15 Ocak 2011 01:00

SUNU
2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 2010 tarihine ertelenen azami tutukluluk süresini düzenleyen 102. maddesinin yürürlüğe girmesi ile gündeme gelen tahliyeler düzenlemenin kamuoyunda tartışılmasına neden oldu. Yargıtay’ın örgütlü suçların tutukluluk süresini 10 yıl ile sınırlaması ile başlayan tahliyelerde özellikle Hizbullah ana davasından yargılananların salınması tepkilere neden oldu.
Yasa maddelerinin yürürlüğe girmesiyle birlikte mafya liderlerinin, Hizbullah liderleri gibi onlarca kişiyi hunharca katletmiş kişilerin aldıkları cezalar 10 yıl tutukluluk süresi içinde kesinleşmediği için tahliye edilmeleri tepkilere neden oldu. Tepkiler üzerine AKP Hükümeti Yargıtay’ı 6,5 yıl boyunca gereken önlemi almamakla suçlarken Yargıtay da kendisini dava yükünün yoğunluğuyla savundu. Bu tartışma arasında yasada belirlenen ve adi suçlarda 2-5 yıl, ‘siyasi suçlarda’ 10 yıl olan tutukluk süresinin uzun olması özellikle ‘siyasi suçlarda’ tutukluluk süresinin adaletsiz olması tartışması ikinci planda kaldı. Uygulama hukuk ve demokrasi normları açısından gerçekte neyi ifade ediyor? AKP Hükümeti’nin konuya dair tutumu nasıl değerlendirilmeli? Konuyu yakından izleyenlerin dahi, bir bilgi kirliliği içinde, gerçeğin nerede olduğunu seçmekte zorlandığı bu sürecin daha iyi anlaşılabilmesi için, deneyimli hukukçuların yazılarından oluşan bu forumun katkı sunacağını umuyoruz.

Ceza Muhakemeleri Kanunu 102. maddesi 31.12.2010 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi. CMK’nın 102. maddesinden yararlanacak tutuklu sayısının 930 olduğu tahmin ediliyor. Yargıtay tarafından 26 kişinin tahliye edilmesiyle tartışmalar da başladı. Tahliye edilenler arasında Hizbullah ana davasından yargılanan 8 kişinin de bulunması, toplumda tepkilere neden oldu. Tahliye sayısındaki Hizbullah oranı, bir çifte standart göstergesiydi ve rahatsız etti.
CMK 1 Haziran 2005’te yürürlüğe girmesine rağmen, azami tutukluluk süresini düzenleyen 102. Maddenin yürürlüğe girmesi önce 2008’e ve son olarak da Ocak 2011 başına ertelendi. AK Parti Grup Başkan Vekili Suat Kılıç, bu ertelemeleri yargıdan gelen talepler üzerine gerçekleştirdiklerini belirterek, 6.5 yıl boyunca hazırlık yapmadığı gerekçesiyle Yargıtayı suçladı.
Yargıtay ve hükümet, elbirliği ile, maddenin yürürlüğünü yıllarca geciktirerek binlerce kişinin uzun süreli tutuklu yargılanmasına neden olmuşlardır. Ancak, bu yıl içinde, yasadan faydalanabilecek siyasi tutuklu sayısının çok çok azalmasını, Hizbullah sanıklarının da tahliye şansını gören hükümet, artık ertelemeye gerek görmeyerek yasanın yürürlüğe girmesini sağlamıştır. Dolayısıyla, Hizbullah sanıklarının tahliyesinden de, diğer tutukluların ağır bir mağduriyet olan uzun süreli tutukluluğundan da en başta ve dolaysız olarak AKP Hükümeti sorumludur. Hizbullah sanıklarının tahliyesi hükümetçe tercih edilmiş, sol siyasi tutukluların hükümlerinin kesinleşmesi ile onların yararlanma sayısı azaltılmıştır, bu açıktır.
Öte yandan Yargıtayın azami tutukluluk süresini düzenleyen CMK 102. maddesine ilişkin yorumu da tartışmaların odağı haline geldi. CMK 102. maddesinin yazılış biçimi, azami tutukluluk süresinin Ağır Cezalık işlerde 2+1 yıl mı, yoksa 2+3 yıl mı olduğu konusunda bir tartışma vardı. Keza, Özel Yetkili Mahkemelerin (kapatılan DGM’ler yerine kurulan Mahkemeler) görevi kapsamına giren suçlarda, tutuklama süresinin ne olacağı da tartışmalı idi. Toplam tutuklama süresi 4 yıl mı, 5 yıl mı, 6 yıl mı, 10 yıl mı olacağı konusunda ileri sürülen görüşler vardı, ancak uygulamayı aydınlatacak yargı kararı ancak, madde yürürlüğe girince ortaya çıkabildi.
YAŞANAN KRİZDEN AKP SORUMLUDUR
Yargıtay, 102. maddenin yürürlüğe girmesi ile önünde bulunan tutuklu dosyalarda verdiği kararla bu tartışmayı sonuçlandırmış oldu ve yapılabilecek en olumsuz yorumu yaparak azami tutuklama süresini Ağır Cezalık adli suçlarda 5 yıl, örgütlü-siyasi suçlarda 10 yıl olarak saptadı.
2002 yılında Meclise gelen tasarının ilk halinde tartışmaya neden olan tutukluluğu uzatma süresi ve DGM’ler yerine kurulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri de yoktur. Adalet Komisyonunda, AKP’nin müdahaleleriyle tasarıya uzatma maddesi ve Özel Yetkili Mahkemeler eklenmiş, genel kurulda yapılan görüşmede de örgütlü suçlarda tutuklama süresinin 2 katı uygulanacağı maddesi, AKP’lilerin önergesi ile görüşme dahi yapılmadan oylama ile kabul ettirilmiştir. Yani hükümet tarafından bir oldu-bitti ile tutuklama süresi Arap saçına dönüştürülmüştür. 102. maddenin ilk fıkrasında adli suçlarda uzatma süresi şüpheye yer vermeyecek açıklıkta yer aldığı halde, ikinci fıkrası neredeyse kasıtlı olarak tartışma yaratacak şekilde yazılmış ve kötü yoruma açık hale getirilmiştir. Ancak tutuklama süresinin 5 ve 10 yıl olduğu noktasındaki Yargıtay yorumu da olabilecek en kötü yorumdur ve maddenin sistematiğine de, yasanın AİHM kriterlerine uyma gerekçesine de aykırıdır.
UZUN TUTUKLULUK, SİSTEMİN EN ÖNEMLİ
SORUNUDUR
Aralık 2010 itibariyle cezaevlerindeki toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 121 bini geçerek rekor kırmıştı. Tahliyelerden önce, cezaevlerinde bulunanların 57 bin 171’i tutuklu; 63 bin 927’si ise hükümlü olup, tutukluların oranı neredeyse yüzde 50 civarındadır. Hiçbir demokratik ülkede tutukluların cezaevlerindeki oranı bu kadar yüksek değildir. Avrupa ülkelerinde bu oran genellikle yüzde 10 ve yüzde 25 civarındadır. Türkiye bu konuda Hindistan, Pakistan, Latin Amerika ve Afrika ülkeleriyle daha fazla benzeşmektedir.
Tutuklu oranının çokluğu; çok sayıda dava açılması, tutuklama tedbirine çok fazla başvurulması ve mahkeme sürecinin, tutukluluğun çok uzun bir süre devam etmesi nedenlerinden kaynaklanmakta olup, adil yargılama ilkesinin sistemli ihlalini göstermektedir.
Ceza Hukuku’nun en temel prensibi, herkesin, suçu mahkeme kararı ile kesin olarak ispatlanıncaya kadar “masum” sayılmasıdır. Bu prensip “masumiyet karinesi” olarak adlandırılır. AİHS’nin Adil Yargılanma Hakkını düzenleyen 6. maddesinde masumiyet karinesi güvence altına alınmıştır.
AİHS 5. maddesi de kişi özgürlüğü ve güvenliğini teminat altına almaktadır. Yasal tutuklamalar bu özgürlüğün ihlali sayılmamaktadır. Ancak sözleşme, yargılamanın makul sürede tamamlanmasını ve kovuşturma sırasında kişinin serbest bırakılmaya hakkı olduğunu da vurgulamaktadır. AİHM’in birçok kararında 2 yılı aşan tutukluluk süreleri, çok zorunlu nedenler bulunmadıkça, makul tutuklama süresinin aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu çok zorunlu nedenler de, tutuklunun kaçma hazırlığının olması veya delilleri karartma-yok etme yönünde çabalara giriştiği ve buna muktedir olduğunu gösteren olguların ortaya çıkmasıdır. AİHM kararlarında, kaçma ve delilleri karartma şüphesinin “somut” olmasını aramaktadır. AİHM kriterlerine uygun, yasal ve makul süreli tutuklamadan söz edilebilmesi için tutuklamanın sürdürülmesi konusundaki mahkeme kararlarının “gerekçeli” olması, bu gerekçenin de “somut delile” dayanması gerekmektedir.
TUTUKLAMA
YARGILAMAYI
GÜVENCE ALTINA
ALMAK İÇİNDİR
Türkiye yargı pratiğinde durum tersi istikamettedir. Hakim veya Mahkeme Heyeti; hemen hemen aynı cümle ve ifadelerle tutuklamanın devamı yoluna gitmektedirler. “Suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin olması, mevcut delil durumu nedeniyle…” tutuklamanın sürdürülmesine karar verilmektedir.
CMK’da esasen, tutuklama şartları, özgürlük ve güvenlik hakkına uygun şekilde düzenlenmiştir. Tutuklama bir yargılama tedbiridir ve ancak yargılamayı güvence altına almak amacıyla kullanılabilir. Hem sanığın kaçma şüphesini hem de delilleri karartma, gizleme ve değiştirme, nedenlerinin somut olgulara bağlanması istenmektedir. Siyasi suçlar, örgütlü çete suçları, uyuşturucu ve cinsel saldırı gibi bir takım ağır suçlarda, tutuklama nedeninin olabilirliği kabul edilmektedir. Ancak, yargı pratiği, bu maddeyi de, bir zorunluluk gibi yorumlamakta ve özel yetkili mahkemelerin alanına giren suçlarda özellikle uzun tutukluluk süreleri söz konusu olmaktadır.
AİHS, 6. maddesinde, tutuklamaya karşı itiraz yolu olması da adil yargılama ilkesinin gereklerinden sayılmıştır. CMK’da, tutuklamaya karşı itiraz yolları da gösterilmiştir. Ancak, yargı pratiğinde, somut delile dayandırılmadan; matbu cümlelerle ve bazen hiçbir gerekçeye yer verilmeden tutukluluğun devamı kararları verilmektedir. Tutuklamaya veya tutukluluğun devamına itiraz hallerinde, etkin bir üst mahkeme denetimi olmamakta, rutin cümlelerle itiraz reddedilmekte ve çoğu kez tutuklama sürdürülmektedir.
Bakanlığın verdiği bilgilere göre özel yetkili mahkemelerde yargılama süresi ortalama 347 gündür. Dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ortalama 473 gün, ilgili Yargıtay Ceza Dairesinde ortalama 399 gün beklemektedir. Yargıtayın kararı bozması halinde ise davanın karara bağlanma süresi 5 yılın üzerine çıkmaktadır. Ancak, birçok dosyada, yargılama süresinin daha fazla uzadığı ve 10 yılı geçen tutukluluklar olduğu biliniyor. Özellikle İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilen dosyalarda, karar çıkma süresi 2-3 yılı buluyor, bu durumda karar ve Yargıtay süreçleri 10 yıla yaklaşıyor.
Av. Yıldız İmrek Koluaçık

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bütün toplum heybede

Bütün toplum heybede

Emekçileri bastırmak için grevler yasaklandı. “İç cepheyi tahkim” denilerek her kesimden siyasetçi, gazeteci ve aydına yönelik sabah operasyonları, tutuklamalar ve akılalmaz gerekçelerle açılan davalar sürüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Adalet bakanı, "Kimileri ‘Bize soruşturma açın’ dercesine ortalıkta dolaşıyor" demişti. BİRTEK-SEN genel başkanının tutuklanmasından sonra siyasetçiler, gazeteciler ve sanatçılar şafak operasyonu ile gözaltına alındı

Evrensel'i Takip Et