16 Ocak 2011 00:00
DİKTATOR KACTI SIRA İKTİDARDA
Tunusta yaşanan olayların iç yüzünü, halkın taleplerini ve ülkeyi nasıl bir gelecek beklediğini, Tunus İşçileri Komünist Partisi Sözcüsü ve Al Badil Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hamma Hammami ile konuştuk.
Öncelikle geçmiş olsun. 12 Ocak sabahı evinize yapılan bir baskın sonucu polisler tarafından göz altına alındınız ve üç gün boyunca rehin tutuldunuz. Kötü muamele gördünüz mü, serbest bırakılmanız nasıl mümkün oldu?
Teşekkür ederim. Son üç günde ve daha önce başımıza onlarca kez gelen bu gibi durumlarda desteklerini sunan herkese bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Türkiyede de çok sayıda dostumuzun olduğunu biliyorum.
Gözaltında iken, bu can alıcı dönemde rehin alınmak dışında ayrıca fiziki bir kötü muamele görmedik. Tabi ki gözaltına alınmamız sırasında zorla evin kapısının kırılması ve güç gösterisinden söz etmiyorum bile.
Serbest bırakılmamız ise tümüyle halkın baskısı ve talebi sonucunda gerçekleşti. Cuma günü sabah saatlerinden itibaren başlayan gösteri giderek büyüdü ve öğleden sonra kitle, polis barikatlarını aşarak İçişleri Bakanlığı önünde toplandı. Biz, İçişleri Bakanlığı binası içerisinde özel bir bölmede tutuluyorduk. Burası, yıllardan beri işkencelerin yapıldığı yer olarak çok kötü bir ün kazanmıştı.
On bine yakın insanın gösterisine polis saldırdı, ama aynı saatlerde bizi de serbest bırakmak zorunda kaldılar. Gelen görevliler, Herhangi bir saldırıya maruz kalmamanız için sizi misafir ettik, şimdi artık serbestsiniz! dediler.
Biz bırakıldık ama hâlâ içeride olan başka arkadaşlar var. Partimizin bazı yöneticilerinin de içinde olduğu çok sayıda militan, serbest bırakılmış değil. İki sene önce Gafsa maden işletmelerindeki halk isyanı nedeniyle tutuklanan sendikacılar ve militanların bir bölümü hâlâ serbest bırakılmadı.
DİKTATÖR KAÇTI, AMA DİKTATÖRLÜK HENÜZ YIKILMIŞ DEĞİL
Hemen hemen aynı saatlerde bin Alinin ülkeyi terk edip kaçtığı duyuldu. Bir kaç çelişkili açıklamadan sonra, yerine başbakanın geçtiği ilan edildi. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Bin Alinin ülkeyi terk etmek zorunda kalması ve birbirini takip eden vaatler, şimdiden Tunus halkının zaferi olarak değerlendirilmelidir. Henüz fiiliyatta bir değişiklik olmamasına rağmen, bu kadarı bile çok önemli mesajlarla yüklüdür. Uzun yıllardan beri dünyada ilk defa bir ülkede diktatör, halkın isyanı karşısında kaçmak zorunda kaldı. Bu olayın Müslüman bir ülkede yaşanması, ayrıca özel bir önem taşımaktadır.
Başlangıçta bazı ekonomik ve sosyal hak talepleriyle, işsizliğe ve yolsuzluğa karşı başlayan gösteriler, giderek politik bir karakter aldı ve son günlerde açıktan iktidarın defolmasını talep eden bir harekete dönüştü. Bin Ali, son günlerde bazı tavizler vererek, zaman kazanma ve postu kurtarma kaygısına düştü, ama halkı ikna edebilmesi mümkün değildi.
Şimdi diktatör gitti, ama diktatörlük yıkılmış değil. Diktatörü ayakta tutanlar ve onun yakın çevresi, düzen içerisinde düzenlemelerle işi kotarmaya çalışıyorlar.
Bin Alinin yerine geçtiğini ilan eden Muhamed Gannuşi kim, ne yapmak istiyor?
Gannuşi, yıllardır Bin Alinin başbakanı olarak görev yapan bir sistem adamı. Aslında umdukları gibi aldatıcı bir yumuşak geçiş gerçekleşecek olsa bile, prosedürün başka türlü işlemesi lazımdı. Kendi aralarında bir çekişme yaşadıkları, dışarıdan da akıl aldıkları anlaşılıyor.
Ama Tunus halkı, rejimin kendi içinde sorunu çözmeye yönelik bu aldatma girişimine de kanmayacaktır. Biz, halkın zaferinin çalınmasına müsaade etmemekte kararlıyız ve çağrılarımızı da ona göre yaptık. Tunus halkının sorunlarına çare, ABDden veya başka bir yerden gelmeyecektir. Son ana kadar bin Ali rejimine destek veren büyük güçlerin şimdiki açıklamaları kimseyi aldatmamalıdır. Bu bakımdan Fransanın tavrı çok olumsuz oldu ve Tunus halkı içerisinde tepkiyle karşılandı. Fransız Dışişleri Bakanı daha iki gün önce, Tunus polislerine formasyon verme önerisinde bulunuyordu.
Siz şimdiki koşullarda neyi öneriyorsunuz?
Biz halkın isyanına sebep olan sorunların çözülmesinde ısrarlıyız. Halk bunca yıl sabrettikten sonra işsizliğe, hayat pahalılığına, yolsuzluğa, özgürlüksüzlüğe karşı isyan etti. Sadece vaat yetmez, somut adımlar gerekiyor. Emekçilerin insanca yaşayabilecekleri bir gelir, yeni iş alanlarının açılması, demokratik özgürlüklerin tanınması atılması gereken ilk adımlardır. Bunu ise, ancak halkın baskısı, denetimi gerçekleştirebilir. Bu nedenle biz, halkın ve gençliğin komiteler, konseyler şeklinde örgütlenmesini, taleplerini formüle ederek mücadeleyi sonuna kadar götürmesini öneriyoruz.
Bir kaç günden beri tepkili toplulukların bazı yağma hareketlerine de tanık olunuyor. Bunun halka ve harekete herhangi bir faydası yok, aksine hareketi gözden düşürücü ve esas talepleri gözden kaçırıcı olumsuz etkisi olur. Bu konuda yazılı sözlü açıklamalarımızla ve hareket içerisindeki varlığımızla uyarılarda bulunmaya devam ediyoruz. Cuma akşamı yayınladığımız bildirgede bu önerilerimizi formüle ettik.
İlk olarak acil önlemlerin alınmasını, geçici bir halkçı hükümet kurulmasını, serbest demokratik seçimlerin tertiplenmesini ve giderek oluşacak bir kurucu meclis eliyle anayasa ve temel maddelerin yenilenmesini talep ediyoruz.
Son bir soru. Bu hareket içerisinde dinci örgütlerin yeri ve etkisi hakkında ne diyebilirsiniz?
Diğer Müslüman Arap ülkelerde olduğu gibi Tunusta da dinci bir örgütlenme, parti var. 90lı yılların başında rejimin yoğun baskısına maruz kaldılar. Yöneticileri tutuklandı veya sürgüne zorlandılar.
Ama dinciler ülke dışından buradaki baskı ve işkenceleri teşhir etmek dışında herhangi bir iş yapmadılar. Şimdiye kadarki sosyal hareketlenmeler içerisinde etkili olmadıkları gibi, bu son haftalardaki halk isyanı içerisinde de kayda değer herhangi bir varlıkları görülmedi. Bu hareket tümüyle kendiliğinden sosyal bir patlama olarak gerçekleşti. Demokratik, laik ve halkçı bir içeriğe sahiptir.
Doğrusu, böyle olmasından gericilik bayağı üzüntü de duydu. Zira, dincilik korkuluğunu sallayarak içeride ve dışarıda destek sağlamak rejim için daha kolay olurdu. Yine de bu yalana başvurdular, ama gerçekte bunun hiçbir somut dayanağı yoktu, şimdi de yok. Ama bu, İslamcı akımın bu ülkede hiçbir varlığının olmadığı anlamına da gelmiyor tabi ki.
ZEYNEL ABİDİN BİN ALİ KİMDİR
Kökenleri Kartaca Uygarlığına dayanan Tunus, 16ıncı yüzyılda Osmanlı ve İspanyanın Akdenizde hâkimiyet mücadelesine sahne oldu. 1574te Osmanlı İmparatorluğuna geçti. 18inci yüzyılda Osmanlı zayıflayınca Tunus, 78 yıl boyunca Fransız sömürgesi oldu. 1956da bağımsız olan Tunusun ilk lideri Habib Burgibaydı. Burgiba, ölünceye kadar devlet başkanı seçilmesine rağmen General Zeynel Abidin bin Ali tarafından iktidardan indirildi. 1964te askeri güvenlik kurumunun kuruluşu ve yönetimiyle görevlendirilen bin Ali, siyasi muhaliflere ve rejimi tehdit eden unsurlara karşı gösterdiği mücadele ile içişleri bakanlığına kadar yükseldi. 1 Ekim 1987de Devlet Başkanı Habib Burgiba tarafından başbakanlığa atandı. Habib Burgiba, Kasım 1987de sağlık durumu gerekçe gösterilerek görevden uzaklaştırıldı. Böylece kansız bir darbe ile Tunusun liderliğini eline alan bin Ali, 23 yıl boyunca ülkeyi sıkı kontrol ve sansürle yönetti.
Askeri darbeyle iktidara gelen Zeynel Abidin bin Ali, siyasi rakiplerinin hepsini hapse atmasıyla ünlüydü ve ayrıca medya ve toplumun tüm katmanları üzerinde çok sıkı bir kontrol uyguluyordu. Fransız gazeteleri sakıncalı sayfaları koparıldıktan sonra dağıtılıyor, yandaş medya sürekli Devlet Başkanı bin Ali ve ailesini övüyordu. İnternet, hükümet tarafından sansürleniyor, polis ise pek çok kişiyi dinliyordu. Muhalefet bu sayede yıllar boyu daha fazla güçlenmeden sindirildi. Bin Ali son olarak 2009 yılında yapılan seçimlerde oyların yüzde 89.2sini alarak yeniden başkan seçilmişti.
Son bir aydır devam eden halk ayaklanmasına daha fazla dayanamayan bin Ali, 14 Ocak 2011 günü Tunustan kaçtı.
Yıldız Eren
Evrensel'i Takip Et