çıkmış olması zaten önemli bir sorundu. Yaşanan bütün olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu olmakla övünen Türk İş’in hâlâ hükümetten olumlu anlamda beklentilerinin olması, Türk İş’e bağlı sendikaları bile isyan noktasına getirmiş durumda.
Şu açık bir gerçek ki, torba yasa tasarısına karşı mücadele konusunda ve diğer konularda sendikalar içinde bulundukları mevcut durumu ve bu durumdan kaynaklı sorunları çözmek için birlikte harekete geçmeden somut bir ilerleme sağlamak mümkün değil. Sendikaların harekete geçebilmesi için tıpkı Belediye-İş (Türk-İş), Genel-İş (DİSK) ve Hizmet-İş’e (Hak-İş) bağlı sendikaların üyelerinin yaptığı gibi aşağıdan yukarıya doğru bir basınç oluşturmak gerekiyor.
Emekçilerin çalışma koşullarında ve günlük yaşamlarında tek başına değiştiremeyeceği, kontrol edemeyeceği onlarca şey olabilir. İnsanlar bu temel gerçeği gördükçe ya da yaşayarak öğrendikçe örgütlenme ve mücadeleye katılma ihtiyacı hissederler. Bu anlamda yaşanan sorunların üstesinden gelmek için atılması gereken ilk adım, tek tek örgütlü bireylerden en tepedeki sendikalara kadar herkesin emekçilerin ve emek hareketinin ihtiyaçları doğrultusunda sorumluluk alması ve yarının bugünden daha kötü olmaması için aynı sorumluluk bilinciyle mücadelenin ortaklaştırılmasıdır.
Sınıfın örgütlü gücünü temsil eden sendikalar, gündeme zamanında ve doğru araçlarla müdahale etmek, aşağıdan yukarıya karar alma süreçlerini işletmek ve alınan kararları cesaretle uygulamak için harekete geçtikleri zaman, yitirdikleri itibarı ve emekçilerin güvenini yeniden kazanacaklardır. torba yasa tasarısına karşı yürütülecek mücadele, bunu sağlamak için yeterince olanak sunuyor.
ERKAN AYDOĞANOĞLU

Evrensel'i Takip Et