20 Ocak 2011 00:00

GÖZLEM


Sendikaların, emek hareketi içindeki gücü ve etkisinin değerlendirilmesinde üye sayılarından ve bunun üzerinden yapılan değerlendirmelerden çok daha önemli olan şeyler vardır. Özellikle sermaye saldırılarının yoğunlaştığı dönemlerde kitlelerin beklentilerine uygun kararlar alabilme ve bunu yaparken örgütlü ya da örgütsüz ayrımı yapmadan emekçilerin en geniş kesimlerini harekete geçirebilme yeteneği gösteren bir sendikanın gerçek anlamda bir sınıf örgütü gibi davrandığında kazanım sağlamaması mümkün değildir.
Emekçilerin mücadele kapasitesi ile güçlü ve birleşik bir emek cephesi oluşturmayı hedefleyen sendikaların başarılı olması, diğer başka faktörlerin yanı sıra, örgütlü olduğu toplum içerisinde sahip olduğu birikim ve toplumsal destek ile de yakından ilişkili. Sendikaların üyeleri ve onların dışındaki kesimleri, somut talepler ve önceden belirlenmiş hedefler doğrultusunda harekete geçirme gücü ve kapasitesi ne kadar gelişkinse, karşısına çıkan engeller ne kadar büyük ve aşılmaz gibi görülürse görülsün mutlaka sonuca ulaşılır. Ancak bunun yapılabilmesi için önceden belirlenmiş bir eylem planına ve bu eylem planının dayanağı olacak somut bir mücadele stratejisine sahip olmak gerekir.
Türkiye emek hareketi içinde bir süredir işyerlerinden yukarıya doğru olmaktan çok, yukarıdan aşağıya doğru gelişen ve yönetici kadroların öne çıktığı eylem tarzlarının benimsendiği biliniyor. Torba yasaya karşı mücadelede bu durum tersine dönüyormuş gibi görünse de, aynı bakış açısının hâlâ etkisini sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Torba yasaya karşı mücadelede sendika ya da konfederasyon merkezlerinin, iki aydır Türk-İş örneğinde gözlemlediğimiz gibi, bırakalım kendilerinden beklenen somut adımları atmayı, yerellerde yürütülen ortak mücadeleleri bile sekteye uğratacak tutumlar içine girdiklerini görüyoruz. Buna rağmen yerellerde farklı konfederasyonlara üye sendika şubelerinin bir araya gelerek bir şeyler yapmaya çalışması sadece bugün açısından değil, gelecek açısından da önemli.
Torba yasaya karşı mücadelede, daha önceki benzer dönemlerden farklı olarak yerel sendikal örgütlerin, farklı sendika şubelerinin bir araya gelmesiyle oluşturulan birliklerin, örgütlü-örgütsüz binlerce işçi ve emekçinin önemli mücadele deneyimleri ve kitlesel karşı koyuşları oluyor. Eskiden Türk-İş’e “Neden işçilerin haklarını korumak için eylem yapmıyorsunuz?” diye sorulduğunda “İşçi hazır değil” cevabını verirlerdi. Şimdi işçi eyleme ve mücadeleye hazır ancak bu sefer de Türk-İş üst yönetimi yan çizmeye, mücadeleden kaçmak için bahaneler üretmeye başladı.
Torba yasaya karşı mücadele sürecinde özellikle Türk-İş, DİSK, KESK ve sınırlı da olsa Hak-İş’e bağlı sendikaların şubeleri öncülüğünde yapılan ve diğer sendika ve konfederasyonlarla mücadelenin ortaklaştırılmasını hedefleyen eylem ve etkinlikler, sendika farkı gözetmeksizin emekçilerin tabanda birleşerek, ortak hedefler doğrultusunda birleşik mücadeleye katılmasının önünü açıyor. Bu eylemlerin hayata geçirilmesinde yerel platformlar ve sendikal birliklerin de belirleyici rolleri olduğunu unutmamak gerekir.
Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve yaratacağı sonuçlar bakımından son derece ağır olacak saldırılarını içeren torba yasa tasarısı, hafta başında meclis genel kurulunda görüşülmeye başlanacak. Sadece işçi ve kamu emekçileri açısından değil; gençlerin, kadınların, işsizlerin kısacası orta ve büyük sermaye dışındaki bütün nüfusu olumsuz etkileyecek düzenlemelerin yer aldığı düzenlemelere karşı yürütülecek mücadelenin seyri, aynı zamanda sendikalar açısından önemli bir sınav niteliği taşıyor.
Sendikalar, “Sermayeye af, emekçiye saldırı” olarak tanımlanan torba yasaya karşı tüm işçi ve emekçilerin beklentileri doğrultusunda kararlar alıp, aldıkları kararları tereddütsüz bir şekilde uygulamaya başladıklarında, hem sermayeye gereken cevabı verebilir, hem de emekçi kitlelerin nezdinde bir süredir kaybettikleri itibarı yeniden kazanabilirler.
ERKAN AYDOĞANOĞLU

Evrensel'i Takip Et